Şamil | Kategoriler | Konular

ıddıhar

İDDİHÂR

Bir şeyi ihtiyaç zamanı için saklamak; malı
biriktirip yığma, "kenz"in eş anlamlısı.
Kenz; zekâtı verilmemiş mal, zekâtı verilsin veya
verilmesin, piyasaya sürülmeksizin hapsedilen mal anlamına gelir.

İddihâr, ihtikârdan bazı noktalarda
ayrılır. İhtikâr (karaborsacılık), bir şeyi
fiyatı yükselsin diye bekletmek ve tedavülden alıkoymak
demektir. Karaborsacılığın amacı fiyatların
yükselmesini sağlamak veya bunu beklemektir. İddihârda ise doğrudan
fiyatların yükselmesi amaç değildir. Biriktirilen malın
zekât, hayır ve hasenât hakkının ödenmemesi iddihârın
en belirgin özelliğidir (bk. İbn Mâce, Ticârât, 6; Ahmed b.
Hanbel, Müsned, I, 21, II, 33; el-Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', Beyrut
1394/1974, V, 129; el-Fetâvâ'l Hindiyye, Mısır 1310/1892, III,
214; eş-Şorbacî, et-Tesîr fî'l-İslâm, Mısır
1393/1973, s. 57; İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsir, Beyrut 1402/ 1981,
II, 139).

İddihâr sözcüğünün bir türevine,
Kur'an-ı Kerîm'de Hz. İsa'nın mucizeleri
sayılırken yer verilir. "İsâ
İsrailoğullarına diyecek ki... Evlerinizde ne yiyor, ne
biriktiriyorsanız size haber veririm" (Alu İmrân, 3/49).

Kenz ise Kur'an-ı Kerîm'in çeşitli
ayetlerinde geçer ve bu vesile ile biriktirip mal yığanlar kötülenir.

"Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyan din adamlarının
birçoğu, haram yollarla insanların mallarını yerler.
Onları Allah'ın yolundan men ederler. Altını ve gümüşü
biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu?
İşte bunlara pek acıklı bir azabı müjdele. O
gün bunlar, üzerlerinde yakılacak cehennem ateşinin içinde kızdırılacak
da o kimselerin alınları, böğürleri ve sırtları
bunlarla dağlanacak; "işte bu, denilecek, nefisleriniz için
toplayıp sakladıklarınız. Artık saklayıp
istifçilik ettiğiniz bu servetin acısını tadın
" (et- Tevbe, 9/34, 35; Diğer ayetler için bk. Hûd, 11/12;
Kehf, 18/82; el-Furkân, 25/8; eş-Şuarâ, 42/58; el-Kasas,
28/76).

Abdullah b. Ömer, bu ayetteki "kenz"i "zekâtı
verilmeyen mal" olarak tefsir etmiştir. Buna göre, zekâtı
verilen servet, iddihar edilmiş sayılmaz. Toprağın
derinliklerine saklanmış olması da hükmü değiştirmez.
Hz. Ömer'den de benzeri görüş nakledilmiştir. Ömer b.
Abdilazîz bu ayetin "Onların mallarından zekât al ki,
bununla kendilerini günahlarından temizlemiş, onların
hasenâtını bereketlendirmiş olasın" (et-Tevbe,
9/103) ayeti ile neshedildiği görüşündedir (İbn Kesir,
a.g.e, II, 139; Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul
1960, IV, 2519-2521).

İddihârcıları şiddetli azapla
korkutan ayetin gelişi Ashâb-ı kirâmı endişeye
sevketti. Onların çoğu artık mirasçıya bir mal
bırakılamayacağı kanaatine vardılar. Hz. Ömer, işin
hafif yönlerini tesbit için Sevbân (r.a) ile birlikte Rasûlüllah (s.a.s)'a
geldi ve sahabenin endişesini nakletti. Bunun üzerine Hz. Peygamber
şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah zekâtı,
mallarınızı temizlemek için farz kıldı. Ancak
sizden sonra devam edecek mallarınızda da mirası farz
kıldı." Hz. Ömer bunu da büyük görünce Nebî (s.a.s)
O'na şöyle dedi: "Kişinin biriktirdiği şeyin en
hayırlısını sana haber vereyim mi? Bu kalıcı
hazine şudur: Öyle bir saliha kadın ki, kocası ona
baktığı zaman, kocasına sevinç ve neş'e verir.
Ona bir şey emrettiği zaman kocasına itaat eder.
Kocasının bulunmadığı zamanda da onun
malını korur" (Ebû Dâvud, Akdiye, 13; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, V, 29, 157).

Şâmil İA


Konular