Şamil | Kategoriler | Konular

Hakkı tavsıye

HAKKI TAVSİYE

Başkasına iyiyi, doğruyu söylemek.
Allah'ın emir ve yasalarını insanlara tavsiye etmek. Bu, müslümanın
önemli bir prensibidir. "Âsr'a yemin olsun ki insan gerçekten
ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler,
birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır"
(el-Asr, 103/1-3).

İnsan, kendisini yaratan yüce Allah'ın
emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmakla mükelleftir.
Kişi bu emir ve yasaklar karşısında birinci derecede
kendi nefsinden sorumludur. Ancak insanın "nemelâzımcılık"
ruhuyla ve "bana dokunmayan yılan bin sene yaşasın"
zihniyetiyle bu ilahî emir ve yasakları sadece kendi nefsinde
yaşayıp, diğer insanların bunları uygulayıp
uygulamamalarına seyirci kalması İslâm'a göre câiz değildir.
Aksine bu emirlerin, başta aile fertleri olmak üzere diğer
insanlar arasında da tatbik edilmesine var gücüyle çalışması
ve yasakların işlenmesine engel olması gerekir. Bunu
yaptığı takdirde ancak âyet-i kerimede belirtilen hakkı
tavsiye görevini yerine getirmiş sayılır.

Bu âyetler dehşetli bir tehdidi ihtiva etmektedir.
Zira Cenâb-ı Allah, bütün insanların ziyan ve zararda
olduğunu ve bu zarardan kurtulmanın zikredilen dört şeye
bağlı olduğunu hükmetmiştir ki bunlardan birisi de
başkasına hakkı tavsiye etmektir. Yani insan sadece kendi
nefsiyle yetinmemeli, aynı zamanda başkasını dinî
vecibeleri yerine getirmeye davet etmeli, ona nasihat etmeli, emr-i
bi'lma'ruf nehy-i ani'l-münker görevini yerine getirmeli ve kendi nefsi
için sevdiğini başkası için de sevmelidir. Böylece başkasının
da Allah'a itaat etmesine vesile olur ki din ehlinin yapması gereken
de budur. Bundan dolayı Cenab-ı Allah: "Ey iman edenler!
Kendinizi ve ehlinizi öyle bir ateşten koruyun ki onun
yakıtı insanlarla taşlardır" (et-Tahrîm, 66/6)
buyurulmuştur. Buna göre hakkı tavsiye etmek, dine ait ilim ve
ameli tümüyle kapsamaktadır (Fahruddin er-Razî, Mefâtihu'l-gayb,
XXXI, 90-91).

"Hakk" kelimesi "batıl"ın
zıddıdır. Genellikle bu, iki manada kullanılır:
Birincisi, doğruya, adalete uygun ve gerçek sözdür. İster
akidevî iman ile ilgili olsun, ister dünyevî meseleler hakkında
olsun aynıdır. İkincisi, insanın, yerine getirmesi
gerekli olan haktır. O, Allah'ın hakkı, insanların
hakkı veya nefsinin hakkı olabilir. Hak kelimeyi tavsiye etmenin
anlamı, mü'minlerden oluşan toplumun, hakka karşı
batılın yayılmasına seyirci kalmayacak kadâr duyarlı
olmasıdır. Bu gibi toplumlarda ne zaman ve nerede batıl
baş kaldırsa, hak kelimesini söyleyenler seslerini
yükseltmelidirler. Toplumda her fert sadece kendisi, hakkı,
doğruluğu ve adaleti yerine getirmekle kalmamalı, aynı
zamanda bunu başkalarına da tavsiye etmelidir. Bir toplumu ahlâkî
düşüş ve çöküşten korumak ancak bu şekilde mümkün
olur. Eğer toplumda bu ruh yoksa toplum hüsrandan kurtulamaz.
Şahsî olarak hakk üzerinde bulunanlar, toplumun bozulmasına
seyirci kalmaları sonucu kendileri de hakk üzere kalamazlar,
hüsrandan kurtulamazlar. Bu nedenle Maide sûresinde Hz. Davud ve Hz.
İsa diliyle İsrail oğullarına lanet edilmiştir.
Bu lanetin sebebi, o dönemde Yahudi toplumunda yaygın olan günah işlemek
ve zulüm yapmaktan birbirlerini alıkoymamalarıydı. (El-Mâide,
5/78-79). Ayrıca İsrailoğullarının cumartesi
yasağını açıkça çiğneyerek balık tutmayla
başladıkları, bu nedenle de onlara azap indirildiği,
bu azaptan ancak günahı önlemek için çaba sarfedenlerin kurtulduğu
açıklanmıştır (el-A'râf 7/163-166). Aynı husus
Enfâl suresinde de açıklanmıştır. "Azabı,
sadece günah işleyenlerle kalmayacak fitneden
sakının"(el-Enfâl, 8/25). Bundan dolayı emr-i bi'l
ma'ruf ve nehy-i ani'l münker İslâm ümmetine farz kılınmıştır
(Alu İmrân 3/104). Bu farizayı yerine getiren ümmete hayırlı
ümmet (Alu İmran 3/110) denilmiştir (Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an
(Türkçe tercem'e), VII, 225).

Peygamber efendimiz (s.a.s.)'e bir adam gelerek "Ya
Rasûlüllah! En faziletli cihad hangisidir diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.),
"zâlim bir yöneticinin karşısında hakk kelimeyi söylemektir"
şeklinde cevap verdi (Ahmed b. Hanbel, IV, 3j4).

Müslümanların birbirine hakkı tavsiye
etmeleri bir zarurettir. Çünkü hakka sarılmak zordur. Hakkı
engelleyen pek çok husus vardır. Nefsin arzuları, menfaatlar,
toplumun düşünceleri, azgınların zulmü, karanlık düşünceler
ve zâlimlerin adaletsizliği bunlar arasındadır. Hakkı
birbirine tavsiye etmek, birbirine hatırlatıp teşvik etmek,
gaye ve hedef birliğini dile getirip emanet ve mesuliyette ortak
olduğunu belirtmektir. Bu gibi hususlar kişisel gayeleri
birleştirerek aynı hedefe yöneltir. Çünkü birlikte çalışıp
güçlenmelerini sağlar, bekleyen herkese kendisinden başka da
onun bekçilerinin bulunduğunu anlatarak onlara tavsiye etmeyi,
onları teşvik etmeyi sağlar. Onlarla birlikte olmak
kendisini mahcub etmez, sevindirir. Hakkın kendisi olan bu din ise,
birbirine bağlı, birbirini destekleyen, birbiriyle
yardımlaşan ve birbirlerine tavsiyelerde bulunan bir
topluluğun bekçiliği altında ancak gerçekleşebilir.

Birbirine nasihat edip hakkı tavsiye etmek, kötülüklerin
önlenmesinde son derece önemli olduğu için Hz. Peygamber (s.a.s.)
bir hadis-i şerifte üç defa tekrarlayarak " din nasihattır"
(nasihattan ibarettir) demişlerdir (Müslim, İman, 95).

Abdülkerim ÜNALAN


Konular