Şamil | Kategoriler | Konular

Hasr-ı cısmani

HAŞR-I CİSMÂNÎ

Haşr; Kıyamet gününde amellerine bakılmak
için ölülerin diriltilerek bir yere toplanmaları demek
olduğuna göre; "Haşr-ı Cismânî" bedenen,
cisimle, cesetle dirilme, bedenlerin haşri demektir:

Ölümle, ruhların bedenlerden
ayrıldığı, dolayısıyla bedenlerin ruhsuz
kalarak çürüdüğü ve toprağa
karıştığı malumdur. Ruhlara gelince, onların
ölmeyip kıyamete kadar ruhlar âleminde bekletildiklerini biliyoruz.
Dolayısıyla âhirette diriltilecek olan bedenimizdir. Haşrolunacak
olan da, ruhları kendilerine avdet etmiş vücutlarımızdır.
Böyle olunca, bazı filozofların iddia ettiği gibi "haşr";
yalnızca ruhların haşredilmesi şeklinde olan "haşr-ı
ruhânî" değil, aksine ruhla birlikte bedenlerin haşri,
yani "haşrı cismânî" şeklinde olacaktır.
Eğer haşr filozofların iddia ettiği gibi yalnızca
ruhânî olsaydı, Cenab-ı Allah'ın ölümden sonra
bedenlerin tekrar diriltilmesinden söz etmesinin hiçbir anlamı
olmazdı.

"Kendi yaratılışını
unuturda; "çürümüş kemikleri kim diriltecek"diyerek
bize misal vermeye kalkar. De ki; onları ilk defa yaratan
diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir" (Yâsîn,
36/78, 79).

Rivâyete göre Übeyy b. Halef, bir gün Hz. Muhammed
(s.a.s)'e elinde çürümüş bir kemikle gelerek parmaklarıyla
onu ufalamış ve: Muhammed! Allah'ın bu çürümüş
dağılmış kemiği tekrar dirilteceğini mi
sanıyorsun" deyince Peygamberimiz; "evet, Allah bunu
diriltecek, seni de öldürdükten sonra diriltip cehenneme sokacaktır"
demiş, yukarıdaki âyet de bunun üzerine nazil olmuştur (Vâhidî,
"Esbâbü'n-Nüzûl ", Tefsîr Sûreti Yâsîn).

Âyette; "çürümüş kemikleri kim
diriltecek?" diye bir soru sorulmakta ve soruya gayet ikna edici bir
cevap verilmektedir: "De ki; onları ilk defa yaratan
diriltecektir." Onları yokluk âleminden varlık âlemine
getiren Allah, tekrar diriltmeye kâdir değil midir? Hiç şeksiz
şüphesiz kâdirdir.

"Allah rüzgarları gönderir onlar da bulutu
kaldırırlar, Biz de onu ölü bir şehre sürükleriz,
onunla yeri ölümünden sonra diriltiriz. İşte ölümden sonra
dirilme böyledir" (el-Fâtır, 35/9).

Evet nasıl ki ölü bir belde yağmurla
yeniden dirilerek canlanıyorsa, çürümüş, toprağa
karışmış cesetler de aynı şekilde
Rableri'nin emriyle dirileceklerdir. "İşte ölümden sonra
dirilme böyledir." Dirilme böyle olunca, haşr de cismânî
olacaktır.

"Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak, yeryüzünü
ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphesiz ölüleri O
diriltir. O, her şeye kadirdir" (er-Rûm, 30/50).

Cenâb-ı Allah, ölümden sonra yeniden dirilmeyi
hep bu çeşit örneklerle insanoğluna anlatmaktadır. Maddî
olan çürümüş insan cesedinin diriltilmesini, yine maddeden ibaret
olan tabiatın diriltilmesine benzeterek, insanı ikna yoluna
gidiyor. Bu da gösteriyor ki haşr; "cismânî haşr"
şeklinde olacaktır.

"Bir de onlar dediler ki; sahi biz, bir kemik
yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş
iken, yeni bir hilkatte dirileceğiz. öyle mi?" (el-İsrâ,
17/49).

"Dirilten de öldüren de O'dur. Gece ile
gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine
bağlıdır. Düşünmez misiniz" (el-Mü'minûn,
23/80).

"Öncekiler; ölüp toprak ve bir yığın
kemik olduğumuzda mı diriltileceğiz? demişlerdi"
(el-Mü'minûn, 23/82).

"Öldüğümüzde, kemik yığını
ve toprak yığını olduğumuzda mı, biz mi
tekrar dirileceğiz? Diyorlardı" (el-Vakıa, 56/47).

Yukardaki âyetlerde müşriklerin öldükten sonra
çürüyecek olan cesetlerinin yeniden diriltileceğine
inanmadıkları anlaşılıyor. Bu da, bize gösteriyor
ki Kur'an'da geçen haşrın cismânî olduğunu Câhiliyye
Arapları biliyordu. İnkâr ederken kullandıkları
ifadeler buna şâhittir.

Müşrikler "haşr"i tamamen inkâr
ederken, İslâm filozofları diye bilinen meşhur
bazıları da haşrın rûhânî olacağını
savunarak, Kur'ân'ın bu gayet açık olan nassına muhalefet
etmektedirler. Halbuki "haşr-ı cismânî"yi kabul
etmek hem akla, hem nakle, hem de ilâhî adalete daha uygundur. Çünkü,
Kur'ân gerek cennet gerekse cehennemi tasvir ederken devamlı olarak
beş duyu ile algılanabilen tablolar çizmektedir. Kur'ân
âyetleri haşrı hep maddî misallerle tasvir etmektedir. Diğer
taraftan Allah'ın yarattığı nimetlerin tamamına
yakın bölümü, dil, göz, kulak, burun ve derinin algılayacağı
ve takdîr edip yaratıcısına şükredeceği
mahiyette yaratılmış olduğunu biliyoruz. Dünyada
bundan yararlanan azalarımız, Allah'ın ibadetinde
bulunmanın mükâfatı olarak âhirette de neden istifade
etmesinler.

Halid ERBOĞA


Konular