Şamil | Kategoriler | Konular

ılım (allah'in sifati)

İLİM (Allah'ın Sıfatı)

Cenâb-ı Allah'ın sıfatlarından
biri.

İlim, vakıaya uygun olan kesin bilgidir. Hükemaya
göre ilim, bir şeyin zihinde şekillenmesidir. ilmin
karşıtı cehalettir.

İlim iki kısına ayrılır.
Birincisi kadîm olan ilim; diğeri de hâdis olan ilimdir. Kadîm
olan ilim Allah'ın zatîna aittir. Kulların sonradan
kazandıkları ilme benzerliği yoktur (Cürcani,
et-Ta'rîfât).

Allah'ın ilim, kudret ve hayat gibi
sıfatları vardır. Bu sıfatlardan her biri vacip ve zarûri
varlık kavramının dışındadır.
Allah'ın ilim sıfatı, onun ilmiyle beraberdir.
Allah'ın ezelî (başlangıcı olmayan) bir ilmi
vardır; Bu ilim her şeyi içine almaktadır; biz
insanların ilmi gibi, sonradan kazanılan araz cinsinden
değildir. Hiç bir şey onun ilminin ve kudretinin
dışında değildir. Bazı şeyleri bilip
bazılarını bilmemek noksanlıktır ve bir tahsis
ediciye muhtaç olmanın ifadesidir. Allah bundan münezzehtir (Taftazânî,
Şerhü'l-Akaid, 22-23).

Gazzâlî şöyle demektedir: "Allah mâlumatın
hepsini bilir. Yerde ve gökte meydana gelen her şeyi, onun ilmi her
şeyi kuşatmıştır. Kainatta zerre kadar bir
şey dahi onun ilminden gizli değildir. O, karanlık gecede,
kara taşın üzerine, siyah karıncanın
kımıldamasını da bilir, ondan haberi vardır. Hava
boşluğunda yer alan zerrenin hareketini, sırları ve en
gizli olanları bilir. Kalplerin, beyinlerin ve gönüllerin her
türlü eğilimlerini, hareketlerini ve gizliliklerini
başlangıç ve sonu olmayan yanî kadîm ve ezelî ilmiyle bilir"
(Gazzâlî, İhya, l, 124).

Mülk suresinin bir ayetinde şöyle buyurulur:
"Sözünü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki o,
sînelerin özünü bilir. Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri
görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır" (el-Mülk,
67/13-14). Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır bu ayetin
tefsirinde böyle der: "Allah'ın Latîf isminde iki tefsir vardır.
Bunlardan birisi en ince ve en gizli işleri bütün incelikleriyle
kolayca bilendir. Bu ayetten şunu da anlıyoruz ki, yaratan Allah
(c.c) yarattığını, yaratacağını ve her
şeyi bilir. O halde, bütün sînelerin künhünü kalplerde saklı
olan her şeyi bilen O'dur. Mükelleflerden sâdır olan gizli-açık,
iyi-fenâ her söz ve fiil O'na nisbetle eşittir, onları bilir
(M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VII, 5222).

Geçmiş zamanla ilgili bilgiler, şu andaki
durumlar ve gelecekteki olaylar Allah'ın ilmine göre farklılık
arzetmemektedir. Allah'ın ilminin önüne cehalet geçmemiştir.
O'nun ilmine unutma bulaşmaz, O, hiç bir zaman ve mekanla kayıtlı
değildir. Küll ve cüz'ü bilmedeki ilmi aynıdır. Küll'ü
nasıl biliyorsa, cüz'ü de aynen öyle bilmektedir. Kainattaki nizam,
sağlamlık ve ahenk O'nun ilminin şümûlüne (genişliğine)
apaçık bir delildir (Seyyid Sabık, el-Akaid el-İslâmiyye,
67).

Allah'ın ilminden hiç bir şeyin gizli
kalmayacağı; dolayısıyla O'nun insanların bütün
yaptıklarını ve yapacaklarını bilmekte
olduğu, Kur'an'ın bir çok ayetinde zikredilmektedir. Bu
ayetlerden bir kaçının meali şöyledir:

"Ne yerde, ne de gökte zerre ağırlığınca
bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz" (Yûnus 10/61);

"Gaybın anahtarları Allah'ın
yanındadır. O'nun için gaybı ancak O bilir. O, karada ve
denizde ne varsa hepsini bilir. O'nun ilmi dışında bir
yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir
tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.
Yani levh-i mahfuzda veya Allah'ın ilmindedir" (el-En'âm,
6/59);

"Göklerde ve yerde olanları, Allah'ın
bitirdiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli
konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur, beş
kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı
mutlaka O'dur, bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa
bulunsunlar mutlaka 0, onlarla beraberdir. Sonra onlara kıyamet günü
yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her
şeyi bilendir" (el-Mücadele, 59/7).

Allah'ın ilmini ispat etmek için bir delile
ihtiyaç yoktur. Alemdeki nizam, hikmet sahibi bir bileni iktizâ eder.
İlim sıfatının kainata taalluku vardır. O'nun
ilmi, varlığı caiz olana ve mümkün olana taalluk ettiği
gibi, müstahîl (imkansız) olana da taalluk eder. Hiç bir şey
ilim sıfatının taallukundan hariç olamaz. ilmin taalluku
vukûa tabidir. Yani ilim tasavvuru vakıa ve gayrı vakıa
şâmildir. İlim sıfatı, iradeden başkadır.
Makdûrâtın muhassısı (tahsis edicisi) değildir.
Malum asıldır; ilim, malumatın süreti ve hikayesidir. Bir
şeyin suret ve hikayesi o şeyin fer'i (bölümü)dir. İlim
malumdan mukaddem (önde) olursa, ona ilm-i fiilî denir. Cenab-ı
Hakk'ın masnuata (sonradan ortaya çıkmış şeylere)
ait ilm-i ilâhîsi, ilm-i fiilîdir. İlim sıfatı, vücut
gibi mütekâmil bir sıfattır. Vacibin varlığı için
gereklidir. Cenab-ı Hakk, zâtı ve sıfat-ı barı
gibi vacibleri, şerîk-i barı gibi mümtenîleri -mevcut olsun
veya olmasın bilir. Madum olan şeylerin mevcut olacak (varlık
alemine çıkacak) ve mevcut olmayacak (varlık alemine çıkmayacak)
kısımlarını tam ayrıntılarıyla bilir.
Madumlar sonsuz olduğuna göre Allah'ın ilmi de sonsuzdur.
Malumat müteceddit (yenilenen) oldukça ilm-i ilâhînin de taalluku
yenilenir. Böylelikle eşyanın cüziyatı (ayrıntıları)
da Allah'ın ilmi kapsamına girer. Aynaya yansıyan
şekil ve suretlerin değişmesi, aynının
değişmiş olduğu anlamına gelmediği gibi,
Allah'ın ilminin taalluku, O'nun gerçek bir sıfatı olan
ilminin de değişmiş olmasını gerektirmez.
Binaenaleyh Allah'ın ilminin taalluku ezelîdir. O'nun ilmi zatından
başka bir şeye muhtaç değildir (İsmail Hakkı
İzmirli, Yeni tım-i Kelâm, 105-107).

Dursun Ali TÜRKMEN


Konular