Şamil | Kategoriler | Konular

Dehriler

DEHRÎLER

Dehr, lügatte; zamanın başlangıcı,
dünyanın ömrü, asır, çağ gibi anlamlara gelmektedir.

"Dehrîler" veya "Dehriyye" ise,
zamanı esas alıp, zamanın ve maddenin ebedîliğine
inandıkları için, dünyadaki hadiselerin ancak tabiat kanunlarına
uyarak meydana geldiğini kabul eden zümredir. Bunlar, Maddiyyûn,
Muattıla ve Zenâdıka isimleriyle de tanınmaktadırlar.

Gazzalî, felsefecilerden bahsederken, kendisinden
önceki felsefecileri üç gruba ayırmaktadır. Bunlar: Dehriyyûn
(Materyalistler), Tabîiyyûn (Natüralistler) ve İlahiyyûn (Metafizikçiler)dir.
Gazzali bu ayırımı takiben, onların fikirlerini
kısa ve tiz bir şekilde şöyle özetler: "Bunlar, en
eski filozoflardan bir zümredir. Kâinâtı idare eden ve
herşeye muktedir olan bir yaratıcının
varlığını inkâr etmişlerdir. Âlemin bir yaratıcı
tarafından değil de, öteden beri kendiliğinden mevcut
olduğunu, canlının meniden, meninin canlıdan vücûda
geldiğini, böylece ebedî olarak devam ettiğini iddia
etmişlerdir ki, bunlar zındıklardır." (İmam-ı
Gazzali, el-Munkızu mine'd-Dalâl, Çev. A. Subhi Furat, Dalâletleri
Hidâyete, İstanbul (t.y.), 48)

Bir başka ayırıma göre de Dehrîler,
İslâm felsefesinin kollarından olan tabiat felsefesinin
kısımlarından birisidir ki, bu ayırıma göre
tabiat felsefesi ile uğraşanlar dörde ayrılırlar.
Bunlar; Tabiatçılar (Natüralistler), Dehrîler (Maddeciler), Batınîler
ve İhvânu's-Safâ'dır. (Prof. Dr. Cavit Sunâr, Varlık
Hakkında Ana Düşünceler, Ankara 1977, 170).

Dehrîlerin görüşlerine gelince... Bunlar ana
hatlarıyla şöyle özetlenebilir:

Bütün metafizik gerçekleri inkâr ederler. Dinleri
ve peygamberleri lüzumsuz kabul ederler. Bundan dolayı kendilerine
"Zanâdıka" denmektedir. Her şeyi dış
duyuların verilerinden ibaret sayarlar. Duyularla elde edilen bilgiyi
gerçek bilgi kabul ederler. Zirâ onlara göre her şey bu dünyadadır,
ilâhî birşey yoktur. Bunun için de kendilerine "Duyumcular"
(Hissiyyûn) adı verilir. Allah'ı ve rûhu inkâr ederler.
Maddeden bağımsız bir ruh yoktur. Her mevcut maddîdir.
Allah'ın vücûdunu ve dünyanın Allah tarafından ve yine
Allah'ın lûtuf ve keremiyle yaratıldığını
inkâr ederler. Bundan dolayı da kendileri "Muattıla"
ve "Mülhidler" (Ateistler) olarak bilinir.

Hiçbir şekil ve sûrette eskimeyen veya her
şeyin kendisinde eskidiği tek ve yegane gerçek vardır ki,
o da dehr (zaman)dır. Buna inanırlar. Kendilerine "Dehriyyûn"
denmesinin sebebi de bu inançlarıdır. Bunların inançlarının
en belirgin tarafı, zamanın başlangıcı
olmadığı fikridir. Önemle bağlandıkları bu
nokta, onların diğer bütün inançlarının temelini
oluşturur. Dehr (zaman)dan sonra duyulara konu olan ikinci bir gerçek
daha vardır ki, o da maddedir. Maddenin ötesinde başka hiçbir
gerçek yoktur. Bundan dolayı da kendilerine "Maddiyyûn" (Materyalistler)
denmiştir. Âlemin iki buudu vardır: Dehr ve madde. Bu ikisi
ezelî olduğu için âlem de ezelîdir ve yaratılmamıştır.
Bundan dolayı da âlem sürekli varoluş içinde sonsuza kadar
devam edecektir. Âlemden ayrı iradeye sahip bir Allah yoktur. Allah
ve âlem aynıdır. İnsan şahsiyeti psikolojik
değildir; tümel varlığın bir sonucudur. İnsan
ruhu âlemden sonra tümel varlığa karışır; ebedîlik
de bunun ebedîliğinden ibarettir. Bu yüzden bunlar "Ehlu't-Tenâsuh"
(Tenâsuhçular) olarak da tanınmaktadırlar. Onlara göre, yaratılışın
arzu ettiği herşey mübahtır. İnsan ile hayvan
arasında fazla bir fark yoktur. Hazlara engel olan herşey kötüdür.
Kendisine faydalı olan birşey birisinin ölümüne sebep olsa
bile iyidir. Bunlar, ayrıca meleklerin varlığına da
inanmazlar. (el-Bağdâdî, el-Fark Beyne'l-Fırâk, Çev: E. R. Fığlalı,
Mezhebler Arasındaki Farklar, İstanbul 1979, 268-271; Prof. Dr.
Cavit Sunar, a.g.e., 170; Mehmet Bayraktar, İslâm Felsefesine Giriş,
Ankara 1988, 90; I. Goldzıher, İ.A "Dehriye" maddesi).

Dehrîlik, doğrudan doğruya İslâm
kültüründen doğmuş felsefî bir cereyan değildir. Kur'ân-ı
Kerim'de "Hayat, ancak bu dünyadaki hayatınızdır;
ölürüz ve yaşarız: bizi ancak zamanın geçişi
yokluğa sürükler derler. Onların bu hususta bir bilgisi yoktur,
sadece böyle sanırlar" (el-Casiye, 45/24) âyetinde de işaret
edildiği üzere İslâm'dan önce ve İslâm'ın
yayılışı sırasında Ortadoğu'da bunlar
veya bu fikirler mevcuttu. Ancak, bunu tarihen söylemek biraz güç
görünmektedir. Zirâ, böyle bir cereyanın bizzat Orta Şark'ta
oluşmuş ve oraya has bir cereyan mı, yoksa Helenistik
devirde materyalistlerin tesiriyle ortaya çıkmış bir
cereyan mı olduğunu kesin olarak söyleyemiyoruz.

Aynı zamanda bu düşünce akımının
İslâm kültürüne ilk defa kimin tarafından sokulmaya çalışıldığı
da şüphelidir. Ancak bu konuda genel olarak bilinen şey, bu
fikirlerin, bu fikirlere sahip müslüman olmayan zümrelerin etkileri
sonucu İslâm kültürüne geçtiğidir. Şurası
kesindir ki, İslâm Dehrîliği ve maddeciliğine, özellikle
tercüme hareketinin sonucu olarak Heraklit, Demokrit, Epikürcülük ve
Stoacılık gibi felsefi düşüncelerin etkisi olmuştur
(M. Bayraktar, a.g.e., 90).

Dehrîlerin temsilcileri ve bu fikri kabul edenler
olarak şu isimler sayılmaktadır: Ebû Ali Rica, Talût (Yahudi
asıllı), Salib b. Abdulkuddûs, Ebû İsâ el-Varrâk, Beşşâr
b. Burd ve bunların bir tür öncülüğünü yapan İbn Râvendî.
(ö. 245/859)

Abdurrahim GÜZEL


Konular