Şamil | Kategoriler | Konular

Ashabu'l-fıl

ASHÂBU'L-FİL

Komutanlığını
Habeşistan'ın Yemen valisi Ebrehe'nin yaptığı ve
Kâbe'yi yıkmak niyetiyle harekete geçip de, Mekke yakınında
Cenâb-ı Hakk'ın gönderdiği bir kuş sürüsünün attığı
taşlarla helâk olan ordu.

VI. asrın ortalarında Habeşistan'ın
Yemen valisi olan Ebrehe, Arapların Kâbe'ye olan saygılarını
görerek dinî, siyasî ve iktisadî düşünceler içinde Arapları
celbdebilmek için San'â şehrinde "el-Kulleys" adında
haşmetli bir kilise yaptırmıştı. Çevrede yayınladığı
bir tamimle Araplar'ı Kâbe yerine Kulleys'i ziyarete çağırdıysa
da, bu çağrı kabul görmedi. Hatta bir gece Kulleys'e gizlice
giren bir Arap, hakaret olsun diye içine pisledi.

Duruma son derece öfkelenen Ebrehe, Kâbe'yi yıkmaya
karar vererek büyük bir orduyla Mekke'ye doğru harekete geçti.
Orduya heybet vermek üzere Habeşistan'dan bir fil de
getirtmişti. Fil, ordunun önünde azametle yürüyordu. Bu filden
dolayı bu olaya "Fil Olayı", bu seneye de "Fil
Senesi" adı verilmiştir. Ebrehe, ordusuyla birlikte süratle
Mekke üzerine ilerliyordu. Onun maksadını öğrenen Araplar
telâşa kapılmışlar, Mukaddes Beyt'lerinin
yıkılmasına mani olmak üzere mukavemet hareketlerine teşebbüs
etmişlerse de Ebrehe'nin muazzam ordusu karşısında
yenilip, dağılmışlardı. Zaten Arap kabileleri
siyasî bir organizasyondan mahrum olup dağınık bir
vaziyetteydiler ve henüz bir birlik sağlayamamışlardı.
Böylece Ebrehe, küçük bir takım mukâvemetleri kolaylıkla
bertaraf ederek Mekke yakınlarına kadar geldi.

Bir öncü birliği, Kureyşliler'e bu arada
Mekke reisi Abdülmuttalib'e ait olup Mekke meralarında otlayan sürüleri
önüne katıp ele geçirirken Ebrehe'nin bir elçisi Mekke'ye gelip,
kendilerine karşı konulmaması ve Kâbe'nin yıkılmasına
müdahale edilmemesi hâlinde kimseye dokunulmayacağı, fakat küçük
bir direnişle karşılaşırlarsa Mekke'de taş
üzerinde taş bırakılmayacağı ihtarında
bulundu.

Mekke reisi olarak Abdülmuttalib b. Hâşim, bir
heyetle Ebrehe'ye müracaat edip de onun Kâbe'yi yıkma hususunda
kesin kararlı olduğunu görünce, çaresiz Mekke'ye geri döndü.
Bu arada bizzat kendi gözleriyle Ebrehe ordusunun haşmetini görmüş,
kendi mukavemetlerinin hiç bir fayda sağlamayacağını,
işi Kâbe'nin sahibi olan Allah'a bırakmaktan başka
çarelerinin olmadığını anlamıştı. Bu
sebeple halka bir zarar gelmemesi için Mekkeliler'in derhal şehri
boşaltıp dağlara çekilmelerini emretti. Kendisi de Kâbe
önünde Cenâb-ı Hakk'a yaptığı bir münacattan sonra
oradan ayrıldı.

Ertesi sabah Ebrehe, ordusuna hareket emrini verdi.
Kısa bir mesafe katedildikten sonra Mekke'ye ve Kâbe'ye hücum
edilecekti. Ancak ordunun hareketinden az zaman sonra gökte görülen bir
kuş sürüsü, ordunun tam üzerine geldiği zaman
taşıdıkları taş parçalarını Ebrehe'nin
askerleri üzerine bırakmaya başladılar. Her kuş, biri
gagasında, ikisi ayaklarında olmak üzere üç taş
taşıyordu ve rivayetlere göre mercimekten biraz büyük, nohut
tanesinden biraz küçük olan ve pişmiş topraktan oluşan
bu taşlar, mutlaka bir askere isabet ediyor, taşın isabet
ettiği yerde de derhal bir yara açılıyordu ki kısa sürede
derinleşen ve iltihaplanan bu yara, askerlerin tamamen
kırılıp telef olmasına sebep teşkil etmişti.
Ebrehe ordusunun bir kısmı bizzat olay yerinde cansız düşmüş,
bir kısmı geri kaçarken Yemen yolunda can vermişti. Bizzat
Ebrehe de yara almış bir vaziyette San'â'ya dönebilmişse
de orada ölmüştü.

Böylece Cenâb-ı Hak sonsuz güç ve kudretiyle,
kısa bir süre sonra, içerisinde âlemlere rahmet olarak
gönderilecek âhir zaman peygamberinin doğacağı şehri
ve Mukaddes Beyt'i Kâbe'yi düşman taarruzundan korumuş
oluyordu.

İbn Hişâm, bu olaydan sonra ilk defa bu
bölgede çiçek ve kızamık hastalıklarının görüldüğünü
nakleder (İbn Hişâm, es-Sîratü'n-Nebeviyye, Kâhire 1955,
I-II, 43-62). Buna dayalı olarak bazı âlimler, nasslarda yer
alan Ebrehe ordusu üzerine atılan taşlardan kasdın çiçek
ve kızamık mikropları olabileceğini belirterek, burada
mecazî bir anlatımın bulunduğunu belirtmişlerdir.
Ancak Kur'an-ı Kerîm'de müstakil bir sure ile dile getirilen bu
olayla ilgili ayetler, herhangi bir te'vîle ihtiyaç kalmaksızın
olayı olduğu gibi kabul etmeyi gerekli kılmaktadır.
Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "(Ey Muhammed! Kâbe
yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine Rabbinin ne ettiğini görmedin
mi? Onların düzenlerini boşa çıkarmadı mı?
Onların üzerine pişmiş çamurdan (tuğladan)
taşlar atan sürülerle kuşlar gönderdi. Sonunda onları
yenilmiş ekin gibi yaptı." (el-Fil, 105/1-5).

Fil olayı, 570 senesinde, Peygamber Efendimizin
doğumundan yaklaşık iki ay önce vukû bulmuştu (İbnü'l-Esîr,
el-Kâmil fi't-Târih, Beyrut 1965, I, 442-447).

Fil suresinde anlatılan bu kıssayı
ibretle düşünmek gerekir. Tarihte ve günümüzde bir çok İslâm
düşmanı sistem ve insanlar Allah'ın dinine tuzak kurmak için
çalışıp durmaktadırlar. Mümin insanlar bu tuzakları
bozmakta aciz kalınca Cenâb-ı Allah o zalimleri kendi
tuzakları içinde bozguna uğratmıştır.

Ahmed ÖNKAL


Konular