Şamil | Kategoriler | Konular

El ahır

el ÂHİR

Allah'ın isimlerinden biri. Zıt
anlamıyla kullanılan el-Âhir, "varlıkların geçmişinden
sonra bâki olan" demektir (Âlusî, Ruhu'l-Meânî Fî
Tefsî'l-Kur'ani'l-Azîm ve's-Seb'i'lMesânî, Beyrut (t.y.) XXIV,
100-101; et-Taberi, Câmiü'I-Beyân an Te'vili Âyâti'l-Kur'an, nşr,
A.M. Şâkir, Mısır 1374/1955, XXVII, 215).

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.): "Allah'ım!
Sen evvelsin ki, senden önce bir şey yoktur; Âhirsin ki, senden
sonra bir şey olmaz... " diyerek, bu anlamda tefsir
etmiştir (Müslim, Zikr, 61; Tirmizî, Daavâd, 19; İbn Mâce,
Dua 2; Ahmed b Hanbel, II, 381)

El-Âhir ismi, Kur'an'da, Allah'tan başkası
hakkında her zaman mevsufla kayıtlı olarak gelir: el-Yevmü'l-âhir,
el-Âhîrin, el-Hayâtü'l-âhire (sonraki hayat) takdirindedirler. Elif
lâmlı ve mutlak olarak, yalnız bir ayette Allah'ı tavsif
eder: "O'dur Evvel, Âhir, Zâhir ve Bâtın " (el-Hadîd,
57/3). Bu sıfat, yalnız bu ayette görünmekle beraber Allah'ın
bâkî olduğu, başka ifadelerde de yer almaktadır. "Ondan
başka ilâh yoktur, onun dışındaki her şey yok
olacaktır. Hüküm onundur ve ancak ona döndürüleceksiniz" (el-Kasas,
28/88). "Allah daha Bâkidir" (Tâhâ, 20/75). Allah Âhir olduğu
içindir ki, istisnasız olarak bütün insanlar, dünya hayatının
sona ermesinden sonra kendisine döndürüleceklerdir. O mutlak anlamda
Evvel ve Âhirdir. Zira onun dışında ne ilk ne de son sebep
vardır. Kâmil varlığı içinde, kendisine yeten,
müstağni varlıktır (Prof. Dr. Suat Yıldırım,
Kur'an'da Ulûhiyyet, İstanbul 1987, 264).

Kur'an'da, ulûhiyyetin zaman üstü bir özelliğe
sahip olduğu terimlerden çok, birtakım sade kavramlarla ve müşahhas
ifadelerle bildirilir.

Vahiy metafizik tefekkürden başka bir özellik taşıdığından,
genellikle metafizikte rastlanan tecrîd terimlerini ihtiva etmez. Ancak
Ulûhiyyetin mahluk plânını aştığı daha
canlı, daha geniş kitlelerce anlaşılır,
dolayısıyla daha etkin ifadelerle gösterilir. Meselâ Kur'an'da
"Rabbinin katında bir gün, saydıklarınızdan bin
yıl gibidir. " (el-Hac, 22/47) buyrulur.

El-Âhir vasfı, Allah'ın zâtî sıfatlarından
olan Bekâ sıfatının esasıdır. Öbür zıt
vasıflar gibi, bu da ancak mukabiliyle birlikte
anılmalıdır. Nitekim Kur'an da, "Evvel ve Âhirdir"
diye iki zıt vasfı bir arada zikretmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de: "O, Evveldir, Âhirdir,
Zâhirdir, Bâtındır" (Hadîd, 57/3) derken şunu kast
ediyor denilebilir: Hiçbir şey yok iken Allah vardı ve her
şey yok olduktan sonra Allah yine var olacaktır. O, evveldir,
âhirdir ve aynı zamanda zâhirdir. Çünkü her şey ondan zuhur
eder, onun sıfatlarından, fiillerinden ve nûrundan meydana
gelir. Demek ki her şeyin ilk yaratıcısı ve ilk
bilinen zat olmasından dolayı evvel; her şeyi yok eden ve
sonu belirleyen zat olmasından dolayı da âhirdir. Cennet ve
Cehennem ehline ebedi hayat verileceğine göre, Allah'ın âhir
olması (yani her şey yok olduktan sonra sadece Allah'ın
kalması) nasıl izah edilebilir? diye sorulacak olursa
cevabını Kur'an'ın kendisi şöyle cevap veriyor "Allah'tan
başka her şey yok olacaktır" (el-Kasas, 28/88).
Diğer bir ifâde ile, hiçbir mahlûk kendiliğinden bir
ebediliğe sahip değildir. Şayet herhangi bir varlık
hayatına devam ederse, bu Allah'ın emriyle olur. Çünkü her
mahlûk fânidir. Cennet ve Cehennem'de ebedî kalmalarına gelince,
onlar bizzat zâtî sıfatları nedeniyle değil,
Allah'ın emriyle orada hayatlarını sürdüreceklerdir. Tıpkı
meleklerin zâtî sıfatlarıyla ebedî olmayıp,
Allah'ın emriyle hayat bulabilmeleri ve verilen süre kadar
hayatiyetlerini devam ettirebilmeleri gibi. Yani kâinatı yaratan ve
idare eden Allah'tır. Bundan dolayı da o hem evvel hem âhirdir.
(Mevdûdî, Tefhimü'l-Kur'an, Terc., VI, 112-113).

Ahmet YAŞAR


Konular