Şamil | Kategoriler | Konular

ıhtılat

İHTİLÂT

Birkaç şeyin birbirine karışması.
Erkek ve kadınların birbirine karışması, beraber
oturup haşır neşir olması.

İslâm dini yabancı kadın ve erkek ihtilâtını,
onların ölçüsüz bir şekilde birbirleriyle haşir
neşir olmalarını tasvip etmemiş, pratik hayatta
aralarında daima bir mesafe bırakmış ve
aralarındaki ilişkilerin belli bir ölçü ve disiplin
içerisinde olmasını emretmiştir. Çünkü onların
ihtilâtından çeşitli kötülükler, hatta aile ve toplum hayatını
çökerten zina gibi büyük günahlar da doğabilir. İslâm dini
ise prensip olarak kötülükleri yasak ettiği gibi, ön tedbir
olarak kötülüğe vesile olan ve onu tahrik eden durum ve
davranışları da yasaklamış ve böylece insanla
kötülük arasına bir mesafe koyarak kötülük yollarını
tıkamıştır.

Peygamber efendimiz "Kadınların
fitnesinden korkun, çünkü İsrailoğullarının ilk
fitnesi kadınlardan olmuştur" (Müslim, Zikr, 99)
şeklindeki sözleriyle ümmetini kadın fitnesine karşı
uyarırken; yabancı kadına bakmanın (nazar) göz zinası
ve haram olduğunu ifade etmiş (Buhâri, İsti'zan 12)
kadınla erkeğin başbaşa kalmasını (halvet)
ve kadının mahremsiz olarak yolculuk yapmasını
yasaklamıştır (Buhârî, Nikah, 111).

Kadın ve erkeğin ihtilâtı durumunda
haram nazarın kaçınılmaz olacağı
muhakkaktır. Bunun hükmünü ve ölçüsünü tesbit bakımından
şu hadis-i şerif son derece dikkat çekicidir: "Ümmü
Seleme der ki: Biz Meymune ile beraber Resulullah (s.a.s)'in yanında
iken Abdullah b. Ummi Mektum gelerek onun yanına girdi. Bu hadise
bize örtünme emri geldikten sonra idi. Resulullah (s.a.s): "ondan
örtünün (gizlenin)" dedi. Bunun üzerine "Ya Resulullah! O
a'ma değil midir? Bizi görmez ve tanıyamaz?" dedim.
Resul-i Ekrem (s.a.s) "Siz ikiniz de mi körsünüz siz onu
görmüyor musunuz?" dedi (Tirmizi, Edeb, 63).

İslâm dininde cuma namazına ve camide
cemaatla kılman namaza son derece önem verildiği halde erkek ve
kadın ihtilâtını önlemek için Resulullah (s.a.s) kadınları
bu namazlardan muaf tutmuş ve onlar için evde namaz kılmanın
camide kılmaktan daha faziletli olduğunu bildirmiştir.
"Kadınların en hayırlı mescidleri evlerinin köşesidir"
(Ahmed b. Hanbel, VI, 297).

Hz. Âîşe, Emeviler döneminde kadın ve
erkeklerin karıştığını görünce şöyle
dedi. "Resulullah (s.a.s), kadınların böyle yaptığını
görseydi, tıpkı israiloğulları
kadınlarının camiden men edildiği gibi, onları
camiden alıkoyardı" (Buhârî, ezân, 163).

Mescid-i Nebevî'de kadınlara has bir kapı
vardı. Hz. Ömer kadın ve erkek ihtilâtını önlemek
için kendi döneminde erkeklerin bu kapıdan girmelerini yasak
etmişti.

Peygamber Efendimiz camiye gelmek isteyen
kadınları engellememiş ve engellenmemesini emretmiştir
(Buhârı, Ezân, 165). Ancak camide namaz kılmaya gelen
kadınlar erkeklerle karışık değil onların
arkasında saf tutarlar ve namazdan sonra erkeklerle ihtilât
etmesinler diye Hz. Peygamber (s.a.s) selam verince ayağa kalkmadan
önce bir miktar yerinde durur, kadınlar kalkıp gittikten sonra
kalkar ve erkekler de ondan sonra kalkarlardı (Buhârî, Ezân, 162).

Kadınlar, bayram namazlarına gelirlerdi.
Ancak musallada onların yerleri ayrı idi ve Peygamber Efendimiz
erkeklerin hutbesini bitirdikten sonra yanlarına gelip onlara nasihat
ederdi (Buhârî, İ'deyn, 7).

Hz. Peygamber (s.a.s) bir gün camiden çıkarken,
erkek ve kadınların birbirine
karıştığını görünce, kadınlara
seslenerek: "çekilin! Yolun ortasında gitmeye
hakkınız yoktur, yolun kenarlarında yürüyün" dedi.
Bunun üzerine kadınlar duvara bitişik yürümeye başladılar
öyle ki elbiseleri duvara takılıyordu (Ebû Davud, Edeb, 179).

Ukbe b. Âmir (r.a) der ki: Hz. Peygamber (s.a.s)
"Sakın (yabancı) kadınların yanına girmeyin"
buyurdular. Ensardan bir adam "ya Resulullah! Kocanın
akrabaları hakkında ne dersiniz? Diye sorunca Hz. Peygamber (s.a.s)
"kocanın akrabaları ölümdür (yani onlar daha da
tehlikelidir)" buyurdular (Ahmed b. Hanbel, IV, 149).

İşte bütün bunlar, birbirine yabancı
erkek ve kadınlardan oluşan meclislerin, sohbetlerin, beraber
oturup haşir neşir olmanın, İslam'ın ruhu ve
karakteriyle bağdaşmadığını göstermektedir.
Erkek ve kadınların ibadet yerlerinde dahi birbirine
karışmasına müsaade etmeyen bir dinin, onları
başka yerlerde, başka meclis ve sohbet mahallerinde gelişigüzel
beraber olmalarına, birbiriyle içli dışlı olup ülfet
peyda etmelerine müsaade etmesi düşünülemez (bk. Mevdudî,
Tefsiru Sure-i'n-Nûr, s. 141-176).

Ancak şu var ki fitneden emin olunduğu yerde
ve ihtiyaç durumunda İslâm; tesettüre ve kurallara riayet etmek
kaydiyle kadının yabancı erkeklere yardım etmesinde ve
eve gelen misafir erkeklere hizmet etmesinde bir sakınca görülmeyebilir.
Nitekim ashâb-ı kirâmdan Ebû Useyd evlenirken düğünde Hz.
Peygamber ve bazı dostlarını davet etmiş fakat onlar için
bir şey hazırlayıp ikram etmemişti. Ancak gelin (eşi)
Ümmü Useyd geceden bir taş kabın içinde hurma
ıslatmış, Hz. Peygamber yemeğini bitirince
bunları sulandırmış (şerbet yapmış) ve
Hz. Peygamber (s.a.s) ile misafirlere ikram etmişti (Buhârî, Nikâh,
77).

Muavviz'in kızı Rubayyi'de der ki; Biz Hz.
Peygamber (s.a.s) ile birlikte savaşa çıkardık ve askere
hizmet edip onlara su içiriyor ve yaralıları tedavi edip
ölüleri (şehitleri) Medine'ye getiriyorduk (Buhârî, Cihâd, 68).

Her ne olursa olsun erkek kadın münasebetlerinde
ihtiyat ve tedbir yolunu takip etmek gerekir. İslâm'ın ruhuna
uygun haremlik selamlık gibi güzel geleneklerimiz varken bir
müslümanın sırf Batı toplumunu taklid edeyim diye
Peygamberimizin yolunu ve bu gelenekleri terk etmesi büyük bir vebal ve
sorumsuzluktur.

ABDÜLKERİM ÜNALAN


Konular