Şamil | Kategoriler | Konular

Allamü'l-guyub

ALLAMÜ'L-GUYÛB

Gaybleri en iyi bilen yalnız Allah için kullanılan
bir sıfat.

Allah'ın sonsuz ilmini ifade eden bu terkibin tam
olarak anlaşılabilmesi için, onu meydana getiren: "Allâm"
ve "Guyûb" kelimelerinin vuzuha kavuşması gerekir.

"Allâm"; A-li-me (bildi) fiilinden türemiş,
mübalâğa ifade eden bir isim olup; "en çok bilen, her
şeyi hakkıyla bilen" demektir. Bu isim Allah'a mahsus bir
sıfattır, mahlûklara verilemez. Bir kimseye, bilgin manasında
âlim demek caizdir. Üstün, çok bilen manasında "allâme"
denmesi de mümkündür. Hatta Allah için kullanılan "alîm"
ismi, Allah'ın herhangi bir ilim öğrettiği kimseye
-yalnızca öğrettiği ilimle ilgili olarak- verilebilir.
Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de Hz. Yusuf (a.s.)'ın Melike şöyle
dediğini görmekteyiz:

"Beni yerin hazineleri üzerine görevlendir.
Çünkü ben, hem çok iyi bir koruyucu hem de çok iyi bilen (alîm)im,
dedi. " (Yusuf, 12/55).

Hz. Yusuf (a.s.), Allah'ın kendisine öğrettiği
ilimleri çok iyi bilmesi, rüyaları tevil etmesi ve Allah'ın
izniyle gaybtan haber vermesiyle de "alîm" idi. (el-Ezherî,
"Tehzîbü'l-Luğa", Mısır 1964, A-L-M maddesi)

Ancak Allah'tan başkasına "allâm"
demek caiz değildir. Zira bu kelimenin ifade ettiği mana "herşeyi
en iyi bilen"dir. Buradaki "her şey"in içine insan
aklının alamayacağı veya yalnızca Allah'ın
bildirmesiyle bilebileceği gayb ve gaybe ait haberler de girer.

"De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan
başka bilen yoktur. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler. " (en-Neml,
27/65).

"Gaybı bilen (Allah), kendisine ait gayba
kimseyi muttali' kılmaz. " (el-Cinn, 72/26).

Buna göre ilmi çok az, bilmediklerinin sayısı
bildiklerinden çok daha fazla olan insana "allâm" denilmesi
düşünülemez.

"Guyûb" kelimesi de "gayb"
kelimesinin çoğuludur.

"Gayb"; içinde ne olduğu bilinmeyen her
yer ve arkasında ne olduğu bilinmeyen her mevkidir. Zihinlerde
mevcut olsa da göze görünmeyen nesneler de "gayb" sayılır.
"Gaybdan bir ses duydum" demek, "görmediğim bir
yerden ses duydum" demektir. Başka bir ifadeyle "gayb";
"His ve ilimde veya mevcudiyette hazır olmayandır." (Râgıb
el-Isfahânî, Müfredât, Gayb maddesi; el-Ezherî, a.g.e. A-L-M maddesi).

O hâlde bir kimsenin, duvar arkasında ne
olduğunu bilmediği şey onun için gaybdir, ama bunu bilen
için gayb sayılmaz. Birinin zihninden geçenler sahibi için gayb
olmasa da başkaları için gaybdır.

Beş duyu ile bilinmeyen ve akılların da
idrak edemediği, ancak peygamberlerin haber vermesiyle bilinen gayb;
delili bulunan ve muttakîlerin iman ettiği gaybdır. Kur'an'da:
"O kimseler ki, gayba iman ederler" (elBakara, 2/3) ayetinde geçen
gayb bu çeşit gayb olur inkârı küfürdür. (Râgıb
el-Isfahânî, a.g.e., Gayb maddesi)

Allah'u Teâlâ ve sıfatları, meleklerin ve
cinlerin varlığı, Cennet ve Cehennem vb. konular bu tür
gaybdandır. Bir de kıyametin ne zaman kopacağı,
ölümünden sonra dirilmenin mahiyeti vb. gibi delili bulunmayan, yalnızca
Allah'ın bildiği ve hiçbir kimseyi muttali kılmadığı
gaybler vardır.

"Gaybın anahtarları O 'nun
yanındadır. Onları ancak O bilir." (elEn'âm, 6/9).

Buna göre "Allâmü'l-guyûb" şöyle
tarif edilebilir:

"Bütün gaybları en iyi bilen". Gerek
önceden vukûu bulmuş olsun, gerek şu anda vukûu bulmakta
olsun ve gerekse vukûu devam etmekte olsun; ezelden ebede kadar meydana
gelmiş ve gelecek her şeyi en iyi bilendir. Bu, O'nun ilim
sıfatının gereğidir:

"O, görüleni de, görülmeyen (gayb)i de bilen
yücelerin yücesidir. " (er-Ra'd, 13/9).

"De ki; "Allâmü'l-guyûb olan Rabbim, batılı
hak ile ortadan kaldırır." (Sebe', 34/48).

Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
O'nun ilminin dışında hiç bir şey yoktur:

"Gaybın anahtarları O'nun
katındadır, onları ancak o bilir. Karada ve denizde
olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin
karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu -ki apaçık
kitaptadır- ancak O bilir." (el-Enâm, 6/59).

Geçmişte olanları bildiği gibi
gelecekte olanları da bilir. Küll'ü bildiği kadar cüz'ü de
bilir:

"Allah: Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi
insanlara; beni ve annemi Allah'tan başka ilâhlar edinin, dedin!
deyince: Hâşâ, hak olmayanı söylemek bana yaraşmaz;
eğer söylemişsem şüphesiz sen onu bilirsin; sen, içinde
olanı bilirsin, ben sende olanı bilmem. Şüphesiz "Allâmü'l-guyûb"
sensin, der" (el-Mâide, 5/ 116).

Şu anda kullarının neler
yaptıklarını, münafıkların müminler aleyhindeki
plânlarını bilir, onların bu düzenlerini suya düşürür:

"Münafıklar; Allah'ın onların
sırlarını ve gizli toplantılarını
bildiğini, O'nun "Allâmü'l-guyûb" olduğunu
bilmiyorlar mı?" (et-Tevbe, 9/78).

"De ki; "Allâmü'l-guyûb" olan Rabbim,
batıl hak ile ortadan kaldırır." (Sebe', 34/48).

Peygamber (s.a.s.), istihâre*de bulunurken:

"Allah'ım! senin ilminle senden hayır
diliyorum; senin kudretinle senden güç ve kudret istiyorum. Ve senin
büyük fazl-u kereminden istiyorum. Çünkü senin her şeye gücün
yeter, benim gücüm yetmez. Sen bilirsin ben bilmem ve sen 'Allâmü'l-Guyûb'sun"
(Buhârî, Teheccüd, 25)

Her şey O'nun ilm-i ezelîsinde bir tertîp üzere
mevcuttur, oluşlar bu tertîbe göredir. şüphesiz bu O'nun
sonsuz ilminin bir neticesidir. O'nun bu ilmi, ezelden ebede doğru
değişmeden devam edip gider.

Halid ERBOĞA


Konular