Şamil | Kategoriler | Konular

ıhtıyat

İHTİYAT

Korumak günaha düşmekten sakınmak, herhangi
bir konuda ileriyi düşünerek tedbirli olmak, ölçülü davranmak.

Allah haklarıyla ilgili konularda ihtiyatla
hareket etmek caiz, kul haklarıyla ilgili konularda ise caiz
değildir. Meselâ namaz insanlar üzerinde Allah'ın bir
hakkıdır. Kılman bir namazın sahih olup
olmadığı fıkıh açısından şüpheli
ise ihtiyatla hareket edilip bu namazın iade edilmesi, yani yeniden
kılınması gerekir. Çünkü üzerinde gerekmeyen bir
şeyi eda etmek üzerine gerekeni terketmekten daha iyidir.

Halbuki kul haklarıyla ilgili bir konuda meselâ,
tazminat ödenip ödenmeyeceği şüpheli olan bir durumda
ihtiyatla hareket edilip tazminat ödenmesi gerekmez, çünkü şüpheli
ile tazminat ödenmez, kesinlik olması gerekir (ed-Debûsî,
Te'sîsü'n-Nazar, Kâhire, t.y. s. 82). Diğer yandan ayet veya
hadisle konuları had cezalan şüphe hâlinde düşer. Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: "Gücünüzün yettiği
kadar, şüphelerle hadleri düşürünüz" (Ebû Dâvud,
Salât, 114; Tirmizi, Hudûd, 2). Burada, şüphe bulunduğu halde
cezanın uygulanması ihtiyat sayılmaz.

Haramla tedavide, müslüman doktorun gâlib zannı,
haramı helâl kılar. Burada "zaruretler sakıncalı
olan şeyleri mübah kılar" kuralı işletilir (bk.
Zarûret mad.). İhtiyada uyuyorum diye tedaviden kaçınmak caiz
değildir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de; "Kendi ellerinizle
kendinizi tehlikeye atmayınız" (el-Bakara, 2/195)
buyurulmuş, Hz. Peygamber (s.a.s) de "Tedâvî olunuz" (Tirmizî,
Tıb, 2; Ebû Dâvud, Tıb, I, 11; ibn Mâce, Tıb, 1)
buyurmuştur.

Bazı İslâm bilginlerine göre, su bulamayan
kimsenin vakit namazını kaçıracağından
korkması hâlinde, teyemmüm edip, namazı kılması,
daha sonra kaza etmesi daha ihtiyatlıdır. Çünkü borçtan
yüzde yüz kurtulmayı ifade eder (ibn Âbidîn, Reddü'l Muhtâr,
İstanbul 1984, l, 246). Başka bir örnek öğle ve ikindi
namazlarının vakti meselesidir. Ebû Hanîfe'den gelen sağlam
görüşe göre, öğlenin vakti güneşin zevalinden, yani gökyüzünün
ortasından batıya meylettiği zamandan, gölgenin iki misli
olduğu ana kadardır. Ancak Ebû Hanîfe'den başka bir
rivayete, Ebû Yûsuf, Züfer ve İmam Şafiî, İmam Mâlik
ve İmam Ahmed b. Hanbel'e göre, öğlenin vakti, gölge bir
misli oluncaya kadardır. Diğer yandan, Ebû Hanîfe'den; "Eşyanın
gölgesi bir misli olunca öğlenin vakti çıkar, fakat iki misli
olmadıkça ikindinin vakti girmez" görüşü de nakledilmiştir.
Bu duruma göre, bir misli ile iki misli arasında şüpheli ve boş
bir vakit var, demektir: Bu ihtilafı çözmek ve sonuçtan emin olmak
için ihtiyatlı davranmaktan tavsiye edilmiştir. Burada ihtiyat;
öğleyi gölge bir misli oluncaya kadar geciktirmemek, ikindiyi de
iki misli olmadan kılmamaktır. Böylece bu iki namaz ittifakla
vakitlerinde eda edilmiş olur. (İbn Âbidin, a.g.e, I, 359 vd.).

Ancak şüpheden kaçınmak endişesiyle
her ihtilaflı olan konuda ağır olanını almak
ihtiyat sayılmaz ve İslâm'ın "kolaylaştırınız,
zorlaştırmayınız" prensibiyle bağdaşmaz
(Buhârı, İlm, II, Meğâzî, 60; Edeb, 80; Müslim, Cihâd,
4; Ebû Dâvud, Edeb, 17). İhtilaflı olan konularda
yapılacak olan şey, delillerin incelenmesidir. Daha sağlam
delil ortaya çıkınca ona göre amel edilir. Bu araştırmayı
kişi, kendisi yapamıyorsa, "Eğer siz
bilmiyorsanız, bilenlerden sorun" (en-Nahl, 16/43) diye
buyuruları ilahî emre göre o konuda uzman bir bilgine sorarak,
sonuca ulaşılabilir.

Şâmil İA


Konular