Şamil | Kategoriler | Konular

Hanıf, hanıfler

HANİF, HANİFLER

Hz. İbrahim'in tebliğ ettiği tevhid
akidesini koruyan ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'in peygamber olarak gönderilmesinden
önce Allah'ın birliğine iman edenler. .

Sözlükte; hanif masdarından bir
sıfattır. Hanef, dalaletten doğruluğa, çarpıklıktan
düzgünlüğe meyletmek demektir. Nitekim doğruluktan
eğriliğe, haktan haksızlığa meyletmeye de "cim"
ile cenef denir. Şu halde hanifin asıl mefhumu,
eğriliği bırakıp, doğrusuna giden demektir. Bu
mefhum ile örfte İbrahim (as)'ın milletine isim olmuştur
ki; başka dinlerden, batıl ilanlardan kaçımp yalnız
bir olan Allah'a eğilen " Müvahhid" demektir (Okyanus,
Mütercim Asım Efendi, Hanef ve Hanîf maddeleri; Hak Dini, Kur'ân
Dili, Elmalılı Hamdi Yazır, VI, 3821).

Hanif'in çoğulu Hünefâdır.

Bazı Müfessirler, haniflerin, hacılar, sünnetli
olanlar, ananın, mahremlerin nikahını haram tanıyanlar,
namazda kıbleye yönelenler, İbrahim'in dinine uyanlar,
anlamlarına geldiğini yazmışlardır. Bunlardan
başka Ebu Kilâbe'ye göre: " Peygamberleri arasında hiç
birini ayırt etmeyiz" (el-Bakara, 2/285) âyetinin işaretiyle
peygamberlerin hepsine iman edenler anlamına gelir. Dinin hepsini
cami' olanlar diye de tarif edilmiştir ki, bu son iki tarif,
birbirine yakındır. Ancak bu tariflerin çoğu mefhumu ile
değil, bazı özel durumlarda tarif edildiği için tam tarif
değildir. Bazı açıklamalar için nakledilir.

Din istilahında ise: Daha önce geçtiği gibi
bütün bâtıl akidelerden İslâm'a meyletmektir. Bütün
peygamberlere iman ve her dini içine almak da bununla olur. Bütün
kitaplar ve Peygamberler dini yanlış akidelerden kurtararak
"Allah katında gerçek din İslâm'dır" (Alû
İmrân, 3/19) âyetinde olduğu gibi hak tevhid ve ihlas ile
yalnız Allah'a ibadet etmek ve insanlığı
kurtuluşa erdirmek için gönderilmişlerdir. Onun için ehl-ı
Kitab da bununla emrolunmuşlardı.

Kurân-ı Kerim'de Hanif kelimesi on yerde,
hanifler ise iki yerde zikredilmiştir:

1- (Yahudi ve Hristiyanlar Müslümanlara) "Yahudî
veya Hıristiyan olunki doğru yolu bulasınız"
dediler De ki, (Habibim) Hayır (biz) Muvahhid (Allah'ı bir
tanıyarak ve müslim) olarak İbrahim'in dinindeyiz. O, Allah'a müşriklerden
(eş tutanlardan) değildi" (el-Bakara, 2/135).

Kur'ân-ı Kerîm'de hanif kelimesinin müslim
kelimesiyle beraber zikredildiği her yerde, hanif kelimesi hacı
anlamına gelmektedir. Ancak, yalnız başına
zikredildiği yerde ise Müslüman manâsına gelmektedir"
(H. Basri Çantay, Kur'ân-r Hakim ve Meâl-i Kerîm,, I, 40).

2- "İbrahim ne bir yahudî, ne bir hristiyandır.
Fakat o Allah'ı tanıyan (Hanif) dost doğru bir müslümandı.
Müşriklerden de değildi" (Alu İmran, 3/67).

Görüldüğü gibi bu ayette hanif kelimesi
müslüman manasına gelmektedir.

3- " De ki; Allah (sözün) doğru(sunu) söylemiştir.
Onun için Allah'ı birleyici (hanif) olarak İbrahim'in dinine
uyun. O, müşriklerden değildi" (Alu İmran, 3/95).

4- " Îyilik yaparak kendisini Allah'â teslim
edip Hakka yönelen Muvahhid İbrahim'in dinine uyandan din
bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrahimi dost
edinmiştir" (en-Nisa, 4/125).

5- "Şüphekiz ki ben, bir müvahhid (Allah'ı
bir tanıyıcı) olarak yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış
olan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değildim" (el-En'âm,
6/79).

6- "(şöyle) de: Şüphesiz Habibim beni
dost doğru bir yola, dimdik ayakta duran bir dine İbrahim'in
hakka yönelmiş (hanif) milletine iletmiştir. O, Allah'a eş
koşanlardan değildi" (el-En'âm, 6/161).

7- "Ve yüzünü Hanif (tevhîd) dinine döndür
sakın müşriklerden olma" (Yunus, 10/105).

8- "Hakikaten İbrahim (başlıbaşına)
bir ümmetti; Allah'a itaatkârdı, (batıl dinlerden uzak ve)
Hanif (müvahid) bir müslümandı. O (hiç bir zaman) müşriklerden
olmadı (en-Nahl, 16/ 120).

9- "Sonra (Habibim) sana: Hanif bir müslüman
olarak İbrahim'in dinine uy. O hiç bir zaman müşriklerden
olmadı" (en-Nahl, 16/123).

10- "O halde (İbrahim) sen yüzün bir Hanif
(müvahhid) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki, O,
insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın
yaratışına (hiç bir şey) bedel olamaz. Bu dimdik
ayakta duran bir dindir. Fakat insanların çoğu bilemezler"
(er-Rum, 30/30).

11-"Allah'ın hanifleri (müvahhidleri), ona eş
tutmayanlar olarak (kaçının çekinin) kim Allah'a eş
koşarsa o yüksekten düşüp de (parçalanmış ve)
kendini kuş kapmış, yahut rüzgar onu uzak bir yere atmış
(nesne) gibidir" (el-Hacc, 22/31).

12-"Halbuki onlar Allah'a Onun dininde ihlas
erbabı ve hanifler (müvahhidler) olarak, ibadet etmelerinden, namazı
dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden
başkasıyla emr olunmamışlardı. En doğru din
de bu idi" (el-Beyyine, 98/5).

Hadislerde de hanif, hanifler ile fıtrat kelimesi
arasında bir irtibat olduğunu görmekteyiz. Ebu Hüreyre'nin
rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle
buyuruyor: "Her doğan çocuk muhakkak İslâm fıtratı
üzerine doğar. Sonra anası ile babası ona Yahudî yahut
hristiyan veya mecûsî yaparlar. Nasıl ki, her hayvanın yavrusu
tam a'zalı olarak doğar. Hiç o yavrunun burnunda, kulağında
eksik, kesik bir şey görülür mü?" Sonra Ebu Hüreyre (r.a.);
"Habibim, Allah'ın insanları Hakkı idrak ve kabule müsait
yarattığı fıtrat-ı asliyeyi -ki,
fıtratı İslâmiyyedir- rehber edinmekle Allah'ın
yarattığı bu İslâm ve tevhid seciyesinin şirk
ile değiştirmek uygun değildir: Bu İslâm ve Tevhid
dini, en doğru bir dindir" (er-Rum, 30/30) meâlindeki âyet-i
kerîmeyi okumuştur (Buhârî, Cenâiz, 80).

Bu hadis-i Şerifin öğrettiği en büyük
bir gerçek de insanlarda din duygusunun ve hakikat aşkının
fıtrî oluşu ve akıllara hayret veren şu hayatın
ve iç, dış bir takım özelliklerle mücehhez bulunan
şu muazzam insanlık binasının, o din duygusu üzerine
kuruluşudur. Bu gerçeği, gerek konumuz olan hadis-i
şerifteki Peygamberimizin sözlerinden gerekse zikredilen (fıtratullah)
âyet-i kerîmesinden öğrenmiş bulunuyoruz.

Müfessirler, âyet-i kerimedeki "fıtrat"ı,
Hak dini kabule kabiliyetli anlamına hamlederler ki, âyetin gereği
budur. Asıl yaradılış demektir. İbn. Atiyye diyor
ki; fıtrat lafzının en iyi tefsiri, insanın
Allah'ın yarattıklarını farketmeye, dünyevî işleri
de birbirinden ayırabilen uygun bir kabiliyettir. Bu kabiliyet açıldıkça,
kul yaratıcısını bilir ve bulur, şerîattaki
güzelliği idrak eder.

Fıtrî Din, İslâm Dinidir, Tevhîd Dinidir
ve bir Allah'a İmân Dinidir. Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e gelinceye
kadar bütün peygamberler İslâm Dini esaslarını ve Tevhîd
akidesini tebliğe memur edilmişlerdir. Bu din müsait olduğu
mükemmel gayeyi ancak son Peygamberde bulmuştur. Dinleri, ihtiva
ettikleri kaide ve hükmü ile, tebliğ ettikleri faziletli medeniyet
ile hulasa insanlığın her türlü ızdırabına
ilaç olabilmeleri yönüyle tetkik eden her insaflı âlim ve
mütefekkir, Hak Dinin İslâm Dini olduğuna hükmetmekte
tereddüt etmez. Diğer dinler, tetkik yeri olabilecek bir tarihi açıklamayı
haiz olmadıkları halde İslâm Dini, tarihi en yakın
bir hayata sahip olması cihetiyle bütün hükümleri, güneş
gibi açık olarak zamanımıza aktarmıştır.
Onun tarihi seyri, bir ilmî tekâmülü takip ettiği için asıl
saffetiyle devam edip gidecektir.

Bir hadis-i Kudsîde Cenâb-ı Allah şöyle
buyuruyor: "Ben kullarımı hanifler olarak istikamet ve selâmet
üzere yarattım" (Aynî, Umdetü'l-Kârî, VIII, 179).

Görüldüğü gibi Allah (c.c.) kullarım
birer hanif olarak yaratmıştır. Hanif, Allah'ın
birliğine iman eden kişiye denir, buna muvahhid de denir. Her
doğan çocuğun İslâm fıtratı üzerine doğması
demek, elest bezminde Cenâb-ı Hakka verdikleri söz üzere doğmaları
demektir ki, Allah Onlara "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"
(el-A'râf, 7/172) buyurdu. Onlar da; "Evet, sen bizim Rabbimizsin
" dediler. İşte bu söz, Allah'ın "İnsanları
hanif olarak yarattım" buyurmasının aslını
oluşturmaktadır (Hâzın Tefsiri, V, 45).

Ahmet YAŞAR


Konular