Şamil | Kategoriler | Konular

Emır

EMİR

Belli bir topluluk üzerinde emrini yürüten kişi.
Devlet başkalığından başlayarak çeşitli
kademelerdeki yöneticilere verilen ünvan. Bu anlamıyla yerine göre
İmam, Halife, Vali, Komutan vb. kelimelerle aynı anlamı
ifade eder. Bununla birlikte özel bir görevi belirtmek üzere
Emirü'l-Müminin İmam, Halife, Emirü'l-Ceyş (Komutan], Emirü'l-Hac
[Hac Emiri] gibi terkib halinde kullanılır.

İslâm hukukuna göre, hangi kademede olursa olsun,
emir olabilmenin temel şartı müslüman olmaktır. Fakat bu
şart kendi başına yeterli değildir. Emir seçilecek kişinin
ehil, emin ve adil olması da zorunludur. Basına
getirileceği işin gerektirdiği bilgi ve beceriye, güvenilirliğe,
beden ve ruh sağlığına sahip olmayanlar,
hayatını İslam'ın öngördüğü ölçü ve
kurallar Sinde sürdürmeyerek zulüm, fısk ve fücura sapanlar,
hükmettiklerinde adalet ölçülerinin dışına
sıkanlar emirlik ehliyetine sahip olamazlar. Gerekli
şartları taşımayan kişilerin emirliği,
İslâm'ın ve İslâm toplumunun varlığına yönelik
en büyük tehlike anlamına gelir. Bu nedenle Hz. Peygamber ehil
olmayan kişinin emirliğe getirilmesini Allah'a, Rasûlüne ve
müminlere hıyanet olarak nitelemiş (Hâkim'den Tefsirü'l-Kasımî,
V, 1334), ehil olmayanların emir olmasını Kıyamet'in
alametlerinden birisi olarak saymıştır (Buhâri, İlim,
2).

Kur'an, Allah'a ve Resulune itaatla birlikte emir
sahiplerine (ulü'l-emr) itaatı da emreder (en-Nisa, 5/59). Bu
nedenle emirlere itaat, müminler için farz olan bir görevdir. Fakat bu
itaat mutlak ve sınırsız değildir. Emirlere itaat, yönetim,
uygulama ve buyruklarının İslam'ın temel ilke ve
kurallarına, İslâm hukukunun belirlediği ölçülere
uygunluk şartına bağlıdır. İslâm hukukunun
belirlediği sınırların dışına çıkıldığı
an emir yasallığını yitirir, kişilerin itaat yükümlülüğü
düşer. Seçildikten sonra ehliyetini yitiren emirler de görevlerini
sürdüremezler. Belli bir emirliği zorla ele geçiren kişinin
emirliği de hukuki olmadığı için, bireyleri bağlayıcılık
niteliği taşımaz.

Hz. Peygamber'den sonra İslâm devlet başkanlığına
seçilen Hz. Ebu Bekr'e Halife-i Resulullah ya da yalnızca Halife
deniliyordu. Hz. Ömer'e ise bu ünvanların yanısıra Emirü'l-Müminin
(Müminlerin Emiri) de denilmeye başlandı. Bundan sonra Emirü'l-Mü'minin
ünvânı Halife ünvanının eş anlamlısı
olarak kullanıldı. Emirü'l-Müminin ünvanı, daha sonra
Emeviler, Abbasiler ve hilafetin Osmanlılara geçişinden
itibaren Osmanlı sultanlarınca da kullanıldı.

Tarih boyunca, merkezi yönetimlerden bağımsız
bütün devletlerin yöneticileri de bu ünvanı kullanmayı sürdürdüler.
Merkezi yönetime bağlı olmakla birlikte muhtar bir yönetime
sahip küçük devlet yöneticileri ise Emirü'l-Müminin ünvanı
yerine Emirü'l-Müslimin (Müslümanların Emiri) ünvanını
kullandılar.

Emir ünvanı Hz. Peygamber döneminden başlayarak
askerî ve idarî alanlarda da kullanıldı. Başlangıçta
askerı birliklerin komutanlarına Emirü'l-Ceyş denildi.
Abbasîlerde Hicri dördüncü (M.X) asrın ortalarından itibaren
Halifeden sonraki yetkili kişiye, aynı zamanda ordu
başkumandanına Emirü'l-Umera (Emirler Emiri) ünvanı
verildi. Donanma komutanlarına da Emirü'l-Mâ' (Su, Deniz Emiri)
deniliyordu. Eyâlet valilerine de Emir ünvanı verilirdi.
Osmanlıların ilk döneminde sultanlar bey ünvanını
kullandıkları gibi Emir ünvanını da
kullanıyorlardı. Bir süre şehzadelere de emir denildi.
Sancak beylerine Emirü'l-Umera denilmesi de Osmanlılar döneminde
gelenekleşti.

Hac ibadetinin düzen içinde ve kurallarına uygun
biçimde yerine getirilmesinden sorumlu kişilere de Emirü'l-Hac
deniyordu. İslâm'da Emirü'l-Hac atanan ilk kişi, Mekke'nin
fethinden sonraki ilk haccı yöneten Hz. Ebu Bekr (r.a) oldu. Sonraki
dönemlerde hep halifelerce atanan Hac emirleri, Abbasîlerin siyâsi
hâkimiyetlerini yitirmesinden hilâfetin Osmanlılara geçişine
kadar süren dönemde Osmanlılar ve Mısır
Memluklularınca ayrı ayrı atandı. Hilafetin
Osmanlılara geçişinden sonra Hac emirliği, Sürre Eminliği
adıyla sürdürüldü.

Ahmed ÖZALP


Konular