Şamil | Kategoriler | Konular

Carıye

CÂRİYE

Müslümanların giriştikleri cihat
sırasında esir edilen veyahut para ile satın alınan
kadın ve kızlar. Başkasının mülkü olan köle
kadın. "Câriye" sözcüğü denizin üzerinde akıp
giden gemiye denir. Câriyeler de efendilerinin emir ve hizmetleri
çerçevesinde hareket etmeleri sebebiyle bu ismi almışlardır
(Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuku İslâmiyye ve Istılâhâtı
Fıkhıyye Kamusu, III, 344).

Câriyeliğin kaynağı, savaş esiri
kadınlardır. Savaş sonrasında tıpkı erkek
esirler hakkında olduğu gibi kadın esirler de ya
karşılıksız olarak, ya fidye
karşılığı serbest bırakılırlar
veya köle olarak gazilere dağıtılırlar. Hiç şüphesiz
bu alternatiflerden biri tercih edilirken, karşı tarafın
elindeki müslüman esirlerin durumu ve İslâm'ın maslahatı
gözetilerek tercih yapılır.

Câriyelerin işgal ettikleri mevki ve tesir, köle
ve azatlıların mevki ve tesirlerinden aşağı
değildir. Bu esirler kim olursa olsun cihada katılan müslüman
askerler arasında paylaştırılacak ganimetlerdendir. Câriyelik,
kölelik gibi, insanın yeryüzündeki mevcudiyeti kadar eskidir.
Tarih boyunca kendisinde bir kuvvet ve kudret gören, bir başkasını
hizmetinde kullanmış ve ona tahakküm etmiştir. Bunda
kadınla erkeğin farkı yoktur. Köleler gibi câriyelerin de
alınıp satılması tabii olarak
insanlığın geçirdiği sayısız merhaleden
sonra başlamış olması gerekir.

Bir zamanlar câriyelerin talim ve terbiyesi pek
kazançlı bir iş olduğundan, bu yolla para kazanmak isteyen
kişi esir pazarına gider, zekâ ve istidat sahibi bir câriye
satın alır, ona şiir ve edebiyat, şarkı ve çalgı,
Kur'an okumak, ev idaresi gibi şeylerden birini öğrettikten
sonra aldığı fiyatın birkaç katına satardı.
Bu câriyelerden bazıları, hanendelik, şiir veya edebiyatta
fevkalâde maharet sahibi olmalarından dolayı çok pahalı
satılırlardı.

Köleler gibi câriyeler de sahipleri tarafından
azat edilirlerdi. Esir azat etmek, İslâm nazarında önemli bir
sevap olarak kabul edildiği için, müslümanlar köle ve
câriyelerini azat ederlerdi. Azat edilen câriye veyahut köleye,
efendisi tarafından ıtıknâme yani özgür olduğuna
dair bir belge verilirdi. İçlerinden bu ıtıknâmeleri
muska gibi boyunlarına takanlar vardı.

Câriyeler iyi muamele görürlerdi. Sert efendilere
tesadüf eder ve memnun olmazlarsa, diğer birine
satılmasını teklif eder; arzusu yerine getirilmediği
takdirde kaçarak kendini sattırırdı. Bununla birlikte
kıskançlık yüzünden hırpalananlar da olurdu. Ayrıca
câriyelere "halâyık" denirdi.

İslâm hukukunda câriyeler diğer
kadınlardan farklı bir statüye tabidirler. Efendileri nafakalarını
ödemek ve iffetlerini korumak mecburiyetindedirler. Onlara iyi davranılması
da Kur'an'da emredilmektedir (en-Nisa, 4/36). Efendileri, yediklerinden
onlara yedirir, giydiklerinden giydirirler. Azat edilmeleri sözkonusu
edilmemiş olan câriyeler alınıp satılabilirler. Ancak
azat edilmeleri efendilerinin ölümüne bağlı olanlar, azat
edilmeleri karşılığında kendilerinden bir bedel
talep edilmiş olanlar ya da efendilerinden çocuk getirmiş olup
"Ümmü Veled" statüsünü kazanmış olanlar
alınıp satılamazlar.

İslâm gerek kölelerin, gerek câriyelerin
hürriyetlerine kavuşturulmaları konusunda teşvikte
bulunmuş, ayrıca bir çok suça keffaret olarak azâd
edilmelerini öngörerek hürriyetlerine kavuşmaları için
gerekli yolları çoğaltmıştır. Câriyelik ve
kölelik, İslâm adına müslüman olmayan toplumlarla yapılan
savaşların ortaya çıkardığı bir kurum olup,
bugün için kendiliğinden ortadan kalkmış
bulunmaktadır. Bunun için bu konuda teferruata girmek gereksizdir.

M. Said ŞİMŞEK


Konular