Şamil | Kategoriler | Konular

Cızye

CİZYE

İslâm devleti bünyesinde yaşayan gayr-i müslim
vatandaşların mükellef olan erkeklerinden can ve mallarını
koruma bedeli olarak yılda bir defa alınan vergi. Buna cizye
denilmesinin sebebi, zimmî denilen cizye yükümlüsünü ölümden
koruduğu içindir. Bir islâm beldesinde yaşayan gayr-i müslim,
İslâm'a girerse cizyeden kurtulur. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle
buyurulur:

"Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret
gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram
kıldığı şeyleri haram tanımayan, hak dinini
din olarak kabul etmeyen kimselere, zelil ve hakîr olarak kendi elleriyle
cizye verecekleri zamana kadar savaşınız. " (et-Tevbe,
9/29).

Cizye, borcunu ödedi demek olan "cezâ deynûhu"
fiilinden bir çeşit borç ödeyişi ifade eden bir isim olup, müahidin
ahdi üzerine vereceği vergiye ıtlak olunur ki; can, mal ve
özgürlüklerinin korunması karşılığında
ödenmesi gerekir.

Müşriklere gelince onların cizye ödeyerek
şirklerini sürdürmeleri asla sözkonusu olamaz. Onlar için ya
İslâm ya da kılıç vardır. Burada da cizyenin Ehl-i
Kitab'a özgü kabul edildiğini ifade eder bir kayıt yoktur.
Bunun için mesele içtihadî olmuştur. İmamı Âzam Ebu
Hanife'ye göre cizye mutlaka Ehl-i Kitap'tan ve Arap olmayan müşriklerden
alınır; fakat Arap müşriklerden alınmaz. Onlara ancak
İslâm teklif edilir. Ebu Yusuf'a göre kitab'i olsun müşrik
olsun Arap'tan alınmaz; fakat Arap olmayan Ehli Kitap'tan ve müşriklerden
de alınır. İmam Şafiî'ye göre ise Arap olsun olmasın
cizye ehl-i kitaptan alınır. Gerek Arap olan gerek olmayan müşrik
ve putperestlerden alınmaz. İmam Mâlik ve Evzâi ise bütün
gayr-i müslimlerden alınır kanaatini belirtmişlerdir.

İlk zamanlarda cizyenin nasıl
uygulandığına dair elimizde delil olabilecek bilgi,
yalnız Mısır'da cârî muamele hakkındaki bilgilerdir.
Orada vergi ödeyenlere, bir kurşun mühür verilir, mükellef bunu
boynuna takardı. Fakat sonraları Hişâm b. Abdülmelik
Barâe namıyla muntazam makbuz vermek yönteminin uygulanmasını
istedi. Bu makbuzlardan çoğu günümüze kadar gelmiş ise de
henüz bunlar üzerinde gerekli araştırma
yapılmamıştır. Mısır'ın fethinde adam
başına iki dinar konduğu rivayet edilir (Elmalılı
Hamdi Yazır, H.D.K.D III, 2509).

İslâm'ı kabul edenlerin çoğalması
ile orantılı olarak, cizye, kişi başına vergi
özelliğini kaybetti. Mısır'da, Selahaddin Eyyûbî
devrinden itibaren, bu verginin yıllık geliri sadece 130.000
dinardan ibaret kaldı (Makrîzî, Hitat, I, 107, 108, 27, 23).

Cizye İslâm'ın ilk defa ihdas ettiği
bir vergi değildir. Cizye eski çağlardan beri vardır.
Yunanlılar, Milat'tan önce beşinci yüzyıl
sıralarında Fenikeliler'in saldırılarından
korunmak karşılığında küçük Asya sahillerinde
yaşayan halklardan cizye almaktaydılar. Romalılar da hâkimiyetleri
altına aldıkları kavimlerden cizye
almışlardır. İranlılar da yine hâkimiyetleri altında
bulunan reayadan cizye alırlardı.

Müslümanlar açısından cizye, ilk defa Hz.
Peygamber (s.a.s.) tarafından konulmuştur. Hz. Muhammed cizye
verecek olanlara yaptığı anlaşmalarda,
durumlarına göre cizyenin miktar ve şeklini belirlemiştir.
Hz. Peygamber, Necran hristiyanlarıyla yaptığı
anlaşmada her yıl Safer ayında iki bin ve Recep'te bin
takım elbise cizye koymuştur. Her takım elbisenin
değeri bir rukiye olarak belirlenmişti. Bir rukiye kırk
dirhemdi. Cizye böylece bir şekil ve muayyen bir miktarda
olmaksızın Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın hilâfetinin sonuna
kadar devam etti. Hz. Ömer (r.a.) hilâfet makamına geçip de
İslâm fetihleri geniş bir alana yayılınca, cizyenin
miktarı belirlendi. Hz. Ömer, etrafta bulunan kumandanlara; sakalı,
bıyığı gelmiş olanlara cizye tarh edilmesine ve
bunun her adam başına dört altın veyahut kırk dirhem
gümüş olarak belirlenmesine dair emirler gönderdi. Bu miktar daha
sonraları gayr-ı müslimin ekonomik durumuna göre yeniden
belirlenmiştir. Cizye, Batılılar'ın gözlerine çok
batan bir vergi olduğu için, onları memnun etmek düşüncesiyle
Tanzimat'ın ilânında ilk iş olarak "cizye"
vergisi kaldırıldı ve bu verginin patrikhaneler eliyle
cemaatleri adına toplanmasına karar verildi. İslâm
hukukunda Cizye iki türlüdür:

1) Sulh yoluyla konulan cizye: Bunun miktarı,
anlaşma esaslarına göre uygulanır. Taraflar tek yanlı
irade ile cizyenin miktarını değiştiremezler. Meselâ;
yukarıdaki ifadede de belirtildiği gibi Hz. Peygamber (s.a.s.)
zamanında Necran halkı ile yıllık binikiyüz takım
elbise üzerine anlaşma yapılmıştır.

2) İslâm devleti tarafından doğrudan
doğruya konulan cizye: Müslümanlar kendi güçleriyle bir düşman
ülkesini ele geçirirler ve gayr-i müslim olan halkını
yurtlarında "tebea" olarak bırakırlarsa, bunlara
miktarı İslâm devletince belirlenen cizye vergisi konulur.

Cizye yalnız Ehl-i Kitap denilen yahudiler ile
hristiyanlardan ve kendilerinde Ehl-i Kitap şüphesi bulunan
mecûsîlerden kabul edilir.

Cizyenin bir kimseden tahsil edilebilmesi için bu
kimsenin akıllı, hür, sağlıklı, erginlik çağına
ulaşmış erkek olması şarttır. Bu nedenle
akıl hastaları, bunaklar, çocuklar, kadınlar, köleler,
kör ve topallar, çok yaşlılar, yıl içinde altı
aydan fazla bir süreyle hasta olanlardan cizye alınmaz. Çünkü
cizye, şer'an savaşmaya muktedir olan gayr-i müslimlere ait bir
yükümlülüktür. Yukarıda sayılanların ise
savaşmaya gücü olmadığından, bunlar cizye ödemekle
yükümlü değillerdir. Kilise ve havralarda bulunan rahip ve
papazlara cizye bağlanıp bağlanamayacağı
konusunda görüş ayrılığı vardır.

Cizyenin miktarı, yükümlülerin ekonomik
durumları dikkate alınarak belirlenir. Geçmiş devirlerde
devlet tarafından konulan cizyenin miktarı için yükümlüler
üç sınıfa ayrılmıştır. Zengin
sayılanlardan yıllık kırksekiz; orta hallilerden
yirmidört; çalışmaya muktedir fakirlerden de oniki dirhem
cizye alınmıştır. Nisap miktarına mâlik olanlar
da zengin sayılmıştır. Bazı bilginlere göre ise,
zengin, orta halli veya fakir sayılma konusunda ikâmet ettiği
beldenin örfüne göre karar verilir. Sağlam ve geçerli olan görüş
de budur.

Cizye ödeyen mükellefler, İslâm devleti ile
sadece inanç ve dini merasimlerine için verilmesi için değil;
aynı zamanda can ve mallarının korunması ve. devlet
garantisi altına alındığına dair bir anlaşma
yapmış olurlar. Bu vergiden ziyade, devletin bu
vatandaşlarına yaptığı harcamalara onların
bir nevî katkılarıdır.

Hanefîlere göre cizye, yıl başından
itibaren tahsil edilmeye başlanır. Çünkü cizye yükümlüsü,
yıl başından itibaren geleceğe doğru
saldırıdan korunma hakkını elde etmiş olur. Bu yüzden
cizye oniki taksit halinde her ay tahsil edilir. Bazı İslâm
hukukçularına göre ise, cizye, yıl sonunda tahsil edilebilir.
Devlet bunu daha önce talep edemez.

Cizye, tahakkuk ettikten sonra şu üç sebepten
biriyle düşer:

a) Mükellefin müslüman olması. Cizye verecek
kimse müslüman olursa kendisinden cizye kalkar. Zira Hz. Peygamber
(s.a.s.): "Müslüman üzerine cizye yoktur. " buyurmuştur
(Tirmizî, Zekât,11; Ahmed b. Hanbel, I, 223).

b) Cizye tahsil edilmeden sürenin geçmiş
olması. Bu durumda cizye zaman aşımına
uğramış olur.

c) Cizye tahsil edilmeden mükellefin ölmesi. Bu halde
de cizye düşer: Mirasından tahsil edilmez.

Şâmil İA


Konular