Şamil | Kategoriler | Konular

Hakku'l-yakin

HAKKU'L-YAKÎN

Hakta (gerçek) ilim, müşahade ve hal ile fani
olma. Yalnızca ilim ile değil, görerek ve hali yaşayarak
gerçeği bilme ve bu durumu devam ettirme. Bilgi edinme
merhalelerinin son ve kâmil şekli "hakkü'l-yakîn"
bilmedir.

Bir yoruma göre İlmü'l-yakîn; Şerîat'ın
zâhiri; aynü'l-yakîn, ihlâs; hakku'l-yakîn, Şerîatın ahkâmını
ihlâs ile tatbik ederek yaşama, hakikatine nüfuz etmedir.

Aklı yerinde her insanın ölümün varlığını
bilmesi ilmü'l-yakîndir. Ölüm meleği geldiğinde ölüm ile
karşılaşması ise aynu'l-yakîndir. Ölüm meydana
gelip ölüm tadıldığında ise hakku'l-yakîn gerçekleşmiş
olur (Seyyîd Şerif Cürcânî, et-Ta'rifât, s. 90).

Hak, sahih, sabit, şüphesiz ve doğru olan
şey anlamındadır. Bu anlamda Kur'ân'da "Günahkârlar
istemese de, Allah'ın hakkı gerçekleştirmesi ve bâtılı
ortadan kaldırması için... ' (el-Enfâl, 8/8) kullanılmıştır.
Hak ve aynı kökten türeyen kelimeler Kur'ân'da ikiyüz seksen beş
yerde geçmektedir.

Yakîn luğatte; şeksiz şüphesiz ilim
anlamındadır. Mesela "yahane'l-mau fi'l havd" su
havuza yerleşti denilir. Yakîn şekkin zıddıdır.

Felsefede doğruluğuna inanılan ve
itirazsız kabul edilen hükme yakîn denir. (Hamdi Yazır, Hak
Dini Kur'ân Dili, I, 201). Bu anlamıyla yakîn Kur'ân'da şöyle
geçmektedir; "Gelmesi muhakkak olan yokîn (ölüm) sana gelinceye
kadar Rabbine kulluk et" (el-Hicr,15/99). Ölüm kesin ve şüphesiz
bir hakikat olduğu için bu âyette "yakîn" kelimesi ile
mecâzî olarak ifade edilmiştir. Hukukî bir terim olarak ta "yakîn"
kesin bilgi, kesin,hüküm anlamını ifade eder. Mecelle'de bu
şöyle formüle edilmiştir" el yakînu lâ yezâlu bi
şekki"yani; "kesin ilim şüphe ve tereddüt ile
ortadan kalkmaz".

Yakîn, istılahî anlamıyla şöyle tarif
olunur; Bir şeyin kesinlikle bulunduğu şeklinde
olduğuna, başka bir şekilde olmasının mümkün
olmadığına; gerçeğe uygun olup, değişime
uğramayacağına inanmak.

Tarifteki "bir şeyin bulunduğu
şeklin doğru ve değişmez olduğuna inanmak"
ifadesi, zanna dayanan bilgiyi tarifin dışında
bırakır. "Gerçeğe uygun olduğunu bilme",
cehaleti, "bu gerçeğe uygunluğunun
değişmeyeceğini bilme de'' hataen doğruyu bilme hâlini
tarifin dışında bırakır.

Bu teknik tarifin dışında yakîni bilgi
ve yakînî imanın, müslüman düşünür ve ilim adamlarını
yakından ilgilendiren bir konu olduğu için, çeşitli
tarifleri yapılmıştır. Yakîn, hakikatleri delil ve
burhan ile değil, iman kuvveti ile bilmedir gayb âlemini kalp
temizliği ile müşâhede etmektir; fikir birikimi ile derin
bilgileri mülahâza etmektir kalbin bir şeyin hakikatine olan
itminan halidir Şek ve şüphenin giderilmesi ile gaybın
doğruluğunun hakikatine ermektir. Gayb ile ilmi konularda,
şüphenin kaldırılması yakîndir. Şekten sonraki
derecede meydana gelen ilme yakîn denildiği de ifade
edildiğinde variddir (Seyyid Şerif Cürcânî, et-Ta'rifât, s.
259).

Yakîn, elde edilmesi açısından üç
mertebeye ayrılır:

a) İlmu'l-yakîn: Bir şeyi görmeden,
tecrübe ve deney sahasına intikal ettirmeden yalnız ilim
yoluyla tereddütsüz bilmektir. Dumansız açık bir havada,
dağın arkasında yükselmekte olan dumanı görüp ateşin
yanmakta olduğunu bilmek, yâni dumandan ateşin
varlığına intikal etme...

Kesin ilim ifade eden âyet ve mütevâtir hadislerden
intikal ile gayb âlemindeki varlıklara (Cennet, Cehennem, Melekler..)
olan bilgimiz ilmu'l-yakîn bilgidir.

b) Aynu'l-yakîn; Görerek elde edilen kesin ilim. Ateşin
yanına gidip engelsiz olarak bizzat görerek hakkında bilgi
edinilmesi gibi.

c) Hakku'l-yakîn; Yakînin son mertebesidir.
Misalimizde; bütün duygularımızla ateş hakkında
bilgi edinilmesi gibi.

Hakku'l-yakîn; yakin derecelerinin sonuncusu ve en
yükseğidir. İlim ve müşâhededen geçip fiilen içinde yaşanan
hakikat demektir. Bazı ilim sahibleri der ki: "Hakku'l-yakîn
kulun Hak'da fâni olması ve yalnız ilmen değil; hem ilmen,
hem müşâhade ederek, hem hal ehli olarak bekâ bulmasıdır"
(Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, VI, 4726).

Allah'ın ilmi hakkında yakîn kelimesi kullanılmaz.
Yâni; "Allah, bu mesele hakkında yakîn (kesin) ilim sahibidir"
denmez. İki sebepten dolayı bu ifade yanlış olur:

a- Allah'ın isimleri ve sıfatları tevkîfîdir.
Yani Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerden öğrenilir.
Kur'ân ve sünnetde Allah hakkında yakîn kelimesi kullanılmamıştır.

b- Yakîn kelimesi; şek ve şüphe,
şanından olanlar hakkında kullanılır. Meselâ:
"Şu mes'ele hakkında şüphem vardı, şimdi
yakîn yâni kesin ilim hasıl oldu, şüphem ortadan kalktı"
denilir. Halbuki bu ifâde Allah hakkında kullanılmaz (Hamdi
Yazır Hak dini Kur'ân Dili, I, 201).

İman konusunda yakîn elde etmek mü'minin en
yüce hedefidir. Mü'minin iman esaslarına şeksiz ve şüphesiz,
kesin bir şekilde iman etmesi gerekir. Bu ise taklidî imanla değil,
tahkikî imanla olur. Tahkikî iman, tefekkür ve zikirle elde edilir.
Onun için Kur'ân-ı Kerîm'in yüzlerce âyetlerinde zikir ve
tefekkür emir ve tavsiye edilir. Tefekkürün merkezi dimağ, zikrin
merkezi kalbtir. Bu iki ana merkez, irtibatlı olarak şer'î
mecrâlarında geliştirilmezse, insan-ı kâmil ve yakîn
sahibi olma imkânı yoktur. Fakat imanî mes'elelerde, hakku'l yakîn
mertebesine ulaşmak bu dünyada mümkün değildir. Bu, iman ehli
bahtiyarlar için ebedî alemde gerçekleşecek yüce bir nimettir.

Zübeyir TEKKEŞİN

Yahya ALKIN


Konular