Şamil | Kategoriler | Konular

Gelın

GELİN

Türkçe "gelmek"ten gelir; evlenmeye hazırlanmış
veya yeni evli kadın.

Evlenmek üzere hazırlanan ve süslenen kız,
yeni evlenen kadın, kaynata ve kaynananın oğlunun (damadın)
hanımı anlamlarına gelen "gelin" kelimesi, ilk
defa kocaya giden bakire kız manasına geldiği gibi; koca
evine gelen kadına da yaşı ve durumu ne olursa olsun gelin
adı verilir.

Gelinin baba evinden alınarak kalabalıkla
damadın evine götürülmesine "gelin alayı" denilir.

Bir kız nişanlandığı andan
itibaren oğlan evi tarafının gelinidir. Gelin ve düğün
muamelelerini İslâm'ın kesin haram ve helâl hükümlerini dışlamamak
üzere her yörenin kendine has kültürü, örf ve âdetleri
çerçevesinde uygulamak mümkündür. Hemen bütün kültürlerde gelinin
baba evinden damat evine giderken telli duvaklı bir elbise
giydiği görülür. Buna gelinlik denir. İslâmî bir düğünde
gelinin oynaması düşünülemez. Gelinin kocasının
ana-babasına saygı göstermesi esas olmakla beraber, İslâmî
kültürde gelinin kaynanasıyla birlikte oturması mecburiyeti
yoktur; onlara hizmet etmek zorunda değildir. Gelinin, yeni evinin
kurallarına uyup uymamasında ortaya çıkan bazı
işaretlere göre uğurlu-uğursuz sayılması tamamen
câhilî bir düşüncedir. Gerçekte, Hz. Peygamber'in üç şey
uğursuzluktur: "Ev, kadın, binek atı" dediği
rivayet edilirse de bunun aslı yoktur. Buhârî'de yeralan bu hadiste
Hz. Âişe'nin bunun câhiliyedeki üç uğursuzluk şeklinde
dediği ve bazı âlimlerin bu üç konunun genel hükümden
müstesna tutulduğunu ve bunların isabetsiz seçilmesinin uğursuzluk
olduğunu söyler. İslâm'dan önceki çağa câhiliye çağı,
bu çağın İslâm'a aykırı bulunan âdet ve
inançlarına da câhiliye âdetleri denilmiştir (Hayreddin
Karaman. Günlük Hayatımızda Helâller ve Haramlar,
İstanbul 1987, s. 146-147). İslâm'a giren bir kişi veya zümre,
câhilî âdetleri terketmek zorundadır. Hayatını bütünüyle
İslâm'a göre düzenlemesi gerekir. Bu yüzden gelinin ve damadın
çağdaş düğün töreni yaparak, kadınlı erkekli
şekilde dine aykırı gruplarla birarada bulunmaları,
gelinin koca evinde dünürlerce seyredilmesi vb. âdetler İslâmî
değildir.

İslâm dini çok çeşitli milletlerin âdet,
gelenek ve görenekleriyle karşılaşmış ve bu
geleneklerin bazıları varlığını sürdürmüştür.
Bunların bir kısmı, tamamen İslâmî ahkâma uygun ve
mübah olan örf ve âdetlerini de ihmal etmeyerek düğün yaparken,
bir kısmının İslâmî ahkâmı bir kenara iterek câhilî
dönemden kalma âdetleri veya yeni bid'atleri yahut çağdaş törenleri
öne çıkardıkları görülmektedir.

İslâm'ın bu alandaki emir ve yasakları
şöyledir:

Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Kim Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa yanında mahremi
olmayan bir kadınla yalnız kalmasın çünkü üçüncüleri
şeytandır" (Ahmed b. Hanbel, I, 222; III, 339; Buhârî,
Nikâh, 111). Bu ve benzer hadislerden, genelde kadınların ve bu
konuda gelinin kocasının kardeşleri, yeğenleri, amca
ve dayı oğulları gibi hısımların yanına
açık saçık (tesettürsüz) çıkmaması, onlarla
yalnız kalmaması şarttır; çünkü bunlar ona
nâmahremdir. Resulullah'ın şu hadisi açıktır: "Gözler
de zina eder; onların zinası bakıştır" (Buhârî,
İstizâm, 12; Müslim, Kader, 20). Gelin, kocasından
başkasının avret yerine bakamaz; süslerini kocaları,
babası, kayınpederi, oğulları, kardeşleri,
kardeşlerinin çocukları, büluğa ermemiş çocuklardan
başkasına gösteremez (bk. en-Nur, 24/30-31).

Damadın gelinin yüzüne şehvetle de olsa
bakması caizdir (İbn Kudame, el-Muğnî, VIII, 96)

Gelinliğin sadece çarşaf veya sadece
hımar olması şartı yoktur. Önemli olan gelinin Allah'ın
emrettiği şekilde örtünmesidir (bk. El-Ahzâb, 33/59; en-Nur,
24/31). Gelinliğin adı, cinsi ve rengi kişilerin maddî
durumuna, kültür ve örfe göre değişebilir. Gelinin,
kocasından başkasına dokunması yasaktır. Ancak
ayette zikredilen baba, kayınpeder vs.'lerin elini öpebilir, nikâhı
haram olmayanların gelini tebrik etmek için elini sıkması
haramdır.

Gelinin koca evinde geçirdiği ilk birkaç ay evde
hapis tutulur gibi dışarı çıkarılmaması da
doğru değildir'. Resulullah kadınların düğün,
alışveriş, ibadet, ilim vb. sebeplerle evden çıkmalarına
izin vermiştir (Buhârî, Nikâh,115, Cum'a, 62/13; Müslim, Salât,
136).

Diğer önemli bir nokta halvet meselesidir.
Gelinin, ziyaretçilerin yanına çıkıp çıkmayacağı,
eve gelen akrabalara ikramda bulunup bulunmayacağı hakkında
ihtilâf olmasına rağmen, ashab-ı kirâmdan Ebû Useyd'in
düğününde zifaf gecesi Hz. Peygamber ve dostlarını davet
ettiği, eşinin (gelinin) onlara ikramda bulunduğu
nakledilir (Buhârî, Nikâh, 77; Müslim, Eşribe, 86). İbn
Hacer, Aynî gibi Buhârî şârihleri kadının
kocasının arkadaşlarına hizmet edebileceği görüşünü
savunmuşlar ancak kadının tesettürlü olması,
tarafların kötü duygulara kapılmaktan emin olmaları ve
kocanın hizmet etme imkânının olmaması
şartlarını koşmuşlardır. Fakat çoğunluğun
görüşüne göre tesettürlü de olsa gelinin kocasının
arkadaşlarına hizmet etmek zorunda olmadığı ve
bundan kaçınmasının daha doğru olduğu kabul
edilmiştir. Aynı odada kadınların ve erkeklerin
birarada oturup yemek yemeleri, sohbet etmeleri İslâm ahkâmına
ve ahlâkına aykırıdır.

İslâmî gelenekte gelin olacak kız
geciktirilmez. Çünkü Resulullah şöyle buyurur: "Üç
şey geciktirilmez: Vakti giren namaz" hazırlanmış
cenaze, dengi bulunmuş kız ve kadın" (Tirmizî,
Salât,13; Ahmed b. Hanbel, I,105). Babanın kızını
zorla başkasına gelin vermesi İslâm dışıdır
(Buhârî, Nikâh, 41; İkrâh, 3). İstemediği halde
babası tarafından biriyle evlendirilen kızın nikâhını
Hz. Peygamber iptal etmiştir (Ebû Dâvûd, Nikâh, 24-24; İbn Mâce,
Nikâh,12) Ehli kitabın kızlarıyla müslüman erkekler
evlenebilir; ancak müslümanlar dinsiz ve ehli kitaba gelin veremezler.

Müslüman bir toplumda yoksul da olsalar bekarlarına
evlendirilmesi gerekir (bk. en-Nur, 24/32). Hz. Peygamber'in fakir müslümanların
evlenmesini kolaylaştırdığı, ezberlenmiş
birkaç Kur'an suresini, bir çift pabucu bile mehir olarak geline
verdirdiği görülür (Buhârî, Nikâh, VI,121; Libas, VII, 52;
Müslim, Nikâh, IV, 143). Bunun anlamı, damadın gelinin
babasına yüklüce bir başlık parası vermesinin islâmî
olmadığıdır. Hz. Ali ile Hz. Fâtıma'yı
burada örnek olarak vermek bu konuda İslâm'ın
tavrını açıklar.

Hz. Fâtıma'nın mehri 500 dirhemdi. Onun
çeyizi de hurma yaprağından örülmüş bir sedir, içi
hurma lifi olan yüz yastığı, meşinden
yapılmış bir su tulumu, bir kırba, bir elek, bir havlu
ve bir su bardağından ibaretti (İbn Sa'd et-Tabakatü'l-Kübrâ
VIII, 13 vd.)

İslâmî düğün töreni çok sadedir. Damadın
velisi gelin ve damat tarafına bir konuşma yapar, sonra gelin
babası konuşur ve yemek yenir. Buna velime denilir. Daha sonra
kadınlar kendi aralarında eğlenir, erkekler de kendi
aralarında at yarışı, kılıç kalkan oyunu,
folklar gösterisi yaparlar. Zilsiz def, davul çalınır,
şarkı söylenebilir. Fakat Kur'an-ı Kerîm okunarak eğlenceye
son verilir; bu, aşırılığı önlemek içindir.

Damadın, gelin için şer'i bir mesken
hazırlaması gereklidir. Gelini ana-babasıyla birlikte
oturmaya zorlayamaz. Karı-koca sırlarının ancak ikisi
arasında geçerliliği vardır (İbn Mâce, Nikâh,
1936). (Ayrıca bk. Damad, Nikâh)

Sait KIZILIRMAK


Konular