Şamil | Kategoriler | Konular

Halvet

HALVET

İki kişinin özellikle bir erkek ve bir kadının
bir yerde başbaşa yalnız kalması. Bir isim olarak;
yalnızlık köşesi anlamına gelir. Halvet, sahih ve fâsit
olmak üzere ikiye ayrılır. Sahih halvet, eşlerin sahih bir
nikâh akdinden sonra, kimsenin göremeyeceği ve istekleri
dışında kimsenin giremeyeceği, ev veya
kapısı kilitli oda gibi kapalı veya kapalı
sayılan bir yerde yalnız başlarına
kalmasıdır. Eşler, cadde, yol, mescid, umûmi hamam, kapı
ve pencereleri açık ev, oda, büro veya kapısı olmayan bir
bahçe yahut umuma açık park ve yeşil saha gibi yerlerde
başbaşa kalsa, bununla sahîh halvet gerçekleşmez.
Diğer yandan eşlerden birisinde cinsel birleşmeyi
önleyecek tabiî, hissî veya şer'î engelin bulunmaması da
gerekir. Sahih evlilikte cinsel birleşme hükmünde sayılan bu
halvettir.

Sahih halvet engelleri üç tanedir:

a. Tabiî engel: Eşlerin yanında, yedi
yaşlarından büyük ve temyiz gücüne sahip üçüncü bir
şahıs bulunması cinsel birleşme ve dolayısı
ile halvet için bir engeldir. Bu şahsın gözlerinin görmemesi
veya uykuda bulunması yahut mümeyyiz küçük (7 yaş-büluğ
arası) olması yahut da kadın olması durumu
değiştirmez. Ancak üçüncü şahıs gayr-i mümeyyiz,
yani yedi yaşından küçük, akıl hastası veya
baygın olursa, halvet gerçekleşir ve hukuki sonuçlarını
doğurur.

b. Hissi engel: Eşlerden birisinin cinsel
birleşme olmayacak derecede sakat, özürlü ve hasta olması.

c. Şer'î engel: Cinsel birleşmeyi
şer'an haram kılan haller şer'î engel sayılır.
Ramazanda oruçlu olmak, hac veya umre için ihramda bulunmak, itikâfta
olmak, hayız ve nifaslı bulunmak, farı namaza girmek ve
mescid'te bulunmak gibi. Yukarıdaki durumlarda cezalar ağır
olduğu için başbaşa kalsalar bile, eşleri
birleşmeyecekleri İslâm hukukunda prensip olarak kabul edilmiştir.
Fakat nâfile, kaza, adak ve keffâret oruçları konusunda İslâm
hukukçularının iki görüşü vardır. Daha kuvvetli görüşe
göre, bunlar sahih halvete engel teşkil etmez. Çünkü bu çeşit
ibadetlerin cinsel birleşmeyle bozulması keffâreti gerektirmez.
Bu yüzdende cezanın caydırıcılık gücü zayıftır.

Yukarıdaki şartlar tam olarak bulunmazsa, fâsit
halvet söz konusu olacak. Meselâ; evliliğin fâsit olması,
halvetin başkalarının serbestçe girebileceği bir
yerde olması veya cinsel birleşme engellerinden birisinin
bulunması gibi. Kısaca, kendisinde yukarıdaki üç engelden
birisi veya eşlerin yanında temyiz gücüne sahip üçüncü bir
kimse bulunan, herkese açık yerde yahut fâsit nikâhla meydana
gelen her halvet (başbaşa kalma) fâsit halvet sayılır
(el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi, Beyrut 1974, ll, 272, 273; İbn
Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, Mısır, (ty),11, 454, 465-472.
İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 455, vd.; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî
ve Edilletühu, Dimaşk 1985, VII, 321, 322; el-Cezîrî, el-Fıkhû
ale'l-Mezâhibi'l-Erbaa, Kahire 1392, IV, 110 vd.).

Hanefi ve Hanbelîlere göre, cinsel birleşme hükmünde
olan sahih halvetin sonuçları şunlardır:

1. Tam mehre hak kazanma. Koca, karısını
sahih halvetten sonra boşarsa, kadın daha önce belirlenmiş
olan mehrin tamamına hak kazanır. Eğer mehr-i müsemma
yoksa mehr-i misil verilir (bkz. Mehir mad).

2. Doğacak çocuğun nesep hakkı.
Kadın, sahih halvetten sonra boşanmış olur ve
halvetten altı aydan daha fazla zaman sonra çocuk dünyaya gelmiş
bulunursa, çocuğun nesebi bu babaya bağlanır.

3. İddet. Kadın, sahih veya fâsit halvetten
sonra boşanmışsa, boşanma iddeti bekler (bkz.
el-Bakara, 2/228).

4. İddet nafakası. Boşayan kocanın
iddet süresince, kadının mâişet, giyim ve mesken
ihtiyacını karşılaması gerekir.

5. İddet süresince. Bu kadının mahremi
olan başka bir kadınla veya beşinci bir eşle evlenmesi
caiz olmaz (bkz. en-Nisa, 4/3, 23; Buhârı, Nikâh, 27).

Sahih halvetin cinsel birleşme hükmünde sayılmasına
dair Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyrulur: "Eğer bir
kadını bırakıp da yerine başka bir kadınla
evlenmek isterseniz öncekine yüklerle mehir vermiş olsanız
bile, içinden birşey almayın. Onu bir iftira ve açık bir
günah karşılığında mı alacaksınız?
Önceki kadınla düşüp kalktığınız ve
yalnız başbaşa kaldığınız halde verilen
mehri nasıl geri alırsınız? Diğer yandan onlar, güzellikle
geçinmek veya iyilikle ayrılmak konusunda sizden sağlam teminat
almışlardı" (en-Nisa, 4/20, 21).Bu âyette "ifzâ"dan
sonra, mehirden her hangi bir şeyin geri alınması
yasaklanmıştır. el-İfzâ, sözlükte; başbaşa
kalma, yani sahih halvet demektir. Cinsel birleşme olsun veya
olmasın, anlam geneldir. Hadis-i Şerif'te şöyle buyurulmuştur:
"Bir kimse hanımının baş örtüsünü açsa ve
ona baksa cinsel birleşme olsun veya olmasın mehir (sadâk)
ödemesi gerekir" (Ed-Dâru Kutnî).

Zürâre b. Ebî Evfâ (ö. 93/712), ilk dört
halîfenin, nikâh akdinden sonra, kocasının evine giden
kadına, kapılar kapatılıp perdeleri indirildikten
sonra, cinsel birleşme olsun veya olmasın, tam mehir ve iddet
gerektiğine hükmettiklerini söyler (ez-Zühaylî, a.g.e., VII,
324).

Şafiî ve Mâlikî, hukukçulara göre, cinsel
birleşmeden önce, fakat sahih halvetten sonra boşanan
kadına, önceden belirlenmiş mehir varsa bunun yarısı,
aksi halde teselli hediyesi (mut'a) verilir: "Şayet
kadınları temas (mess) etmeden önce boşar, fakat
kendilerine mehir de belirlemiş bulunursanız, takdir
ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır"
(el-Bakara, 2/237). Bu iki müctehide göre âyetteki mess lafzı,
cinsel birleşmeden kinâye olup, Nisa Sûresi 21. âyetteki
"ifzâ" bunu tefsîr eder. Onlara göre ifzâ, cinsel birleşme
anlamındadır. Ancak tâbiîlerden Ali Hz. el-Hüseyn ve
İbrahim en-Nehâi yukarıdaki âyette bulunan "mess"
kelimesine; "kapı kapatılıp, perdeler
indirilince" anlamını vermiştir ki, bu sahih halveti
ifade etmektedir. Buna göre kadın cinsel birleşme ve sahih
halvetten önce boşanırsa, Nisâ Sûresi 20 ve 21. âyetlerle
amel edilerek tam mehre hak kazanır. İşte Hanefîler bu
sonuncu görüşü esas almıştır (el-Kâsânî, a. g.
e., 11, 296 vd; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır
1315-1317, 11, 438, 439; el-Cassâs, Ahirâmü'l-Kur'ân, Muhammed es-Sâdık,
Kahire, ty, 1, 4, 436; ez-Zühaylî, a.g.e., VII, 323; Hamdi Döndüren,
Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 51, 286, 287).

Yukarıdaki esaslar evli çiftlerle ilgilidir. Evli
olmayan ve birbirinin mahrem hısımı da bulunmayan bir
erkekle kadının, üçüncü bir kişinin giremeyeceği
kapalı ve tenha yerlerde yalnız başbaşa kalması
veya kadının sefer mesafesinden uzak yerlere yanında mahrem
hısımı bulunmaksızın yolculuğa çıkılması
caiz görülmemiştir. bu konuda, Hz. Peygamber'den çeşitli
hadisler nakledilmiştir: "Hiç bir erkek yabancı bir
kadınla, yalnız başbaşa kalmasın ve hiç bir kadın
da mahremi olmaksızın yolculuğa çıkmasın."
Bunun üzerine bir adam ayağa kalktı ve şöyle dedi: Ey
Allah'ın elçisi, ben falanca gazveye katılmak için yazıldım.
Karım hac için yolculuğa çıktı. Rasûlullah (s.a.s)
şöyle buyurdu:

"Git, sen de hanımınla birlikte
haccet" (Buhârî, Nikâh,111; Cihâd, 140,181; Müslim, Hac, 424).
"Kadın, yanında kocası veya mahrem bir kısmı
bulunmadıkça, üç günden fazla yolculuğa çıkmasın"
(Buhârî, Taksîr, 4 Mescidu Mekke, 6, Sayd, 26, Savm 67; Ebû Dâvud
Menâsik, 2, Dârimî, İsti'zân, 46). "Dikkat ediniz, hiç bir
erkek yabancı bir kadınla yalnız başına kalmaz
ki, üçüncüleri şeytan olmasın. Size cemaatle olmayı
tavsiye eder, ayrılıktan sakındırırım.
Şüphesiz şeytan tek kalan kimse ile beraber olup, iki
kişiden uzaktır" (Müslim, Hac, 424; Tirmizî, Radâ',16,
Fiten, 7).

Kendileriyle evlenilmesi haram olunacak derecede yakın
hısım olan kadınla erkeğin yolculuk yapması caiz
olduğu gibi, kendisinden ve kadından emin olunca, evde ve
benzeri kapalı yerde yalnız kalmaları da câizdir.
Çünkü, süt cihetinden kız kardeş ve sıhrî hısımlardan
genç olanların dışında mahrem hısımlarla
başbaşa kalmak (halvet) mübahtır. Bir kadın, ona
bakmak ve dokunmak haram olacak derecede yakın hısımsa,
bununla yolculuk ve başbaşa kalmak caiz olur. Anne, nine,
kız, kızın kızları, kız kardeş,
kardeşlerin kızları, hala ve teyze gibi nesep
hısımları ile kayın valide gibi sıhrî hısımlar
bu kabildendir (bkz. en-Nisâ, 4/23).

Ayrıca kendileriyle halvette bulunmanın caiz
olmadığı kimselerle bir arada ihtilat halinde bulunmak
İslâm'ın uygun görmediği ve yasakladığı
bir husustur. Zira her türlü fitne ve ahlâksızlıklara sebeb
olabilir. (Bu konuda geniş bilgi için bk. ihtilat)

Hamdi DÖNDÜREN


Konular