İHLÂL
Herhangi bir şeyi helâl kılma, mubah sayma.
Bazen "helâl olduğuna dair fetva verme" anlamında
kullanılır. Bu, bir şeyin helâl olduğuna dair fetva
verdi, demektir. Yoksa helâl ve haram kılmak yalnız Allah'a
mahsustur.
İslâm âlimleri değil bir şeyi helâl
etmek, helâl olan bir şey hakkında fetva vermekten bile kaçınmışlardır.
İmam eş-Şâfiî, el-Ümm isimli kitabında,
Ebu Hanîfe'nin talebesi kadı Ebu Yûsuf'un şöyle anlattığını
nakleder: "İlim ehlinden olan hocalarımı fetvadan
nefret eder gördüm. Onlar, tefsirsiz olarak Kur'an-ı Kerim'de açık
bir delile dayanmadan şu helâldır, bu haramdır demekten
çok kaçınırlardı. "İbn es-Sâib, tabiinin en
üstünlerinden olan Rabi' b. Heysem'in şöyle anlattığını
söyledi: "Herhangi birinizin, Allah şunu helâl kılmıştır,
buna da razı olmuştur" şeklinde fetva vermesinden
sakınınız. Zira böyle bir fetva neticesinde Allah, o kişiye
diyecek ki; ben bunu helâl kılmadım ve ondan razı
olmadım. Yahut herhangi biriniz, "Allah bunu haram
kılmıştır" dediği zaman, Allah cevap olarak,
"yalan söylüyorsun, ben bunu haram kılmadım ve
nehyetmedim" diyecektir. Dostlarımızdan bazıları,
Kûfe'de bulunan Tabiîn fukahasının büyüklerinden olan
İbrahim en-Nehaî'nin, Kûfe'deki arkadaşlarının
herhangi bir şey hakkında fetva verdikleri veya herhangi bir
şeyi nehyettikleri zaman "bu mekruhtur, şu
zararsızdır" dediklerini anlatır. Onlar "şu
helâldır, şu haramdır" şeklinde hüküm vermenin
çok büyük bir sorumluluk yüklediğini kabul ederlerdi... (el-Ümm,
VII, 317; Yusuf el-Kardavî, el-Helâlu ve'l Heramu fi'l-İslâm,
30-31).
İmam Ahmed b. Hanbel kendisine bir şey
sorulduğu zaman: "nefret ederim, beğenmem, hoş görmem"
derdi. İmam Malik, İmam Ebu Hanife ve benzerlerinden de
aynı şeyler nakledilmektedir. Ellerinde delil veya delile benzer
bir şey olmadan herhangi bir şeye "haram" damgası
vurmakta acele eden mukallitler bunu böyle bilmelidir (Yusuf el-Kardavî,
a.g.e, 31).
İslâm'da durum böyle iken, Hristiyan ve
Yahudilerde durum hiç de böyle değildir. Kur'an-ı Kerîm,
helâl ve haram hükmünü hahamların ve papazların ellerine
teslim eden ehl-i kitabı (Yahudiler ve Hristiyanları) haber
vermiştir. Meselâ et-Tevbe sûresinde şöyle buyuruluyor:
"Onlar Allah'ı bırakıp, hahamlarını,
papazlarını ve Meryemoğlu Mesih'i Rabler kabul ettiler.
Oysa tek Allah'tan başkasına kulluk etmemekle
emrolunmuşlardır. Ondan başka ilâh yoktur. Allah, koştukları
eşlerden münezzehtir" (et-Tevbe, 9/31).
Birgün Adiy b. Hatem Hz. Peygamber (s.a.s)'e gelmişti
ki, bu zat İslâm'dan önce Hristiyandı. Hz. Peygamberin bu
ayeti okuduğunu duyunca "Ya Resulullah, Onlar -Hristiyanlar-
haham ve papazlara ibadet etmiyorlar ki" demiş; bunun üzerine
Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Evet, onlar helâlı haram, haramı da
helâl ettiler. Hristiyanlar da onlara tabi oldular. İşte bu,
onların birbirlerine ibadetidir (Hadis-i Tirmizi rivayet
etmiştir; el-Kardavî, a. g. e, 29).
Diğer bir rivayette Hz. Peygamber (s.a.s) bu
ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur: "Onlar birbirlerine
ibadet etmiyor gibi görünüyorlardı. Fakat haham ve papazlar bir
haramı helâl, helâlı da haram saydıkları zaman onlar
kabul ediyor ve buna göre hareket ediyorlardı."
Hele Hristiyanlar, Hz. İsa'nın semâya
çekildiği zaman kendi talebelerine diledikleri gibi helâl veya
haram hükmü verebilme müsaadesini verdiğini iddia ederler. Meselâ;
Matta İncilinin 18. babının 18. cümlesinde şöyle
der: "Size doğruyu söylüyorum. Sizin yere dayandırdığınız
her şey mutlaka göğe bağlıdır. Yerde helâl kıldığınız
her şey de gökte helâl kılınmıştır."
Tıpkı bunlar gibi Kur'an, Allah'ın izni
olmadan helâl ve haram hükümlerini kendi kafalarına göre veren
müşrikleri de haber vermiştir: "De ki, bana söyleyin
Allah'ın size indirdiği rızkın bir
kısmını haram, bir kısmını helâl kıldınız.
Bunu size Allah mı bildirdi, yoksa Allah'a karşı yalan
mı uyduruyorsunuz? de" (Yunus, 10/59). Yine bir çok ayette bu
durumlar dile getirilmiştir (en-Nahl, 16/116; el-Enam, 6/119).
İslâm âlimleri bu nasslardan, helâl ve haram kılma
hakkının yalnız Allah'a ait olduğunu anlamış
ve böyle kabul etmiştir. Âlimlerin vazifesi bunları
tebliğ etmekten ileri gidemez (el-Kardavî, a.g.e, 30).
Ahmet YAŞAR
|