Şamil | Kategoriler | Konular

ıbn teymıyye

İBN TEYMİYYE

(661/728)

Takıyyuddin Ebu'l-Abbas b. Abdilhalim b. Teymiyye
(661/1263) yılında Harran'da ilim ehli bir ailede
doğmuş ehl-i sünnet mezheblerinden birisi olan Hanbeli mezhebi
âlimlerinden ileri gelen İslâm bilginlerinden birisidir.

Talebesi ibn Abdul-hadi onun hakkında şöyle
der: "Rabbani bir imam, ümmetin müftüsü, ilim denizi, hafızların
seyyidi, asrının eşsiz bir âlimi. Şeyhu'l İslâm,
Kur'an'ın tercümanı, zahidlerin önderi, abidler içinde sessiz,
bid'atçıların düşmanı ve müctehid imamların
sonuncusu olan İbn Teymiyye'nin nesebi şöyledir: Takıyyuddin
Ebu'l-Abbas Ahmed b. Şihabeddin Abdulhalim b. Şeyhu'l-İslam
Mecduddin Abdu's-Selâm b. Ebi Muhammed Abdullah b. ebi Kasım el-Hudr
b. Muhammed b. el-Hudr b. Ali b. Abdillah b. Teymiyye el-Harrânî"

İbn Teymiyye hicri 10 Rebiu'l-evvel 661 (22 Ocak
1263) pazartesi günü Harran'da dünyaya gelmiştir. Ailesi ilim ve
dindarlıkla meşhur Hanbeli mezhebine mensub ders, fetva ve
telifle meşgul olmuş tanınmış bir ailedir. Bu
aile zeka, hatırlama, hafıza ve surat-i intikal hususunda
eşsiz bir aile olarak şöhret bulmuştur. Lakin ibn Teymiyye
bütün bu özellikleri de ailesinden daha ileri seviyededir. Devrin
âlimleri ve hocaları ondaki bu müthiş hatırlama gücü ve
hafıza kuvvetine hayran kalmışlar, bu hususiyetleri ile de
Dımaşk ve çevre şehirlerde şöhret kazanmıştır.
Haleb şehrinden bir âlim İbn Teymiyye'nin bu özelliklerini işitmiş
ve onu görmek için Dımaşk'a gelmişti. O zaman daha çocuk
yaşta olan İbn Teymiyye'ye bu zat onüç tane hadisi imlâ
suretiyle yazdırır. İbn Teymiyye hadisleri bir tahta
üzerine yazar Halebli âlim İbn Teymiyye'den
yazdırdığı hadisleri tekrar okumasına fırsat
vermeden kendisine ezberden söylemesini ister. İbn Teymiyye
hadisleri yazdığı tahtayı bu zata verir ve dinle
diyerek hadisleri dinlediğinden daha güzel ezbere okuyuverir.
Halebli âlim aynı şeyi seçtiği bazı hadis
isnadlarını yazdırarak tekrarlar, İbn Teymiyye de
aynı güzellikte ezbere okur. Bunun üzerine Halebli âlim "eğer
bu çocuk yaşarsa onun çok büyük bir şöhreti olacak böyle
zeki bir insan görülmemiştir" der.

Dedesi Mecduddin için muasırı olan bazı
âlimler mutlak müctehid ifadesini kullanmışlardır.
Babası da büyük bir âlimdir. Dımaşk'taki Sıkeriyye
medresesinin hocalığı İbn Teymiyye'ye babasından
geçmiştir. Babası 682 (1283) yılında vefat
etmiştir. Moğolların Harran'ı işgalinden sonra
İbn Teymiyye yedi yaşında iken ailesi Dımaşk (Şam)'a
hicret etmiştir (Ebu'l Hasan en-Nedvî, el-Hafız Ahmed b.
Teymiyye, Kuveyt 1978, s. 34).

İbn Teymiyye Dımaşk şehrinde bir
çok büyük âlimden ders okumuş talebesi İbn Abdulhadi onun
ders aldığı hocalarının iki yüzden fazla olduğunu
söylemiştir (M. Halil Herras, İbn Teymiyye es-Selefi, s. 26).

İbn Teymiyye önce Kur'an'ı ezberlemiş,
o dönem bilinen bütün ilimleri okumuş arap dili ile ilgili çalışmalara
çok önem vererek lugat ve gramer ilminde otorite sahibi bir âlim olmuştur.
Hatta Sibeveyh'in arap gramerinde çok önemli bir yeri olan kitabını
incelemiş, tenkit etmiş ve bazı meselelerde onun görüşlerine
karşı çıkmıştır. Sibeveyh'in zayıf
kaldığı noktaları tesbit ederek hatalarını
ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmaları
ona ilmi hayatı boyunca bütün telifatında
kullanacağı bir Arapça melekesi kazandırmıştır.
İbn Teymiyye arap edebiyatının meşhur mensur ve manzum
metinlerinden büyük bir kitap olacak kadarını da
ezberlemiştir. Zehebi (ö. 748/1347- 1348) onun bu özelliğini
şöyle anlatır: "Arap dili hakkındaki bilgisi gerçekten
çok kuvvetliydi."

İbn Teymiyye Kur'an'ın tefsiri ile de ciddi
bir şekilde ilgilenmiş ve bu konuda çok çaba sarfetmiştir.
Nitekim bunu onun eserlerinde müşahede etmek mümkündür. Hafız
Zehebî "İbn Teymiyye uzun yıllar cuma günleri ezberden
Kur'an'ı tefsir etti, zekası parılparıldı. Tefsir
ilmindeki bilgisi son noktadaydı" demiştir. Hafız
el-Berzalî (738/1337-1338) onun tefsirindeki yerini "tefsir hakkında
konuşmaya başlayınca insanlar onun bu konudaki bilgisinin
çokluğu, üslubunun güzelliği, bir konudaki görüşleri
değerlendirişinin isbatı, zayıf ve batıl görüşleri
tesbit edişindeki kabiliyeti ve her ilimdeki mahareti
karşısında şaşkınlığa
kapılırdı. Onu dinleyenler onu hayret ve beğeniyle
dinlerdi sözleriyle anlatır. İbn Teymiyye Kur'an hakkında
öğrendikleriyle yetinmez Rabbine yönelerek Kur'an'ı
hakkıyla anlamayı kendisine nasip etmesi için dua eder ve
şöyle derdi: "Bir ayeti yüz kadar tefsirden mütalaa eder,
sonra Allah'tan anlayış ister ve şöyle dua ederim: "Ey
Adem'e ve İbrahim'e öğreten Allahım bana da öğret."
Bazen de tenha bir mescide giderdim. Toprağa yüzümü sürer ve
Allah'a şöyle dua ederdim: "Ey İbrahim'e ilim veren. Bana
de ince anlayış ve ilim ver." İbn Aybek es-Safedî
(764/1362-1363) İbn Teymiyye'den tefsir dinleyenlerin ifadesine göre,
İbn Teymiyye'nin şöyle dediğini nakletmiştir:
"Ben yüz yirmi kadar tefsire bakar sonra içlerinden sahih olan
görüşü seçerdim." ibn Teymiyye'nin tefsirdeki metodu, selef
alimlerinin görüşleri çerçevesinde Kur'an'ı tefsir etmek ve
onların görüşlerinin dışına çıkmamaktır.
Kendi fikir ve istidlallerini katmadan selef âlimlerinin Kur'an'ın bütün
ayetleri için ayrı ayrı tefsire gerek yoktur. Çünkü bazı
ayetler zaten herkesin anlayacağı kadar açıktır.
Bazılarını da birçok müfessir açıklamıştır.
Lakin bir kısmı vardır ki âlimler bile onların
tefsirinde zorlanmış ve ihtilaf etmişlerdir. Çoğu
zaman insan bu kabil ayetler için birçok tefsire baksa bile ayetin anlamını
anlayamaz.

İbn Teymiyye'ye göre Kur'an'da öyle ayetler vardır
ki bir tanesi tefsir edildiğinde onun benzeri olan bir çokları
ona benzetilerek tefsir edilebilir. İşte bu ayetlerin tefsirine
delilleri de serdedilmek suretiyle önem verilmesi gerekmektedir. Çünkü
bunlardan bir tanesi tam manasıyla anlaşılırsa
benzerleri de onun gibi tefsir edilebilir.

İbn Teymiyye hadîs ilmiyle de meşgul
olmuş, hadîs ilmine çok önem vermiştir. Talebesi İbn
Abdulhâdî'nin ifadesine göre Ahmed b. Hanbel'in Müsned'ini ve
Kütüb-i Sitte'yi defalarca hocalarından okumuştur. Hafız
Zehebî onun hadis ilmindeki derin bilgisi hakkında şu
olayı anlatır: " İskenderiye'de tutuklu iken Sebte
valisi, ondan ezberindeki hadisleri ravilerini değerlendirmek
suretiyle yazıp göndermesini ve bunların rivayeti için
kendisine icazet vermesini istedi. İbn Teymiyye ezberindeki
hadislerden on varak kadar isnadlarıyla birlikte yazıp gönderdi.
Bu gönderdiği rivayetleri ve ravi değerlendirmelerini en büyük
muhaddis bile onun kadar mahir yapamazdı. Tabakat ve hadis usulü
ilimlerinde tam bir uzmanlığı vardı. Al-i ve Nazil
isnadları, sahih ve sakim isnadları metinleriyle beraber çok
iyi bilirdi. Onun döneminde bu konularda onun kadar, hatta onun ilmine
yaklaşabilen bir âlim yoktu. Ezberindekini takdim edişindeki
mahareti hadisten delil çıkarmadaki gücü gerçekten hayret uyandıracak
derecedeydi. Kütüb-i Sitte ve Müsned'i çok iyi biliyordu, öyle ki
onun hakkında şöyle söylenmiştir: "İbn
Teymiyye'nin bilmediği hadis, hadis değildir" (Muhammed
Hasan el-Mucavi es-Saalibi, el-Fasl, el-Fikrü's-Sami fi Tarihi'l Fıkhi'l-İslâmi,
Medine 1977, II, 362). Yine de unutulmamalıdır ki ilmi bütünüyle
ihata Allah'a mahsustur. Ancak onun diğer âlimlerden fark, onun ilmi
denizden avuçlaması diğerlerinin ilmi küçük kanallardan alıyor
olmasıdır.

Hafız Zemlekani (727/1327) onun hadis ilmindeki
yerini şöyle anlatır: "Beşyüz seneden beri hıfzı
ondan daha kuvvetli olan görülmemiştir." Hafız el-Mizzi
onun hakkında: "İbn Teymiyye'den daha iyi Kur'an'ı ve
sünneti bilen ve en güzel şekilde onların yolundan giden görmedim"
demiştir.

İbn Teymiyye naklî ilimde ileri seviyede olduğu
gibi, felsefe ilimlerini, mantık ve kelâm ilmini de tahsil etmiştir.
Bu ilimleri iyice öğrenmiş ve keskin görüşleri tenkitçi
yaklaşımlarıyla tenkit etmiştir. Bu ilimlerin tenkidi
için birtakım prensipler de belirlemiştir. Bu ilim
sahalarında İbn Teymiyye'nin önemli eserleri vardır.
Bunlardan birkaçı şunlardır: "er-Redd
a'la'l-Mantıkiyyin","Nakzu'l-Mantık", "Nakzu
Tesisi'l-Cehmiyye", "Dır'u tearuzi'l-akl ve'n-nakl".

İbn Teymiyye felsefe ve kelâm ilmi ile ilgili
eserler yazmasına rağmen bu ilimlerle uğraşıp az-çok
bunlardan etkilenen diğer âlimler gibi felsefeden etkilenmemiştir.
Onun bu ilimleri öğrenmesinden maksadı İslâm'ın güzelliklerini,
İslâm davetini anlatmak, dinin emir ve yasaklarına uymaya
insanları teşvik etmektir. Bundan dolayı onun
yazdığı eserlerin çoğunluğu ehl-i bid'at ve ilhâdın
reddiyle ilgilidir. Dehrîler, kaderîler, cehmiyye, mu'tezile, vahdet-i
vücudçular ve felsefeciler hakkında da reddiyeler
yazmıştır. Bunun sebebini kendisi şöyle anlatır:
"Ehl-i bid'at ve dalâlet hakkında çok eser yazmanın
sebebi, bunların dalâletin yuları ile din dışına
çıktıklarını bunların tertemiz İslâm
dinini herhangi bir din ve görüşle iptal etmek istediklerini,
insanları dini esaslarda şüpheye düşürdüklerini gördüğümden
dolayıdır. Onun için kitap ve sünnetten yüz çevirip bu gibi
kimselerin görüşlerine değer verenlerin çoğunun
dinsizleştiğini tesbit ettim. Dinsizleşmeseler bile dini
hususlarda yakînlerini ve itikadlarını kaybettiklerini
anladım. İşte bu sebeplerden gayretimin çoğunu dinin
temel prensiplerini anlatmaya ve bid'atçıların görüşlerini
Allah'ın lütfuyla aklî ve ikna edici cevaplarla cevaplamaya harcadım."
Bir gün yahudinin biri ona sekiz beyitlik bir şiirle kader
hakkında soru sorar. İbn Teymiyye başını önüne
eğer biraz düşündükten sonra cevap vermeye başlar.
Mecliste hazır bulunanlar önce bu cevabın nesir olduğunu
zanneder. Biraz düşününce soru soran yahudinin şiirinin
vezninde ve kafiyesinde yaklaşık 184 beyitlik eğer
şerh edilse iki büyük cilt tutacak meseleleri ihtiva eden bir
şiir olduğunu anlarlar.

Fıkıh ilmindeki yeri: İbn Teymiyye'nin
ailesi ehl-i sünnetten Hanbelî mezhebine bağlı idi. Ancak bu
bağlılık Ahmed b. Hanbel'in belirlediği temel esaslara
uygun bir bağlılıktır. Bunlardan en önemlisi "kim
olursa olsun hiç kimsenin görüşünü Kur'an ve sünnetin önüne
geçirmemek şeklinde özetlenebilir." Ahmed b. Hanbel bunu
şu sözüyle açıklamıştır: "Hadis sahih ise
o benim mezhebimdir." Bu ailemin bu usul üzere olduğunu dedesi
Mecduddin'in 5029 hadisi içine alan "el-Münteka min
Ahbari'l-Mustafa". isimli eserinden de anlamak mümkündür. Ecdadının
benimsediği usul ve görüşlerin çerçevesinde İbn Teymiye
büyüdü gelişti ve Allahu Teâlâ'nın ona bahşettiği
fıtrî kabiliyetler ile de mutlak müctehid seviyesine ulaştı.
Nitekim onun müctehidliği konusunda, o dönemdeki âlimlerin çoğu
ittifak etmiştir. Hafız Berzalî onun hakkında: "O
kendisine toz kondurulmaması gereken ictihad seviyesine
ulaşmış ve müctehidliği şartlarını
kendisinde toplamış bir imamdır" der. İbn Hacer
el-Askalânî, "O bir beşerdir hata da eder isabet de.
İsabet ettiği konular daha fazladır, onlardan istifa etmek
gerekir. Bu isabet ettiklerinden dolayı Allah'ın merhametine
kavuşacağı ümit edilir. Hata ettiği yerlerde taklit
edilmez, ancak mazurdur. Çünkü onun dönemindeki âlimler onun ictihad
şartlarına sahip olduğunu kabul etmişlerdir" der.
Hafız Zehebi onun hakkında şöyle der: "Şu anda o
belli bir yaşa gelmiştir. Belirli bir mezhebin görüşüne
göre değil bildiği deliller neyi anlatıyorsa ona göre
fetva verir. Onun sünnete ve selefi metoda çok faydası olmuş
bu metot üzere delilleriyle ve mukaddimeleriyle birlikte daha önce
kimsenin yapamayacağı şekilde hükümler vermiştir."

Fıkıh ilminde bir çok kaide ve usul
belirlenmiş, Makdîsî'nin "Umdetu'l-Ahkâm" adlı
eserini şerhetmiştir. Mahmud Şukri Alûsî "Bu
şerhte hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın
işitmediği güzellikte bilgiler var" demiştir. Bütün
bunlarla beraber İmam İbn Teymiyye ehl-i sünnetten tedvin
edilmiş olan dört mezhep imamlarını tazim etmiş, ilim
fazilet zühd ve ibadette bu imamların üstünlüğünü kabul
ederek bu konuda "Ref'u'l Melâm ani'l-Eimeti'l-a'lâm" isimli
bir eser de telif etmiştir. Bu eserin dört mezheb imamını
yaptıkları hataların sebeplerini ve özürlerini anlatmak
onları müdafaa etmek için yazmıştır. Hafız
Zehebi onun mezhepler hakkındaki tavrını şu sözlerle
anlatır

"İbn Teymiyye sahabe ve tabiinin mezhep ve görüşlerini
çok iyi bilirdi. Bir meseleyi anlattığında o konuda dört
mezhebin görüşlerini de bildirirdi. Ancak belirli bazı
konularda onlara muhalefet etmiş ve bu konularda da kitap ve sünnetten
delil getirmiştir.

Tarih ilmi hakkında diğer dini ilimleri
tedrisle meşgul olduğu gibi meşgul
olmamıştır. Buna rağmen büyük İslâm tarihçisi
ez-Zehebî "onun tarih ile siyer ilmindeki bilgisi insanları
hayrete sevkederdi" demiştir.

Sonuç olarak İbn Teymiyye kendi döneminde
bilinen bütün ilimlerle meşgul olmuş yukarıda
sayılan ilimlerin dışında usûlü'l-fıkh,
tasavvuf, sulûk, hat ve hesap ve diğer ilimlerle de ciddi bir
şekilde ilgilenmiştir. Bütün ilgilendiği ilimlerde
eşsiz ve erişilmezdi. İbn Seyyidi'n-Nâs (734) onun hakkında
şunları söyler: "Bütün ilimlerde kendi çağındaki
insanlardan üstündü. Hiç bir göz onun gibisini, o da kendisi gibisini
görmemiştir." İbn Dakiku'l-îd (702): "İbn
Teymiyye ile oturup konuşunca gördüm ki bütün ilimler iki
gözünün önünde geçiyor. Oradan istediğini alıyor,
istemediğini almıyor" der. Allame ez-Zemlekanî" ona
bir ilimden sorulunca onu gören ve dinleyen onun cevapları
karşısında bu ilimden başka bir ilim bilmiyor zanneder
ve bu ilimde onun denginin olmadığına kanaat
getirirdi." der.

İbn Teymiyye aynı zamanda vera, takva, kanaat
ve zühd sahibi bir insandı. Talebesi Hafız Bezzar onun bu
özelliklerini şu sözleriyle anlatır: "İbn
Teymiyye'nin güzel hanıma, tatlı bir cariyeye, iyi eve, bir
hamiye, bostan ve bahçelere rağbet ettiği duyulmamış;
para pul için gayret etmemiş, bineklere hayvanlara, nimetlere ve güzel
elbiselere meyletmemiş; makam elde etmek için boğuşmamış;
mübah olan birtakım kazançlar elde etmek için de aşırı
bir gayret göstermemiştir." Söze şöyle devam eder:
"Biz onu dünya lezzetleri ve nimetlerinden bahsederken, dünyalık
sözlerle meşgul olurken ve maişeti için insanlardan bir
şeyler isterken hiç görmedik. Bilakis bütün himmetini âhiret
için ve Allah'a yaklaştıracak şeyler için
sarfederdi." Cesareti hakkında Zehebi şöyle der:
"Onun cesareti darb-ı mesel olmuştur. O bu cesaretiyle büyük
kahramanlarla benzerdi." Tatar komutanı Gazan Han müslümanların
memleketlerini ve topraklarını istila ettiğinde onun müslümanları
ve sultanı Gazan'a karşı Allah yolunda savaşa
teşvik etmesi en güzel şekilde onun kahramanlığı
anlatır. Gazan ile karşılaşmış onu
kınamış ve karşı çıkmıştır.
Bu karşılaşma hakkında enteresan şeyler
anlatılmıştır.

İbn Teymiyye yaşadığı dönemdeki
toplumun gerçeklerini iyi tesbit etmiş, toplumun
hastalıklarını anlamış ve ilmini bedenini
"insanlar içinden çıkarılmasına hayırlı
ümmeti övgüsüne kavuşmak için sarfetmiştir. Emr bi'lma'ruf
ve'n-nehy ani'l-münker yapmış şehirlerdeki valilere ve
sultanlara nasihat etmiş yaptıkları kötülükleri kınamış
bundan dolayı da birçok defa hapse atılmıştır.
Hapiste kaldığı müddetçe haline razı olarak ve
hayrı yalnızca Allah'tan isteyerek hapse sabırla mukabele
ederek şöyle demiştir: "Düşmanlarım bana ne
yapabilirler, ben cennetimi kalbimde, bahçemi göğsümde taşıyorum.
Nereye götürülsem onlar benimle beraberdir. Hapsedilmem halvet,
öldürülmem şehâdet ve memleketimden sürülmem ise
seyahattir." Hapiste iken bir defasında düşmanlarına
"Şu kaleyi altınla doldursanız, hapsetmek suretiyle
benim için sebep olduğunuz iyiliği bana veremezsiniz."
demiştir.

Hapsedilmesinin sebebi bazı muarızların
haset ederek hakkında iftira ile onu yöneticilere şikayet
etmeleri ve insanların câhil tabakasını onun aleyhine
kışkırtmalarıdır. İbn Teymiyye'nin Allahu Teâlâ'nın
sıfatlarını layıkıyla ispat etmesi
karşısında âciz kalanlar onun mücessime olduğunu
iddia etmişlerdir. Bu konu hakkında ehl-i sünnet âlim ve
müctehidlerinden İbn Hacer şöyle der: "Onun hakkında
söylenen sözlerin birçoğu nefsi birtakım mülahazalar ile
söylenmiştir. Onun eserleri kendisini tecsim ile suçlayanları
haksız çıkaracak sözlerle doludur. "

Halbuki İbn Teymiyye, tecsim suçlamalarına
karşı genelde Buhârî'nin şeyhi Nuaym b. Hammad el-Huzâî'nin
şu sözünü naklederdi: "Kim Allah'ı mahlûkatına
benzetirse kâfir olur, kim de Allah Teâlâ'nın kendisini
vasfettiği bir sıfatını inkâr ederse kâfir olur.
Allah'ın ve Resulunün Allah'ı vasfetmek için bildirdiği
bir sözü kabul etmek teşbih değildir."

İbn Teymiyye kendisine nisbet edilen kabirlerin
ziyaretini yasaklaması Hz. Peygamber (s.a.s)'in kabrini ziyareti
yasaklaması, Hz. peygamberin şefâatını inkârı
ve bazı müslümanların tekfir etmek gibi görüşlerle
iddia edilenlerin aksi görüşlerle doludur. Bu konuda İbn
Hacer'in şu sözü güzel bir prensiptir: "Bir adamın
fikirlerini onun meşhur kitaplarından araştırmak ve
onun fikirlerini nakledenlerin güvenilir olanlarının sözlerine
itimat etmek ilim ve akıl ehline yakışan ve gereken bir
tutum ve davranıştır."

İbn Teymiyye bazı kendini bilmezler
tarafından eleştirilince, İslam âlimleri onu korumak ve
onu tanıtmak için kitaplar telif etmişlerdir. İbn
Nasıru'd-din (842) "er-Reddü'l Vafir" isimli kitabında
87 tane farklı mezheb ve mesnetteki âlimin İbn Teymiyye'nin hiç
tereddütsüz Şeyhu'l İslâm olduğuna dair görüşünü
bir araya getirmiştir. Şâfiî mezhebinden İmam Salih b.
Ömer el-Buhıtkînî (868/1463-1464) bu kitaptaki takrizinde şöyle
der: "Ben İbn Teymiyye'nin bu zamana kadar okuduğum
kitaplarında onun küfrünü, zındıklığını
gerektirecek bir sözüne rastlamadım. Onun kitaplarında
kişiyi ilim ve dinde yükseltecek bid'atçılar ve
sapıklarla mücadele gibi meziyetlere rastladım. Yine bu kitapda
Hanefi mezhebinin imamlarında Abdurrahman b. Ali (835/1431-32)'nin
şu sözü vardır: "İbn Teymiyye'den onun küfrünü, fıskını
ve dinde çirkinliğini gerektirecek bir şey
nakledilmemiştir." Hanefî mezhep âlimlerinden Bedruddin
el-Aynî (855) de şöyle demiştir: "Kim onun kâfir olduğunu
söylerse o kâfir olur. Kim onu zındıklığa itham
ederse o zındıktır. Bu sözler ona nasıl nisbet
edilebilir? Onun kitapları her tarafta
yayılmıştır ve onun kitaplarında
sapıklık ve tefrikaya işaret eden hiç bir şey
yoktur." Bu âlimler gibi daha bir çok âlim bu kitapta İbn
Teymiyye'yi tezkiye etmiş ve savunmuştur. Çağdaş müelliflerden
Ebu'l-Hasan Ali el-Haseni en-Nedvi onun hakkında takriben 300
sahifelik bir kitap telif etmiştir. Kitabın ismi
"el-Hafız Ahmed b. Teymiyye"d ir.

İbn Teymiyye'nin bir çok eseri vardır. Zehebî
1000 (bin) kadar eserinin olduğunu söylemektedir. Onun hakkında
"eserlerini saymaya kalksa veya başkası saymak istese
sayamazdı" denilmiştir. Beşyüz cilt hacminde üçyüz
eser yazdığı da söylenmiştir (Kannûcî,
Ebcedu'l-Ulum, Beyrut, (ty.), III, 131).

İbn Teymiyye'nin eserlerinin en büyük özelliği
açık ve sade bir uslubla yazılmış
olmalarıdır. Bunun en büyük delili onun eserleri aleyhinde
söylenen bütün sözlere rağmen okunursa dini çok iyi bildiği,
şerîatın maksatlarını çok iyi tanıdığı
anlaşılır. Yine onun eserlerinin en önemli taraflarından
birisi de mücadeleli cihatla yoğrulmuş bir hayatın içinde
yazılmış olmasıdır. Onun eserlerinde bir konu
öyle etraflı anlatılır ki (adeta bir ansiklopedi
uslubuyla) o konuda başka bir kitaba bakmaya artık gerek kalmaz.

İbn Teymiyye hicri 6 Şa'ban 726 (8 Temmuz
1326) tarihinde Dımaşk kalesine hapsedilmiş, 20 Zilka'de
728 (26 Ekim 1328) pazartesi günü vefat edinceye kadar bu kalede zulmen
hapis kalmıştır. Zindanda iken telif, zikir, Kur'an tilâveti
ve Allah a dua ile meşgul olmuştur. Hatta hapiste
yazdığı bir kaç risalesi vardır (en-Nedvi, a.g.e, s.
112-113) ölümü duyulunca halk kaleye hücum etmiş birkaç defa
cenaze namazı kılınmış, o gün çarşı
pazarlar açılmamış, cenazesinde takriben onbeş bin
kadar kadın bulunmuştur. Dımaşk şehrinde birkaç
bid'atçı dışında onun cenazesine iştirak etmeyen
kalmamıştır. Tarihçiler tarihte Ahmed b. Hanbel'in
cenazesinden sonra en çok onun cenazesinde halkın
toplandığını kaydetmiştir. Uzak yakın
İslâm beldelerinde Yemen'den Çin'e kadar onun gıyabında
cenaze namazları kılınmıştır. Zehebî onun
hakkında şöyle demiştir: "Rükun ile makam arasında
yemin ettirseler onun bir mislini görmedim, o da ilimde kendisinin
dengini görmemiştir yemin ederim."

M.Sait ŞİMŞEK


Konular