Şamil | Kategoriler | Konular

Elçı, elçılık

ELÇİ, ELÇİLİK

Bir devleti başka bir devlette temsil eden kimse,
sefir, bir kişiye veya bir topluluğa haber ulaştıran
kişi, peygamber, peygamberlere gelen vahiy meleği. Kelimenin ilk
şekli Türkçe'de "ilçi" olup zamanla bugünkü
şeklini almıştır. "Ben âlemlerin Rabbi tarafından
gönderilmiş' bir elçiyim " ayeti Kur'an-ı Kerîm'de
muhtelif sûrelerde zikredilmektedir. Allah, her ümmete bir elçi
göndermiştir (Yûnus, 10/47; en-Nahl, 16/36, 84, 89: el-Fâtır,
35/24...). Hz. peygamber, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş son elçidir.
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer
bunu yapmazsan elçiliğini tebliğ etmiş olmazsın..."
(el-Mâide, 5/67) buyuran Allah (c.c.), Rasûlünü risâlet görevini
tebliğ hususunda uyarmıştır (bk. Rasûl-Rasûlullah-risâlet).

Elçi kelimesi siyerde ve devletler hukukunda diplomat,
temsilci, sefir anlamlarına gelmektedir. Ayrıca kelime, hükümdar,
başbuğ, ulak, tebliğci, nâib, nakîb, dâvetçi, mürşid,
vekil gibi manalarda da kullanılmıştır.

Siyer'de, İslâm'ın ilk devirlerinde Arap kabîlelerinin
kendilerini temsilen Hz. Peygamber'e gönderdikleri kişilere ve
heyetlere elçi denilmiştir. Hz. Peygamber'in yüce Allah'tan aldığı
tebliğ görevini yerine getirme mücâdelesi neticesi İslâm,
bi'setten itibaren Mekke'den çevreye yayılmaya
başlamış, çeşitli kavimler İslâm'ı kabul
ettiklerinde Resulullah'a heyetlerini göndererek ona bağlılıklarını
arzetmişlerdir. Bazı elçiler Allah Resulu'ne kendi kavimlerine
İslâm'ı öğretmeleri için öğretmenler gönderilmesini
istemişlerdir. İbn Abbâs'tan rivâyetle şu hadis
nakledilmiştir: "Abdü'1-Kays elçileri (Bahreyn tarafından)
Hz. Peygamber'e geldikleri zaman Peygamber onlara, "Siz kimdensiniz,
nerenin e!çilerisiniz?" diye sordu. Onlar "Biz Rabîa
kabîlelerindeniz" dediler. Resululah "Hoş geldiniz Allah
sizi utandırmasın, pişman etmesin"dedi. Onlar "Ey
Allah'ın Resulu, biz sana sadece haram aylarda gelebiliriz. Çünkü
bildiğiniz gibi sizinle bizim aramızda, kâfir olan şu
Mudar kabilesinden bir topluluk bulunmaktadır. Bunun için bize
kestirme bir şeyi emret de, gidince geride kalan halkımıza
haber verelim. Bu emrettiğin şeyleri
yaptığımızda da cennete girelim" dediler, içkiye
dâir soru sordular. Allah Resulu onlara dört şeyi emretti, dört
şeyi de menetti. Onlara yalnız Allah'a iman etmeyi emrettikten
sonra "Bilir misiniz, yalnız Allah'a inanmak ne demektir?"
diye sordu. Onlar, "Allah ve Resulu daha iyi bilir" dediler.
Allah Rasûlü şöyle buyurdu: "Allah'tan başka ilâh olmadığına,
ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna, şâhitlik etmek,
namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Ramazan
orucunu tutmak ve ganimetlerden beşte birini vermektir." Sonra
da, Hantem, Dübba, Nakir, Müzeffet adlı kaplara üzüm veya hurma
şırası koyarak içki yapmayı ve bunlardan içmeyi
yasakladı" (Tecrid-i Sarîh Tercümesi, I. 61-64).

İslâm'da elçinin dokunulmazlığı
esası benimsenmiştir. "Elçiye zevâl olmaz" deyimi
İslâm ülkelerinde elçilerin emin olmasını vurgulayan bir
deyim olarak meşhur olmuştur. Allah Rasûlü, kendisine gelen
yabancı devlet elçilerine hürmet etmiş, onları en güzel
şekilde ağırlamıştır. (Tecrid-i Sârih
Tercümesi VII, 412).

Medine İslâm devletinin kurulup güçlenmesinden
sonra Allah Resulu yabana devlet başkanlarına, krallara,
emirlere elçilerini göndermiş; yazdığı mektuplarla
onlara İslâm'ı tebliğ etmiştir. Hudeybiye'den sonra
M. 628 yılında, Allah Resulu müslümanlar arasından
altı kişi seçti ve bunlar Resulullah'ın
mektuplarını gerekli yerlere ulaştırmak için aynı
gün yola çıktılar. Resulullah elçilerine şöyle dedi:
"Allah beni bütün insanlara rahmet olarak göndermiştir. Benim
verdiğim görevi ifa ediniz ki, Allah size rahmet etsin. Havarilerin
İsa b. Meryem hakkında ihtilâfa düştükleri gibi siz de
ihtilâfa düşmeyiniz." Elçileri, ihtilafın ne
olduğunu sorduklarında şöyle buyurdu: "Benim sizi
davet ettiğim gibi o da onları davet etmişti. Ancak
yakına gönderilenler razı olmuş, uzağa gönderilenler
ise razı olmamıştı" (İbn Hişam, IV,
255; İbn S'ad, 1, 259: İbn Kesir, el-Bidâye ve 'n-Nihâye, I V,
180)

Allah Resulu, mektuplarının altına
"Muhammed Resulullah" mührünü basmış ve şu
altı elçisine vermiştir: Amr b. Umeyye ed-Damrî, Habeşistan
kralı Necaşi'ye: Dıhye b. Halife el-Kelbı, Bizans
İmparatoru Heraklieos'a:Hatib b. Ebi Beltea, İskenderiye
kralı Mukavkıs'a: Abdullah b. Huzafe es-Sehmî, İran
kralı Kisra'ya: Şüca b. Vehb el-Esedî, Balka kralı Haris
b. Ebı Şemir el-Gassânî'ye: Salita b. Amr el-Âmir;, Hevze b.
Ali veya Sümâme'ye bu mektupları
ulaştırmışlardır. Elçiler, Allah Resulu'nün
mesajını, İslâm'a çağrısını
gittikleri ülkelerin devlet başkanlarına iletmişlerdir.
Onlardan mektupları yırtıp atanlar olduğu gibi, müslüman
olanlar da vardı. (bk. Tebliğ)

Ayrıca Allah Resulu, Cafer b. Ebı Tâlib'i
ikinci Habeşistan hicretinde (M. 616) 83 sahâbenin başında
Necâşi'ye göndermiştir. Bu göç kafilesinin arkasından
Kureyş müşrikleri de -o zaman müslüman olmamış
olan- Amr b. el-As ve Abdullah b. er-Rabîa veya Umâre b. el-Velid'i Habeşistan'a
yollamışlar ve Necâşî'den müslümanları kendilerine
iade etmesini istemişlerdi. Necâşî'nin huzuruna çağrılan
müslümanlar adına Ca'fer b. Ebı Tâlib konuşmuştu. Müslümanlar
kralın huzuruna selam vererek girmişler, müşrik
Kureyşliler gibi ona secde etmemişlerdi. Müslümanların sözcüsü
Cafer, Kral'a "Biz ancak bir olan Allah'a secde ederiz" demiş
ve ona Kur'ân'dan Kehf, Meryem, Rum gibi bazı sureleri
okuduğunda Necâşi ve mâiyeti çok duygulanmış, müslümanları
himaye edeceğini ve ülkesinde emin olduklarını söylemiştir
(bk. Habeşistan Hicreti)(İbn Hişâm, I, 344-360; İbn
Haldun, Mukaddime, 8: İbn Kesir, es-Sire, II, 4: Yakubi, II, 29; Müslim,
Cihad, Kütübü'n-Nebiyyi İle'l Mülûk, 1774: Tirmizî,
İstizan 2859).

Allah Resulu tebliğci olarak çeşitli
ülkelere sahâbîlerden temsilciler seçip yollamıştır.
Hz. Ali, Amr b. el-As, Tufeyl b. Amr, Damam b. Sâ'lebe, Abdullah b.
Huzâfe, Şucâ'b. Vehb, Ebu Musa el-Eş'ârî, Muaz b. Cebel,
Cerir b. Abdullah, Amr b. Umeyye el-Mahzunı, Suleyt b. Ömer, Dıhyetü'l-Kelbı
bunlar arasındadır.

Allah Resulu hiçbir yabancı elçiye kötü davranılmamasını
emretmiştir. Suçlu da olsa elçiye zeval yoktur. Yalana peygamber
Müseylime'nin Allah Rasûlü'ne yolladığı elçilerine
peygamberimizin, "Eğer elçi olmasaydınız
boyunlarınızın kesilmesini emrederdim" dediği
nakledilir. Allah Rasûlü yabancı elçileri Mescidü'n-Nebevî'de
kabul eder, onları en güzel şekilde ağırlar,
hediyeler verirdi. Medine'de elçilerin kalması için tahsis edilmiş
evler vardı ve onlara ibadetlerini serbestçe yapmaları için
Mescid açık tutulurdu. (Muhammed Hamidullah, İslâm'da Devlet
İdaresi, Trc: Kemal Kuşçu, İstanbul 1963).

Dâimî elçilikler onbeşinci yüzyıldan
itibaren kurulmuştur. Temsilciler, bazı uluslararası
antlaşmalarla kategorilere ayrılmıştır: Büyükelçi,
leğa, nons, orta elçi, maslahatgüzar, mukim elçiler. Corps
Diplomatique, bir devlette görevli bulunan bütün diplomatik
temsilcilere denir. Diplomatların seçimi her devletin iç hukukuna
bağlıdır. Ancak kabullerinde nezdine gönderileceği
devletin muvâfakati şarttır. Bir diplomatik misyon Viyana sözleşmesine
göre (1961) kendi devletini nezdinde bulunduğu devlette temsil etmek,
devletin ve vatandaşlarının çıkarlarını
korumak, devleti adına nezdinde bulunduğu yerin hükümeti ile
müzakerelerde bulunmak, devleti hesabına meşrû yollarla bilgi
toplamak ve hükümetine bildirmek, devletler arasında iktisâdı,
ilmî, kültürel ilişkileri geliştirmek görevleri arasındadır.
Temsilciler, ayrıcalıkları olmasına rağmen,
bulunduğu ülke kanun ve nizamlarına uymak zorundadırlar.
Ancak, idarî, hukukî ve cezaî hususlarda bulundukları ülkeye
tâbi değildirler ve devletin elçileri koruması,
haberleşmesini kayıtlamaması esastır. Elçilik binalarının
dokunulmazlığı vardır, elçiler her türlü vergi,
harç, gümrük vergisinden muaftır.

İslâm hukukunda, İslâm ülkesinde bulunan
yabancı diplomatların dokunulmazlığı geçerli bir
kural olmasına rağmen, işledikleri suçlardan dolayı
cezalândırılır. (Said Havva, İslam Terc: Said
şimşek, s.480) Elçiler ve mâiyetindekilerin can, mal, namus
dokunulmazlıkları kuralı ancak olağanüstü hallerde
geçersizdir. Hudeybiye antlaşması arefesinde Mekkeli müşriklerin
Allah Rasûlü'nün elçisini hapsetmeleri üzerine misilleme olarak onların
elçisi de hapsedilmiştir. (Hayreddin Karaman, Ana hatlarıyla
İslâm Hukuku, İstanbul 1984, I, 302-303: Ahmed Özel, İslâm
Hukukunda Ülke Kavramı, İstanbul 1982).

Diğer taraftan İslâm fıkhında nikâhta
tarafların temsilcilerine de elçi denilmektedir.

Talat SAKALLI


Konular