Şamil | Kategoriler | Konular

Ankebut suresı

ANKEBUT SÛRESİ

Kur'an-ı Kerîm'in yirmidokuzuncu suresi. Mekke'de
nazil olmuştur. Altmışdokuz ayet, yediyüzseksenbeş
kelime, dörtbinikiyüzonbir harften ibarettir. Fâsılası mim, nûn,
râ harfleridir. Adını kırkbirinci ayetinde geçen "Ankebût"
kelimesinden almıştır. Ankebût, örümcek demektir. Ayetin
bütünü içinde şu şekilde kullanılmıştır:

"Allah'tan başka veliler (Dostlar, yönetici
ve liderler) edin(ip onlara bağlan)anlar (kendisine) bir ev edinen
örümceğe benzerler. Evlerin en çürüğü örümcek evidir. Keşke
bilselerdi. " (29/41).

Burada kâfirlerin kurdukları düzen ve sistemler,
sürdürdükleri yönetimler son derece zayıf ve her an
yıkılmağa ve çökmeye hazır olduğundan en
zayıf bir yapı olan örümcek ağına benzetiliyor.
Örümcek ağı bir ev ve barınak olarak ne kadar çürük
ise, kâfirlerin tapındığı putlar, tutundukları tâğût
ve düzenler o kadar aciz ve o kadar zayıftır.

Ankebût suresi Mekki surelerdendir. Bazı
rivayetlere göre baş tarafındaki onbir ayet Medine'de nazil
olmuştur. Zira bu kısımda cihad'dan ve münâfıklardan
söz edilmektedir. Ancak sekizinci ayetin Sa'd ibn Ebi Vakkâs hakkında
nazil olduğu bilindiğinden bu surenin Mekke'de hicret günlerine
yakın bir zamanda indiği görüşü kuvvet kazanmaktadır.
Böylelikle surenin bütünü için Mekki demek daha uygundur. Surenin başındaki
cihat ile ilgili kısımlar bilinen "kıtal"
anlamında değil, müşriklerin işkence ve zulümlerine
karşı sabredip insanın nefsiyle cihat etmesi anlamında
kullanılmıştır .

Surenin sebeb-i nüzûlü hakkında üç rivayet
zikrediliyor:

1-Ammâr b. Yâsir, Ayyâş b. Ebi Rebîa, Velid b.
Velid ve Seleme b. Hişâm Mekke'de işkence çekiyorlardı.
Ammâr'ın annesi, Ebu Cehil tarafından feci bir şekilde dövülmüş,
sıcak günde demir zırh giydirilerek güneşin altında
eziyet edilmişti. Sure bu eziyetlere sabredilmesi gerektiği
hakkında nazil olmuştur.

2-Mekke'de birtakım insanlar İslâm'a girmişlerdi.
Hicret ayeti nazil olunca ashab-ı kirâm Medine'den bunlara "Hicret
etmedikçe ikrarınız kabul olunmayacak, derhal Medine'ye geliniz"
diye haber göndermişlerdi. Bunlar derhal Medine'ye doğru yola
çıktılar. Müşrikler bunları takib ederek geri
çevirdiler.

Bu sefer de Medine'den onlara "hakkınızda
şöyle şöyle ayetler nazil oldu" diye haber gönderdiler.
Bunlar da tekrar yola çıktılar. Müşrikler yine
onları takib ettiler. Aralarında çarpışma çıktı.
Müslümanların kimi şehît oldu, kimi kurtuldu. Bu olay ile
ilgili hükümler nazil olmuştur.

3- Bedir savaşında ilk şehit olan Mihca'
b. Abdullah hakkında nazil olduğu da rivayet edilir.

Sure baştan sona bir tek çizgi üzerinde
toplanmaktadır. Önce iman ve imtihandan söz etmekte, kaynağının
ruhlarda olduğu açıklanan gerçek iman mükellefiyetlerine değinmektedir.
Buna göre iman dille söylenip geçilen bir söz değil, zorluklara
ve sıkıntılara karşı dayanmak ve
sıkıntılarla yüklü bulunan ilâhî emirleri sabırla
taşımaktır. Bu surenin temel ekseni budur.

Bir gün Resulullah (s.a.s.) "Gerçekten Aziz ve
Celîl olan Allah bana dünya hazinelerini ve arzulara uymayı
emretmedi. Ben ne altın ne de gümüş biriktirmedim. Yarın
için bir rızık ayırmadım." buyurdu. Bir topluluk
Resulullah'a gelip: "Ey Allah'ın Resulü, biz sana inanırız.
Fakat biz sayıca çok azız. Bedeviler daha çoktur. Bizim sayımız
onların sayılarına eriştiği vakit biz de
inanır ve bol rızka kavuşuruz." dediklerinde bu
surenin altmışyedinci ayeti indi: "Çevrelerinde insanlar
kaçırılıp zulmedilirken, Biz'im Mekke'yi mukaddes ve emin
bir belde yaptığımızı onlar görmüyorlar mı?
Yoksa batıla inanıp da Allah'ın nimetine küfür mü
ediyorlar?" (29/67)

Ankebût suresinde Cenâb-ı Hakk'ın
emrettiği düsturları şöylece sıralayabiliriz:

Allah'dan başkasına ibadet edenlerin
amellerinin örümcek ağı kadar
dayanıksızlığı ve amellerinin boşuna
olduğu,

Mü'minlerin kâfir toplum ve yönetimlerin hükmü altında
yaşarken sıkıntıya uğramalarının kaçınılmaz
olduğu, ancak Allah'ın ahirette bunları mükâfatlandıracağı.

Sure, Allah'a iman ile bu yolda çekilen sıkıntılar
mihveri etrafında dönüyor. Sure hemen: "İnsanlar, "inandık"
demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?"
diye başlıyor. Bu hususta dayanmanın lüzumuna işaret
ediyor. Eğer insanların işkencesi mazeret gösterilecek
olursa, Allah'ın azabının daha şiddetli olduğu
belirtiliyor.

Allah Resullerinin, Allah'ın
rızasını elde etmek için çalışmaları
sırasında başlarına gelen sıkıntılara
katlandıkları ve hayırlı neticeler elde ettikleri,
buna karşılık onları yalanlayan ve inananlara
işkence eden zâlimlerin helâk olduğu, ifade ediliyor.

Cenâb-ı Allah, kendisine iman edenleri teselli
etmek için, insanlık tarihinden misaller veriyor. ilk önce Hz.
Nuh'u örnek gösterip onun Allah yolunda 950 yıl mücadele ettiği
ve bu kadar çabasına rağmen ancak pek az sayıda
insanı yola getirebildiği ifade ediliyor. Daha sonra
sırasıyla Hz. İbrahim, Hz. Lut ve Hz. Şuayb'i zikredip
bunların hayatlarından, mücadelelerinden misaller veriyor.
Salih ve müminlerin ahiret mükâfatını
kazandığını; Âd, Semûd gibi kâfir ve zalim
kavimlerin, Firavûn, Kârûn ve Hâmân gibi maddeperest ve düzenbaz
kimselerin helâk olduklarını bildirip, müminleri, Allah
yolundaki mücadelelerinde direnmeye davet ediyor.

Ayrıca Allah'ın diniyle çelişen
isteklerde bulunmaları hâlinde, ana-babaya itaat edilmemesi gerektiği,

Kur'an-ı Kerîm'in Rabbimiz'in yüce
mucizelerinden biri olduğu, İslâm'a düşmanlık eden
kimselerin uğrayacakları kötü sonun hak olduğu; Müminlerin
ise Allah'u Teâlâ tarafından sonsuz nimete kavuşacakları,
dolayısıyla dünyada bedbin durmamaları gerektiği,
Allah yolunda mücadele edenlerin emeklerinin kayıp
olmayacağı,

Gerçekten dünya hayatının bir oyun ve
eğlenceden ibaret olduğu ve geçici bir hayat oluş gerçeği
ile insanların varacakları ahiret hayatının
devamlı ve müminlere ikram edilecek uhrevî nimetlerinin ebedî olduğu,

Allah'a iftira edenlerin elbette acıklı azaba
uğramayı hak ettikleri düstûrlar hâlinde belirtilir.

Ayrıca Ankebût Hz. Peygamber'in Hicret'i sırasında
Sevr Dağı'ndaki Hıra Mağarası'na Hz. Ebû Bekir
ile birlikte sığındığında
mağaranın kapısını anında ördüğünden
dolayı da İslâm tarihinde ayrı bir kavram olarak geçmektedir.
Mekkeli müşrikler Resulullah'ı öldürmek üzere Mekke'den çıkıp
etrafı aradıklarında küçük bir kafilenin Hıra
Mağarasına vardığını gördüler. Ve
develerin izini takip ederek oraya ulaştılar. Fakat Mekkeliler
Hıra Mağarası'na geldiklerinde mağara
kapısının bir örümcek tarafından ağla örülmüş
olduğunu ve bir çift güvercinin orada kurdukları bir yuvada
yumurtladıklarını görmüşlerdi. Kureyşli müşrikler
bu durumda mağarada kimsenin olabileceğine asla ihtimal vermeden
geri döndüler. İşte Ankebût (örümcek) İslâm tarihine
bu şekilde bir kavram olarak geçmiştir.

Ahmed AĞIRAKÇA


Konular