Şamil | Kategoriler | Konular

Hakku's-sırb

HAKKU'Ş-ŞİRB

Su içme hakkı. Şirb; içilecek su, su
hissesi, su sırası, su içme zamanı. Bir İslâm hukuku
terimi olarak; genel veya özel bir nehirden bir tarlayı, bağ
veya bahçeyi yahut hayvanları sulamak için zamanı veya
miktarı belirlenmiş su hissesi demektir. İnsan, hayvan ve
ev ihtiyacı için su kullanma hakkına ise "hakku'ş-şefeh"
denir. Şefeh dudak demektir. Su normal olarak dudaklar
yardımıyla içildiği için bu ad verilmiştir.
Şefeh ve şirb hakkı aynı hükümlere tâbidir. Bu
haklara göre sular dört kısma ayrılır:

1) Denizler, büyük göl ve nehirler: Nil, Fırat,
Dicle gibi. Bunlardan herkes, başkalarına zarar vermemek
şartıyla kendisi, hayvanları ve arazileri için yararlanma
hakkına sahiptir. Hadislerde şöyle buyurulmuştur: "Însanlar
üç şeyde ortaktırlar. Su, ot ve ateş" (Ebû Dâvûd
Büyû, 60; İbn Mâce, Ruhûn,16; Ahmed b. Hanbel, V, 364).

"Zarar ve zarara karşılık zarar
yoktur" (el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, Beyrut 1972, VI, 431, H. No:
9899).

2) Bir şahsa âit kanallar ve özel akarsular:
Bunlardan herkes, sadece kendisi ve hayvanları için su alma (şefeh)
hakkına sahiptir. Su geçirme (mecrâ) sahibinin izni olmadıkça
başkasının bunlardan arazi sulama hakkı yoktur.

3) Bir kişi veya topluluğa ait mülk edinilmiş
sular: Bir köy halkına âit küçük nehir, kaynak veya kuyu suyu
gibi. Bir kimsenin mülkü içinden geçen büyük akarsulardan kanal, su
motoru vb. yollarla alınan sular da bu niteliktedir. Bunlardan
herkesin sadece, kendisi ve hayvanları için yararlanma hakkı (şefeh)
vardır. Suyun sahibi engel olur ve yakında başka bir su da
bulunmazsa, ihtiyaç sahibi onunla, su alıncaya kadar çarpışabilir.

4) Desti, bidon, damacana, depo gibi özel kaplara
konulmuş sulardan sahibinin izni olmadıkça hiçbir kimse
yararlanamaz. Ancak susuzluk sebebiyle öleceğinden korkan kimse, bu
sudan gerekirse kuvvete başvurarak ihtiyacı kadar alabilir,
fakat aldığı suyun kıymetini de öder. Çünkü darda
kalma, başkasının hakkını ortadan kaldırmaz
(el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi, V, 146, VI, 188 vd.; İbnü'l
Hümâm, Tekmiletü Fethi'l-Kadîr, VIII,144,145; İbn Kudâme, el-Muğni,
IV, 79, V, 531; eş-Şirâzi, el-Mühezzeb, I, 427 vd.; İbn
Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, V, 311, 312; ez-Zuhaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî
ve Edilletühu, IV, 46, 450 vd.).

Su içme ve sulama hakkı, bağlı
olduğu gayri menkulün mülkiyetinin başkasına intikali ile
el değiştirir. Topraktan ayrı olarak satılıp
satılamayacağı İslâm hukukçuları arasında
tartışılmıştır. Şirb ve şefeh
hakkı, irtifak haklarından olduğu için prensip olarak
gayr-i menkule bağlanması gerekir (İbn Âbidîn, a.g.e,
terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1984, X, 375-376).

İslâm hukukçuları, mülk edinilmiş
olsa bile, suyun meccânen dağıtılmasının müstehab
olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Ancak suyun
sahibi, zarûret hâli dışında parasız su
dağıtmaya zorlanamaz. İslâm âlimlerinin çoğunluğuna
göre, kuyu, kaynak ve özel kaplara doldurulmuş su gibi,
başkalarına mübah olmayan suları satmak câizdir.
Bunlardan, sahibi kendisi yararlanır, başkalarını men
edebilir. Yakında başka bir su varsa, şefeh (içme ve
hayvan sulama) hakkı sahibini de kendi mülküne girmekten men
edebilir. Yakında su yoksa, kuyu sahibine ya su çekmesi veya kuyuyu
serbest bırakması bildirilir. Delil şu hadistir: Bir
yahudinin Rûme adında bir kuyusu vardı, kuyunun suyunu
satıyordu. Allah Rasûlü şöyle buyurmuştu: "Kim Rûme
kuyusunu satın alır ve müslümanların hizmetine sunarsa,
ona cennet vardır" (Müslim, Şirb, I; Tirmizî, Menâkıb,
18; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, V, 146).

Peygamberimizin bu sözünden sonra Hz. Osman (r.a.)
Rûme kuyusunu yahudiden satın alarak müslümanların hizmetine
sundu.

Hamdi DÖNDÜREN


Konular