Şamil | Kategoriler | Konular

Buruc suresı

BURÛC SÛRESİ

Kur'an-ı Kerîm'in seksenbeşinci suresi.
Mekke'de nazil olmuştur. Yirmiiki ayet, yüz dokuz kelime ve
dörtyüzellisekiz harften ibarettir. Fasılası, cîm, dâl, kâf,
râ', be, tı ve zı'dır.

İsmini, birinci ayetinde geçen "burûc"
(burçlar) kelimesinden almıştır: "Andolsun içinde
burçları bulunan göğe!" ( 1 )

Burçlardan maksat, gökteki oniki burç olabileceği
gibi, gök cisimlerinin seyirleri esnasında birinden diğerine
intikal edegeldikleri menzilleri de olabilir. Bilindiği gibi bu gök
cisimleri, seyirleri esnasında, yörüngelerinden asla sapmazlar.
Bunlara yemin edilmekle, dikkatler olayın önem ve büyüklüğüne
çekilmek istenmektedir.

"Va'dolunan kıyamet gününe andolsun!"
(2)

Burada da Cenâb-ı Allah, insanların
dikkatini kıyamet gününe çekmekte ve yeryüzünde işlenen bütün
fiillerden hesap soracağını hatırlatmakta ve
mazlumların hakkını zalimlerde
bırakmayacağını, halledilmemiş davaları o büyük
güne bıraktığını bildirmektedir.

"Şahitlik edecek ve hakkında
şahadet edileceklere andolsun!" (3)

Sure, bu kasemle; kıyamet gününde, bütün
mahlukatın hazır bulunacağı o dehşetli günde,.olacak
her şeye herkesin şahit olacağını
vurgulamaktadır. Kimi zalim, kimi mazlum, kimi alacaklı, kimi
borçlu olarak...

Bu kısa sûure, iman hakikatlerinden ve imanla
ilgili düşünce esaslarından bahsetmekle birlikte, asıl
konusunu "Ashab-ı Uhdüd" oluşturuyor. İslâm'dan
önce bir grup mümin zalim, gaddar ve katı kalpli Allah düşmanlarınca
inandıklarından vazgeçirilmek istenirler. Fakat müminler karşı
koyarlar, inançlarından asla taviz vermezler. Bunun üzerine,
inkârcılar, geniş hendekler kazdırarak içinde ateş
yaktırırlar. Topladıkları büyük kalabalıkların
gözleri önünde bu müminleri ateşe atarlar. Eğlenmek
maksadıyla bu elîm sahneyi zevkle seyrederler. Halbuki yakılanlar
kendileri gibi insandırlar. Şu kadar var ki inançları
uğruna yanmaktadırlar.

Kur'an, bu olayı şöyle dile getirmektedir:

"Hazırladıkları hendekleri
tutuşturulmuş ateşle doldurmak onun çevresinde oturup,
iman edenlere, dinlerinden dönmeleri için yapılan işkenceyi
seyredenlerin canı çıksın. " (4-7)

Kimdir müminleri ateşe atarak yakan bu zalimler?
Yüce Rabbimiz bunu bildirmiyor. Peki müminlerin suçu nedir? Niçin ateş
azabı gibi can yakıcı bir işkence ile öldürüldüler?

"Bu inkarcıların iman edenleri ateş
azabına uğratmaları, onların sadece, göklerin ve
yerin hükümranlığı kendisinin bulunan, Azîz ve Hamîd
olan Allah'a iman etmiş olmalarındandır. Allah her
şeye şahiddir. " (8-9)

" Fir'avn ailesinden olup, imanını
gizlemekte bulunan bir mümin: Siz bir adamı, Rabbim Allah'tır,
dediği için mi öldüreceksiniz? dedi. " (el-Mü'min, 40/28)

Evet, müminlerin bir tek suçu vardır. O da
Allah'a iman etmeleridir. Tarih boyunca, münkirlerin müminlere işkence
etmeleri, onları can yakıcı eziyetlerle öldürmeleri hep
aynı sebeptendir. Geçmişin Fir'avnları,. Nemrutları,
Ebu Cehilleri ve günümüzdeki benzerleri, hep aynı sebepten
inananlara türlü türlü eziyetleri reva görüyorlar.

"Muhakkak ki iman etmiş erkek ve
kadınları dinlerinden çevirmeye uğraşanlar, eğer
tövbe etmezlerse, onlara Cehennem azabı vardır.
Yakıcı azab da onlaradır. " (10)

Zâlimler, müminlere yaptıklarından
pişmanlık duyup tövbe etmez ve zulümlerinde devam ederlerse,
"Onlara Cehennem azabı vardır, can yakıcı azab da
onlaradır". Dünyada iken müminlere uyguladıkları
azabın kat kat daha acısını tadacaklardır.

Sure, inkârcıları bu şekilde tehdit
ettikten sonra, Allah'ın razı olduğu iyi ameller
işleyen müminlere Cennetler vereceğini şöyle açıklamaktadır:

"Şüphesiz yararlı işler
işleyenlere, altlarından ırmaklar akan Cennetler
vardır. İşte büyük kurtuluş budur. " (11)

Bu büyük müjde, müminlerin kalblerine huzur
vermesinin yanında; tarih boyunca
karşılaşacakları işkence ve zorluklara
karşı dayanma gücü kazandırmaktadır.

Surenin bir diğer ayeti zalimlere şöyle
seslenir:

"Doğrusu Rabbimin yakalaması
amansızdır. " (12) Yani sizin gücünüz Allah'ın gücünün
yanında hiçtir. Asıl şiddetli yakalayış, yerin
ve göklerin mâliki Cebbâr olan Allah'ın
yakalayışıdır. Yine de:

"Yüce arşın sahibi, çok seven, bağışlayan
O'dur. " (14-15)

Allah "Şedîdü'l-ikâb" (cezalandırması
acı) olmakla birlikte sonsuz bir rahmet ve mağfiret sahibidir.
Eğer zalimler zulümlerini terkedip tövbe ederlerse bağışlayabilir
onları...

"O her dilediğini mutlaka yapandır.
" (16)

Bazen dünyada zalimlerin yakasına
yapışır, bazan da onları vâdolunan güne bırakır.
Dilediğini bağışlar, dilediğini
cezalandırır.

" Fir'avn ve Semûd ordularının haberi
sana geldi mi?" (17-18)

Bilindiği gibi, Cenâb-ı Allah, Firavn'u da
Semûd'u da ordularıyla birlikte helâk etmişti. Bu ayetle de
benzerleri tüm zalimlere bir ültimatom vermektedir.

"Doğrusu kâfirler, hep (Allah'ın emir
ve hükümlerini) yalanlama içindedirler. Halbuki Allah onları
ardlarından, kuşatmıştır. " (19-20)

Zavallı kâfirler ise bunun farkında
değillerdir. Farkına varınca da iş işten geçmiş
olacaktır. Sure şöyle sona ermektedir:

"Ey Habîbim! Doğrusu sana vahyedilen bu
kitap Levh-i Mahfûz'da sabit, Şanlı bir Kur'an'dır. "
(21-22)

Allah kelâmı Kur'an, mahiyetini bilmediğimiz
Levh-i Mahfûz'da olup her türlü tahriften ve tâhir olmayanların
dokunmasından korunmuştur.

Halid ERBOĞA


Konular