Şamil | Kategoriler | Konular

Ahd

AHD-İ ATİK

Eski ahid, eski sözleşme. Ehl-i kitap yani yahudî
ve Hristiyanlarca kutsal sayılan kitaplardan bir kısmı.
Ahdi atik'in Rab Yahve (Yahova) ile İsrailoğulları
arasındaki bir sözleşme olduğuna inanılır.
Yahudi inancına göre Rab, Hz. İbrahim (a.s.) ile bir sözleşme
yapmış, aynı sözleşme daha sonraki peygamberler ile
de tekrarlanmıştır. Bu sözleşme ile Rab Yahova
İsrailoğullarını kendi kavmi ilân etmiş ve
onları diğer insanlardan üstün kılacağını,
onları Arz-ı Mev'ud* (Vadedilmiş Topraklar)'a götüreceğini
söylemiştir. Yahudiler de bu vaade karşılık Rablerine
verdikleri sözü tutup onun emirlerinden çıkmayacaklardı.
Ahd-i Atik'in ilk otuzdokuz bölümünün kutsallığı
konusunda görüş birliği olup, bunlar Kitab-ı Mukaddes'in
ilk kısmını oluştururlar. Dokuz tanesi ise sadece
Katolikler tarafından kutsal sayılmaktadır.

Ahd-i Atik üç büyük bölümden oluşmaktadır.
Bunlardan Nebiim ve Kütübim kısımları Hz. Davud'a
indirilen Zebur'dur. Ahd-i Atik'in en önemli bölümü ise Tora (Tevrat)
olup Hz. Musa'ya indirilen kısımlardır. Bunlara Esfâr-ı
Hamse (Beş Sifr) adı verilmektedir ki bunlar: Tekvin, Huruç,
Levitik, Âdât ve Tesniye'dir. Bizim Tevrat dediğimiz bunlardan
ibarettir .

Tevrat kelime olarak İbranî'ce olup "şeriat
ve hak sözler" anlamını taşımaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de de Tevrat kelimesi için "İnsanlar için
bir hidayet" olarak indirildiği (Âli İmrân, 3/3-4) ifade
buyurulmaktadır. Hz. Musa hayattayken okuma yazma bilenlerin
azlığı ve bu ilâhî kitabı ezberleyenlerin hemen
hemen yok oluşu Tevrat'ın elde çok az nüshasının
bulunmasına sebep olmuştu. Zamanla az olan bu nüshalar çeşitli
sebeplerden dolayı korunamamıştı. Bilhassa Babil
İmparatoru Buhtunnasır'ın Kudüs'ü zapt ve tahrip ederek
İsrailoğulları âlimlerini öldürmesi ve şehri tahrip
sırasında elde mevcut olan Tevrat nüshalarının
yanması Tevrat'ın aslının kaybolmasına yol açmıştı.
Bunun için de İsrailoğullarının elinde ilâhî bir
emirler manzumesi kalmamış, dini hüküm ve itikad esaslarını
düzenleyen kutsal kitap kaybolmuştu.

İsrailoğulları peygamberlerinden Hz. Süleyman
(a.s.)'dan sonra gelen yirmidört yahudi hükümdarı, Hz. Musa (a.s.)
ve ondan sonraki peygamberlerin getirdiği tevhîd akidesini
terkederek irtidat etmiş, hatta çoğu putperestliğe geri dönmüştü.
Bu dönemde İsrailoğulları arasında son derece
yaygın hale gelen putperestliğin etkisiyle Mescid-i
Aksa'nın içi putlarla dolmuştu.

Bize gelen bilgilere göre M.Ö. 622 yılında
İsrailoğulları'nı yöneten Buşia adında bir
hükümdar tekrar Hz. Musa'nın getirdiği dine dönmüştü.
Bu hükümdar döneminde yaşayan Azra adında bir kâhin,
kaybolmuş olan Tevrat'ın asıl nüshasını Kudüs'te
bulup çıkardığını ileri sürmüş ve
İsrailoğulları'na kendi uydurduğu bir kitabı
Tevrat diye kabul ettirmişti. Eldeki Tora (Tevrat)'yı Azra
yazmış ve bunun için Hz. Musa (a.s.)'ya indirilen Esfâr-ı
Hamse (Beş Sifr) dışında birçok ilâve yapılmıştı.
Zira bu ilâvelerde Hz. Musa'nın ölümünden ve ondan sonra meydana
gelen olaylardan da söz edilmektedir. Hz. Musa'nın vefatıyla ilâhî
vahiy kesildiğine göre, bu bilgilerin Azra'nın ilâveleri olduğu
gayet açıktır. Böylece tek kişinin bilgi ve rivayetine
dayalı olan bu kitap Tevrat olarak kabul görmüş, nüshaları
çoğaltılarak yahudiler arasında
yayılmıştı. Asırlarca sonra ve kaybolduğu
kesinlikle bilindiği halde bu yolla ortaya çıkarılışı,
bu kitabın sıhhati hakkında bize belli bir fikir ve kanaat
vermektedir. Kur'an-ı Kerim'de de Tevrat'ın tahrif edildiği
hususunda şöyle buyurulmaktadır:

"Halbuki onlardan (Hahamlık görevi yapan)
bir grup, Allah'ın Kelâmını dinleyip iyice anladıktan
sonra bunu bile bile tahrif ediyorlar." (el- Bakara, 2/75).

Bu duruma göre bugünkü Yahudilerin elinde olan
Tevrat Cenâb-ı Allah tarafından Hz. Musa (a.s.)'ya indirilen ve
Kur'an-ı Kerim'de zikredilen kitap değildir.

Tevrat'ın bugün elde mevcut olan nüshalarına
gelince, üç adet olup, şunlardır:

1- Başta Yahudiler ve Hristiyanlardan yalnız
Protestan mezhebince kabul edilen ve İbrânice olan nüsha.

2- Roma ve Doğu kiliseleri tarafından kabul gören
Yunanca nüsha.

3- Sâmirî dilinde yazılmış ve
yalnız Sâmirîlerin mûteber saydıkları nüsha.

Bu nüshalar Tevrat'ın en mûteber nüshaları
olduğu halde aralarında birçok tezatlar, birbirine benzemeyen
bilgiler, birbiriyle uyum sağlamayan bölümler vardır. Meselâ
Hz. Âdem (a.s.)'in yaratılışından Hz. Nuh (a.s.)
tufanına kadar geçen zaman Yunanca nüshada 2260, Sâmirî dilinde
yazılan nüshada 1307 ve İbrânice nüshada 1650 yıl olarak
kaydedilmektedir. Azra'nın bulduğunu söylediği nüsha bir
dilden diğer dile aktarılırken, bir çok kısım,
fıkra ve olay çıkarılmış; yer yer birçok
tahrifata uğramıştır. Nüshalar arasında çok açık
bir üslûp farkı göze çarpmaktadır. Bu nüshalarda bazı
peygamberler hakkında verilen bilgilerde peygamberlerin "İsmet"*
sıfatı ile çelişen hususlar bulunmaktadır.
Ayrıca birçok hurafe* ve masal özelliği taşıyan
kısımlar vardır. Bu bilgilerin Allah tarafından bir
peygambere vahyedilmesinin mümkün olmadığı gayet açıktır.
Bu nüshalara sahip çıkan grupların her birinin diğer nüshaların
uydurma olduğunu ileri sürüp yalnız kendi nüshalarını
kabul etmeleri de ayrı bir durumdur. Fakat bütün bunlara rağmen
elde bulunan bu kutsal kitapta ilahî bazı bilgileri çağrıştıracak
özellikler vardır.

Ahmed AĞIRAKÇA


Konular