Şamil | Kategoriler | Konular

Gadr, gaddarlık

GADR, GADDARLIK

Vefasızlık, ihanet, verilen sözü yerine
getirmemek, ahdi bozmak. Arapça'da "gadîr veya gaddâr adam"
denilince, sözüne hiç güvenilmeyen kişi anlaşılır
(İbnü'l-Manzûr, Lisânü'l-Arab, Beyrut 1388/1968, V, 8vd; er-Râgıb
el-lsfahânî, el-Müfredât, İstanbul 1986, s. 536-537). Ayrıca
söz konusu anlamlarla yakından alakası olan bir şeyi ihlâl
etmek ve bırakmak manasına da gelir (Firûzâbâdî, Besâiru
Zevi't-Temyîz, Beyrut t.y. IV, 122). Nitekim Kur'an-ı Kerim'de
şu ayetlerde bu manadadır: "O gün dağlan yürütürüz.
Yer yüzünü dümdüz ve pürüzsüz görürsün. (İnsanları)
kabirlerinden kaldırıp mahşer yerinde toplarız da,
onlardan hiç birini geride bırakmamış oluruz" (el-Kehf,
18/47). "Aşmel defteri konulmuştur. Günahkarları (o
amel defterindeki yazılı) şeylerden titreyerek
korktuklarını ve " eyvah! bu nasıl defterdir ki, bize,
küçük büyük hiçbir şey bırakmayıp, hepsini sayıp
dökme" dediklerini görürsün. zira dünyada işlemiş
olduklarını hazır bulmuşlardır"(el-Kehf,
18/49).

İslâm'da ahde vefa emredilirken, ihanet ve vefasızlığın
da yasaklandığı kesin emirlerle bildirilmiştir. Fakat,
Kur'an-ı kerim'de ahde vefa gadr kelimesinden ziyade, Türkçe'de de
kullandığımız, "hıyanet" kelimesi ve türevleri
ile "ahd" ve "vefa" kelimeleri ile ifade edilmiştir:
"Öyle ki, onlar kendileri ile yaptığın
anlaşmayı her defasında hiç korkmadan (çekinmeden)
bozarlar. Savaşta onları (her ne zaman yakalarsan, öylesine
bozguna uğrat, darmadağın et ki, arkalarındakiler öğüt
ve ibret alsınlar. Şayet bir topluluğun (milletin)
hıyanetinden korkarsanız, eşit ölçülere göre sen de
anlaşmayı bozup (suratlarına) at! Çünkü Allah hainleri
sevmez" (el-Enfâl, 8/56-59).

Gadr, yapılan anlaşmayı bozmak
manasında hadislerde de kullanılmıştır. (Buhârî,
cizye, 7). Gerek ayetlerde, gerekse hadislerde, karşı taraf
anlaşmayı bozmadıkça, müslümanların
anlaşmayı bozmamaları emredilmiştir. Öbür taraftan,
bir ayette "Ey iman edenler! Yaptığınız akidleri
yerine getiriniz..."(el-Mâide, 5/1). buyurulurken, diğer bir
ayette Yüce Allah İsrailoğullarına (Yahudilere)
kendilerine verdiği nimet ve ihsanları hatırlatarak, "ahdimi
yerine getirin ki, ben de ahdimi yerine getireyim..."(el-Bakara,
2/40), "elest bezminde" kullardan aldığı söze
sadık kalmalarını emretmektedir. (Gadr kelimesi ve türevlerinin
geçtikleri hadisler için bkz. Buhârî, cizye, 7, 22; Ebû Dâvûd
Cihad,150, Müslim, Cihad, 73; İbnü'l-Esîr, en-Nihâye fi
Garîbi'l-Hadîs, III. 344-345). Meselâ burada, insanları evinde
bırakıp, hapsedecek kadar şiddetli karanlık
manasına gelen ve "gadr" kelimesinden türeyen "muğdire"
kelimesinin geçtiği bir hadis şöyledir: "Şayet"
"Hur-ı Iyn'den" bir kadın, dünyaya insanların
dışarı çıkamadığı şiddetli
karanlık bir gecede doğsa (inse), (bütün) dünya üzerindeki
şeyleri aydınlatırdı.

Söz konusu gadr veya gaddarlık Türkçe'de
Arapça'daki manalarından daha değişik manalarda
kullanılmıştır. Dilimizde "zulüm, hiç merhameti
olmayan, zalim, merhametsizlik veya merhametsiz insafsız"
manalarında kullanılan bu kelimelerin bu manalarıyla de
İslâm dininde yasak olan fiilleri ve müslümanlara yakışmayan
sıfatları ihtiva eder. "Allah'ın, insanlardan
kendisine en çok kızdığı buğzettiği
kişi, husumette gaddâr olandır" (Tecrîd-ı Sarih
Tercemesi, VIII, 387). Buradan hareketle, Türkçe'de kullanılan gaddâr
kelimesinin zulüm ve düşmanlıkta zalimden bir derece daha
aşırı olanı ifade ettiğini anlamak mümkündür.

Talat SAKALLI


Konular