Şamil | Kategoriler | Konular

Afv

AFV

Suç, kusur, kabahat, hata ve günahı
bağışlamak, yapılan suçtan dolayı
cezalandırmamak, suç işleyeni kınamamak. Suçlu veya
maznun hakkındaki infazdan, hukukî uygulamadan vazgeçilmesi anlamında
bir İslâm hukuku ıstılahı.

Affetmek, Cenâb-ı Allah'ın
sıfatlarından biridir. Allah'u Teâlâ kendisine ortak koşma
(şirk) suçu dışında kalan diğer suç ve
günahları hesap gününde affedebilir. Bu da Cenâb-ı
Hakk'ın kullarına merhametini ve büyüklüğünü
göstermektedir. Günahlarından tevbe eden kulları affetmesi ise
daha büyük bir ihtimaldir.

"Ey iman edenler, içten gelerek yapılan bir
tevbe ile Allah'a tevbe ediniz. Umulur ki, Rabbiniz günah ve
kötülüklerinizi örter..." (Tahrîm, 66/8) Cenâb-ı Allah bu
ayet ile tevbeden sonra affetme ihtimalini göstermiştir. Tevbe ile
birlikte günahkâr bir kulun yapması gereken husus Rabb'inden af
dilemesidir.

Cenâb-ı Allah'ın günahkâr kullarını
affettiği gibi, müminler de birbirlerini affetmesini bilmelidirler.
Diğer insanlara karşı kin ve nefret duygusu beslemek mümin
kişinin benimseyeceği bir davranış değildir. Zira
Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke'de kendisine eziyet edenleri, Bedir, Uhud ve
Hendek gazvelerinde kendisine karşı savaşıp İslâm'ı
yok etmek isteyenleri bile sonradan İslâm'a girince affetmiştir.

Cenâb-ı Hakk: "Güzel söz söylemek ve
affetmek, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha
hayırlıdır. Allah Gani'dir, (Hiçbir şeye muhtaç değildir)
Halim'dir (Yarattıklarına karsı yumuşak
davranandır)" (el-Bakara, 2/263) diye buyurup, affetmenin
faziletinden bahsetmektedir. Ayrıca şöyle buyurur:

"(Ey rasulüm) sen af yolunu tut, iyiliği
emret ve cahillere aldırış etme. " (el-A'raf, 7/199)
Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de "af" tabiri fazlalık
anlamında kullanılmıştır: "Sana (hayır
yolunda) neyi infak (ve tasadduk) edeceklerini sorarlar. De ki: "Affı
(yani ihtiyacınızın dışında kalanları)
veriniz." (el-Bakara, 2/219)

Hz. Peygamber (s.a.s.) de bu konuda şöyle buyurmuşlardır:

"Elinizden geldiği kadar müslümanların
cezalarını kaldırmaya çalışınız. Onun
için bir çıkış yolu varsa serbest
bırakınız. Devlet başkanının afta hata
etmesi cezalandırmada hata etmesinden daha iyidir. " (Ahmed b.
Hanbel, V 160)

İslâm'ın geldiği dönemde Cahiliye
devri insanları herhangi bir suç işleyen kimseyi kesinlikle
cezalandırma eğiliminde idiler. Af ancak üst düzeydeki kabile
şeyhleri ve akrabaları için uygulanırdı. Bunun
dışında kalanlar mutlaka cezaya uğratılmakta
idiler. Kur'an-ı Kerîm'in şahsi mağduriyetlerde suçluyu
affetmeyi tavsiye ettiği (Ali İmrân, 3/124; Mâide, 5/13)
görülmektedir.

Ancak günah ve suç işleyenlerin suçları
sabit olduğunda ve bunun affedilmesi halinde toplumda kötü örnek
olacaksa İslâm devletinin yöneticileri bunu affedemezler. Ancak kısas
ve ta'zirlerde cezaların affı genel bir prensip olarak uygulana
gelmiştir. Fakat had*lerin tatbikinde affetmek pek câiz görülmemiştir.
Kısas ve ta'zirlerde af durumu daha çok mağdur ile suçlu arasında
olan bir olay kabul edilmiştir. Mağdur isterse affeder. Bu
durumda haksızlığa uğrayan taraf suçluyu affettiğinde
onu mükâfatlandırmak Allah'a aittir. (eş-Şûra, 42/40) Bu
affı yapan mümin mağdur olmasına rağmen böyle bir
affi yapmasının takvâ*ya daha yakın olduğunu Cenâb-ı
Hakk'ın şu mesajlarından bilmektedir:

"Onu bağışlamanız takvâya
daha yakındır. " (el-Bakara, 3/237) Böylece affetmek
İslâm kardeşliğinin bir gereği olduğu gibi müslümanlar
arasında da minnet duygusunun gelişmesine ve müminlerin
birbirlerine şükran duygularıyla yaklaşmalarına zemin
hazırlayacaktır. Nitekim insanı cezalandırmaya yetkili
ve hak sahibi olmasına rağmen af yolunu tercih eden kişi
daima toplum tarafından takdirle
karşılanmıştır. Bu da İslâm ahlâkının
bir tezahürüdür. Suçluyu affetmek asla adâletsizlik değildir.
Zira Cenâb-ı Hakk küfür ve şirkin dışında
kalan her hata ve günahı dilediği takdirde
affedebileceğini ifade buyurmaktadır:

"Allah kendisine ortak koşulmasını
mağfiret etmez. Ancak ondan başkasını dilediği
kimseler için mağfiret eder." (en-Nisa, 4/48)

Buna karşılık Allah'a karşı
isyan ve İslâmî emirlerin çiğnenmesinde uygulanacak hadlerin
kadı tarafından kesin olarak karara bağlanmasıyla
devletin affetme yetkisi ortadan kalkar. Ancak delillerin ve suç unsurlarının
tesbitinde eksiklik söz konusu olursa devletin cezayı düşürmesi
mümkündür. Mağdurun olmadığı ve bir mağdur
tarafından açılmamış davalarda ve hadlerin
uygulanmasında af kesinlikle mümkün değildir.
Hırsızlık ve zina iftirası gibi durumlarda mağdur
doğrudan doğruya kendisi af yetkisini kullanarak suçluyu
affedebilir. Dava açılmadan önce böyle bir af söz konusu olursa
ceza düşer. Böyle durumlarda gerçekleşen af suçun işlenmiş
olması halinde sadece dünyevî cezası affedilmiş olur.
Ahirette ise hesabı Allah'a aittir. Hırsızlık gibi suçlarda
mahkeme bir hüküm vermiş ise mağdur affetse bile infâzın
durdurulması söz konusu değildir. Böyle durumlarda ceza
uygulanır.

İslâm'da kul hakkının daha çok olduğu
kısaslarda cezanın düşmesinin prensip olarak kabul
edilmesi davada kul hakkının ağır
bastığı zaman mümkündür .

"...Öldüren, ölünün velisi tarafından
affedilirse, örfe uymak ve diyeti güzellikle ona ödemek gerekir. Bu,
Rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir..." (el-Bakara,
2/178)

"Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa
kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da
kısas vardır. Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun
günahlarının affına bir sebeptir. Kim Allah'ın
indirdiği hükümlerle hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta
kendileridir. " (el-Mâide, 5/45) ayetleri mağdurun affetme imkânı
ve yetkisinin olduğunu göstermektedir. Bu gibi durumlarda af kul
hakkı olduğu için suçluyu mağdur veya velisinin
affetmesine ve kısasın uygulanmamasına rağmen devlet
suçluyu ta'zir etme hakkına sahiptir. Ancak mağdurun ölmesi
halinde onun veli ve yakın akrabaları bu kısasta
yetkilerini kullanma hakkına sahiptirler. Mağdurun velisi veya
varisleri suçluyu affedebilirler. Ancak böyle bir affın
yapılabilmesi için akıl ve bülûğ şart
koşulmuştur. Yani affedecek kimsenin âkil ve baliğ
olması gerekir. Bazen diyet* veya mal
karşılığında suçlu affedilebilir. Bu da aslında
af olmaktan çok sulh* kapsamına girer.

Kamu hakkının söz konusu olduğu ve
kamuya karşı işlenmiş bulunan suçlarda devlet affetme
yetkisine sahiptir. Kul hakkının çiğnendiği
durumlarda ise affetme yetkisi öncelikle mağdurundur. Her iki
durumda yani hem kamu hakkının hem kul hakkının
birlikte ihlâl edildiği bir suçun işlenmesi halinde ise, bir
tarafın affetmesiyle diğer tarafın hakkı düşmez.
Affetmeyen taraf cezanın uygulanmasını isteyebilir.

Ahmed AĞIRAKÇA


Konular