Şamil | Kategoriler | Konular

Hüsn (hüsn-kubh)

HÜSN (HÜSN-KUBH)

Güzellik, çirkinlik. Güzellik ve çirkinlik
olgusunun belirlenmesi.

Bütün âlimler, şeriatın emrettiği
şeyin güzel, yasakladığının ise çirkin olduğunda
ittifak etmişlerdir. Ancak güzellik ve çirkinlik işlenen
fiilin bizatihi kendisinde mi mevcuttur? Yoksa şeriatın onu
yasaklaması ya da emretmesi sebebiyle midir? Aklın bunu tesbit
etmesi mümkün müdür? Akıl bunu tesbit edebiliyorsa bu tesbit her
fiil için geçerlimidir? gibi konularda âlimler arasında ihtilaf
vardır.

Güzellik ve çirkinlik dört bölümde özetlenebilir:

1- Kemal sıfatlara güzel, noksan sıfatlara
çirkin denir. Mesela ilim güzel, cehalet çirkindir.

2- Maksada uygun olanı güzel, olmayana çirkin
denir. Adalete güzel, zulme çirkin denmesi gibi...

3- İnsan tabiatına uygun olan güzel, olmayanın
çirkin kabul edilmesi. Buna göre tatlı güzel, acı çirkindir.

4- Dünyada övgüye, ahirette mükafata sebeb olan
şey güzel, bunun aksine dünyada yerilmeye, ahirette cezaya sebeb
olan şey de çirkindir.

İlk üç kısımdaki güzellik ve
çirkinlik akıl ile bilinebilir Burada İslâm âlimleri arasında
ittifak vardır.

Dördüncü maddede belirtilen güzellik ve çirkinlik,
şer'i açıklamalar olmadan acaba sırf akılla
bilinebilir mi? Bunun cevabını almak için şu temel
hususların bilinmesi lazımdır:

Cenab-ı Hakkın emrettiği her şey güzel,
yasakladığı şeyler ise çirkindir. Bunda İslâm
alimleri arasında ittifak vardır .

Eş'arilerin çoğuna göre hüsün ve kubuh
tamamen şer'idir. Bir şeyin güzel olması, sırf
şeriatın onu emretmesi: çirkin olması da sırf
şeriatın onu yasaklaması sebebiyledir. Mesela, kişinin
bir kadınla zina olarak ilişkide bulunması ile nikahı
altındaki kadınla ilişkide bulunması bizzatihi
aynı fiildir. Ama şeriat birini yasakladığı için
çirkinlik, birini de mübah kıldığı için güzellik
vasfım kazanır. Ayrıca akıl, vahiy
olmaksızın bir fiilin çirkin mi, yoksa iyi mi olduğunu
idrak edemez. Aksine, fiilin kendisinde böyle bir vasıf mevcut
değildir ki, aklın onu idrak edebilip edemeyeceği sözkonusu
olsun .

Mu'tezile, Hanefiye hatta bir kısım
Eş'arilere göre ise hüsün ya da kubuh, fiilin kendisinde mevcuttur.
Şeriat bir fiili emretmeden ya da yasaklamadan önce de onda bu vasıflar
vardı. Bu sebeple Allah bir şeyi emrederken, o şey güzel
olduğu için onu emretmiş: yasaklarken de, çirkin olduğu için
onu yasaklamıştır.

Ancak bir fiilin güzel mi yoksa çirkin mi olduğunu
akıl idrak edebilir mi?

Aklın idraki konusunda çerçeveyi en geniş
tutan mezhep, Mu'tezile olmuştur. Onlara göre akıl, güzel mi
yoksa çirkin mi olduğunu bilemeyeceği bazı meseleler olsa
bile, şeriat onu emrettikten ya da yasakladıktan sonra akıl
onu idrak eder. Böylece bu konularda şeriat sadece bir rehberlik
yapmış olur. Neticede yine akıl hükmünü verecektir.

İmam Maturudiye göre akıl, sadece
Allah'ın varlığı ile Peygamberler gönderilmesini
idrak edebilir. Bu sebeple peygamberlerle muhatap olmamış
insanlar da bununla sorumlu tutulacaklardır. Bir kısım
Hanefilere göre ise, akıl, bazı şeylerin güzel mi yoksa
çirkin mi olduğunu bilir ama bilemeyeceği konular da
vardır. Mesela zulüm çirkin, adaletin ise iyi olduğunu
akıl idrak edebilir ama namazın ve vakitleri ile
rekatlarının güzel olduğunu idrak edemez. Hatta bazı
şeyler vardır ki, şeriatın o konuda rehberliği
olduktan yani emir ve yasağını belirttikten sonra da
aklı o konudaki güzellik ya da çirkinliği idrak edemeyebilir.
Ayrıca onlara göre güzelliğini ya da çirkinliğini idrak
ettiği meselelerde bile, şeriatın emir ya da
yasağı olmadan kişinin onları yapmaktan dolayı mükafat
ya da ceza görmesi sözkonusu değildir. Mutezileye göre ise, bu
hususlarda da kişi mükafat ya da ceza görür.

Hüsn ve kubuh meselesi, kelâm ilmini ilgilendirdiği
kadar fıkıh ilmini de ilgilendirmektedir. Meseleye bu açıdan
bakıldığında Mutezilenin görüşü aşırdır.
Çünkü Mutezilenin görüşü, Allah ve Rasûlü'nün hüküm
vermediği konularda akıl din makamına yükseltme gibi bir
sonuç doğurabilir

Konuyu bitirmeden önce su hususa dikkat çekmek
isteriz: Bu konuda teferruatta çok farklı görüşler ileri sürülmüştür.
Hatta bir mezhebe bağlı âlimler bile çok farklı, görüşler
ileri sürmüşlerdir. Bu konuda genellemelere gitmek çoğu zaman
sakıncalar doğurabilir.

M.Sait ŞİMŞEK


Konular