Şamil | Kategoriler | Konular

Fuhus

FUHUŞ

Çirkin davranış, gayr-i meşrû' cinsel
ilişki, zina. Gerek söz ve gerekse fiillerdeki her türlü çirkinliği,
edepsizliği, hayasızlığı, söz ve davranışlarda
sının aşmayı kapsayan bir tabir.

Her türlü ahlâksızlık, homoseksüellik,
kötü huyluluk, çıplaklık, açıklık, terbiyesizce
konuşma ve cimrilik, kısacası; Allah'ın,
yapılmasını veya söylenmesini yasakladığı
her şey bu kelimenin şumûlüne girer. Ayrıca, bu ahlâksızlıkları,
toplum içinde yaymak veya yaymaya çalışmak; örneğin, müstehcen
hikaye ve romanlar, bu türden tiyatro oyunlarıyla sinema filmleri,
çıplak resimler, kadınların ortalıkta açık saçık
dolaşması karşı cinslerin birbirleriyle diledikleri
şekilde eğlenmeleri aynı şekilde fuhuş teriminin
kapsamına girer.

Fahişlik; sözde, fiilde yahut sıfatta olur.
Meselâ çok uzun bir kimseye, bu yüzden "fahiş derecede uzun"
denir. Ancak bu kelime, daha çok konuşma için kullamlır.
Ağız bozuk, kötü huylu insanlara "fâhiş";
başkalarını güldürmek için açık-saçık söz
sarfeden kimselere de "mütefahhiş" ya da "mütefâhiş"
denilmektedir (İbn Hacer el-Askalânî, 'Fethu'l-Bârı bi
şerh-i Sahîhi Buhâri', X, 371).

Yine Buhâri'de, Abdullah İbn Amr, Muâviye ile
Kûfe'ye geldiğinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sözederek, "O,
asla nefâhiş (çirkin sözlü, kötü huylu), ne de mütefahhiş
(müstehcen konuşan) değildi. O; 'En hayırlınız,
ahlâkı en güzel olanınızdır' derdi" diye
zikreder (Buhâri, Edeb, 38).

Genelde zina eden kadınlara fâhişe
denildiği halde, Kur'an, yukarıda anılan günâhların
tümünü bu isimle adlandırmıştır.

''Onlar, fena bir şey (fâhişe)
yaptıklarında veya nefislerine zulmettiklerinde, Allah'ı
anarlar, günâhlarının bağışlanmasını
dilerler... (Âl-i İmrân, 3/135) ve "Babalarınızın
evlendikleri kadınlarla evlenmeyin -geçmişte olanlar geçmiştir-çünkü
o, çok çirkin (fahişe) ve iğrenç bir şeydi. Ne fena
âdetti o" (en-Nisâ, 4/22).

Yukarıdaki iki ayette de görüldüğü gibi,
insanların işledikleri günâhların tümünü "fâhişe"
diye isimlendirmek mümkündür. Çevremizde zina eden kadınları,
bu ad ile adlandırmak yaygın ise de, kelimenin şümûlü
bundan çok daha geniştir. Nitekim, Peygamber (s.a.s.)'in
hanımları, kendisinden dünyalık bazı isteklerde
bulunmuşlar ve bunda ısrar etmişlerdi. Bunun üzerine inen
ayet-i kerime onları eleştirmiş, hatta onları (akabinde
boşanma vukû bulacak) dünya ziynetini yahut Allah'ı ve Resulünü
(dolayısıyla ahireti) tercih etmelerinde serbest
bırakmıştır. Onlar da ikinci şıkkı,
yani ahireti tercih etmişlerdi. Daha sonra inen ayet, bundan böyle
Allah'a ve Resulüne karşı işleyecekleri günâhların
cezasının büyüklüğünden sözeder. şöyle ki:
"Ey Peygamber hanımları, sizden kim açıktan bir
terbiyesizlik (fâhişe) yaparsa, onun azâbı iki kat olur. Bu,
Allah'a göre kolaydır" (el-Ahzâb, 33/30). Bu ayetteki "fâhişe"
sözü, genel anlamda günahı ifade etmekle birlikte; yukarıda
anlatılan olaydan, özel olarak da Hz. Peygamber'e, dolayısıyla
Allah'a karşı gelmeyi ifade etmektedir.

"Fâhişe" sözünün, zinâ anlamında
da kullanıldığını Kur'an'da müşâhede
etmekteyiz: "Zinaya yaklaşmayınız; çünkü o, açık
bir kötülük (fâhişe), çok kötü bir yoldur" (el-İsrâ'
17/32) âyetinde zina, fâhişe sözüyle ifade olunmuş iken; ''Kadınlarınızdan
zinâ edenlere (fâhişe işleyenlere) kar şı
aranızdan dört şahit getirin. Onlar şehâdet ederlerse,
ölünceye kadar ve ya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde
tutun..." (en-Nisâ, 4/15) ayetinde, "fâhişe" ile
zina kasdedilmektedir.

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in aşağıdaki
hadisinden de, "fahişe" sözü ile zinanın
kasdedildiğini anlayabiliyoruz.

"Bir milletin içinde zina (fâhişe) ortaya
çıkıp nihayet o millet, bu suçu alenî olarak işlediğinde,
mutlaka bulaşıcı (taun) ve onlardan önce gelip geçmiş
milletlerde vukubulmamış hastalıklar yayılır
" (İbn Mâce, Fiten, 22).

Hz. Lût (a.s.)'ın kavmi arasında yaygın
olduğundan, "lûtîlik" diye (çok hatalı olarak)
bilinen "homoseksüellik", fâhiş günâhlardan sayılmış
ve bu suçu işleyenlere çok büyük cezalar verilmiştir. Kur'an
bu çirkin hayasızlığı işleyenleri Lût (a.s.)'ın
dilinden şöyle kınamaktadır; "Lût da hani kavmine
demişti ki; 'siz, açıkça gör düğünüz halde, yine de o
çirkince utanmazlığı (fâhişe) yapacak
mısınız" (en-Neml, 27/54).

Cenâb-ı Allah, ister zina olsun ister diğer
günâhlar olsun fuhşun her türlüsünü; gizlisini de açığını
da yasaklamıştır: "Favâhişin (her türlü
kötülüğün) açığına da gizli olanına da
yaklaşmayın...'' (el-En'âm, 6/151) buyurmakla yalnız
"fevâhişi" işlemeyi yasaklamakla kalmıyor, ona
yaklaşmayı dahi haram sayıyor. Allah korunmak isteyeni
şüphesiz koruyacaktır; korunmak istemeyenin de, hâliyle
Allah'a sunacağı bir mazereti olmayacaktır.

Yukarıdaki ayetin sebeb-i nüzûlü hakkında,
Abdullah İbn Abbâs'tan, Hasan-ı Basri'den ve Süddî'den bize
gelen bilgilere göre, alenî zina çirkin görülürdü de gizli zina ayıplanmazdı.
Bu ayet-i kerîme, zinânın alenî olanını da gizlisini de
yasakladı. Hatta iki 'fuhşun' ikisi de nehyolunduğu gibi
ayet-i kerîmede; "bunlara yaklaşmayınız"
buyurulduğuna göre, zinayı çağrıştıran,
zinaya götüren her türlü yollar ve vasıtalar da haram
kılınmıştır (Buhâri, Tecrid-i Sarîh Tercemesi,
XI, 104).

"Onlar, bir kötülük (fâhişe)
işlediklerinde 'biz atalarımızı bunun üzerinde
bulduk, Allah da bunu bize emretti derler'. De ki: 'Şüphesiz Allah,
kötülüğü (fahşâyı) emretmez. Bilmediğiniz bir
şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?"(el-A'râf,
7/28); halbuki "şeytan, size ancak kötülüğü, hayâsızlığı
(fahşâyı) ve Allah'a karşı bilmeyeceğiniz
şeyleri söylemenizi emreder" (el-Bakara, 2/169).

"Allah çirkin şeyi (fahşâyı),
asla emretmez" anlamındaki bu kısa cümle, Arapların,
inanç ve geleneklerine karşı güçlü bir delildir. Bu delilin
gücünü takdir etmek için, şu iki ana konunun bilinmesi gerekir:

a) Araplar, belli dînî ayinleri çıplak olarak
icra etmelerine rağmen yine de onlar, çıplaklığın
bizâtihi ayıp bir şey olduğunu kabul ediyorlardı.
Bundan dolayıdır ki, bu geleneklerine rağmen hiçbir saygın
Arap, çarşı-pazarda herhangi bir dostunun yanında veya
umumî toplantılarda çıplak olarak bulunmazdı.

b) Hatta onlar, çıplaklığı
ayıp bir durum olarak kabul eder ama bunu, Allah'ın emri
olduğu için yaptıklarını söylerlerdi. Fakat Kur'an
bunu çürüterek, "Çıplaklığın çirkin bir
şey (fahşa) olduğunu siz kendiniz de kabul ediyorsunuz.
Bundan dolayı, çıplaklık âdetinizi, Allah'ın emridir
diye öne sürmeniz tamamıyla asılsızdır. Bu sonuca göre,
eğer dininiz hayasızlığı tasvib ediyorsa, bu onun
Allah'tan gelen bir din olmadığı gerçeğinin en açık
delilidir" (Ebu'l-A'la el-Mevdûdî, "Tefhimu'l-Kur'ân"
II, 25.)

Allahu Teâlâ, kutsal kitabında cimriliği de
"fahşâ" sınıfına sokmuş ve fakirlikten
korkarak, cimrilik etmeyi şeytanın kandırması olarak
vasıflandırmıştır: "Şeytan sizi
fakirlikle korkutur ve çirkin (fahşâ) şeyleri emreder. Allah
ise, size kendi katından bağışlama ve lutuf vâdediyor.
şüphesiz Allah'ın lutfu geniştir; O, bilendir"
(el-Bakara, 2/268.)

Dinimiz, yukarda sözü edilen her türlü fiili
yasakladığı gibi bu fiillere götüren bütün yolları
da yasaklamış, insanlara bu yolları açanları çeşitli
şekillerde cezalandırmayı kendi görevleri arasında
saymıştır. Nitekim ayette, "İffetsizlik ve
utanmazlığın (fâhişenin), iman edenler içinde yayılmasını
arzu edenler için dünyada ve ahirette acıklı bir azab
vardır" (en-Nûr, 24/19).

Doğrudan ve yeraldığı metne göre
ayetin tefsiri şöyledir: iftira atanlar, kötülüğü
propaganda edenler ve yayanlar, İslâm maneviyat ve ahlâkına güvensizlik
getirenler cezayı hakederler." Metinde geçen kelimeler,
kötülüğün propagandası için kullanılabilecek tüm
biçimleri kapsamaktadır. Bunlar, genelevleri açma olabilir;
şehvet kamçılayıcı (erotik) hikayeler,
şarkılar, tablolar, film ve piyesler yazma, yayınlama, söyleme
ve gösterme olabilir; halkı ahlaksızlığa iten kulüp
ve otellerde her türden karışık toplantılar olabilir.
Kur'an bütün bu yollara baş vuranların yalnızca ahirette
değil, dünyada da cezayı hakeden suçlular olduğunu ilân
eder. O halde, tüm bu ahlâksızlığı yayma ve
propaganda etme araçlarını ortadan kaldırmak İslâmî
bir görevdir.

Halit ERBOĞA


Konular