Şamil | Kategoriler | Konular

Adıl yönetıcı

ÂDİL YÖNETİCİ

Adalet sahibi, adaletin hükmünü yerine getiren,
yönetimin hangi kademesinde olursa olsun, yönetimindekileri adalet sınırları
içinde sevk ve idare eden, her türlü hak ve ödevlerini insaf
ölçülerine uygun bir tarzda tatbik eden, kısacası; adalet
sıfatı ile nitelenmeyi hak eden yönetici.

Âdil yönetici; Kur'an ve hadîslerde ifade edildiği
gibi, kanun karşısında bütün vatandaşların
eşit muamele görmesini sağlar. Vatandaşlara farklı
muamele etmez. Cenâb-ı Allah, Hz. Dâvud (a.s.)'a şöyle hitab
eder:

"Ey Dâvud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık.
O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet. Hevâ ve hevesine
uyma, yoksa bu seni, Allah'ın yolundan saptırır.
Doğrusu, Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına
karşılık çetin bir azap vardır." (Sâd, 38/28)

Cenâb-ı Allah'ın Resulü Muhammed (s.a.s.)'e
hitâbı da şöyledir:

"Emr olunduğun gibi dosdoğru ol;
onların heveslerine uyma ve şöyle de: Allah'ın
indirdiği Kitâb'a* inandım ve aranızda adaletle hükmetmekle
emr olundum." (eş-Şûra, 42/15)

Mevdûdî der ki: "Ben, tarafsız bir
şekilde, adalet müessesesini yeryüzüne yerleştirmeye memur
oldum. Benim işim, bir kimse hakkında, herhangi bir meselede
taraf tutmak, yahut herhangi bir sebeple başka bir şahsın
aleyhinde hüküm vermek değildir. Benim nazarımda bütün
insanlar eşittir. Adalet ve insafın gereği de budur.
Haklı olan, ne olursa olsun haklıdır. Haksız olan da,
kim olursa olsun mutlaka haksızdır. Benim dinimde, hak ve adalet
hususunda kimsenin imtiyazı olamaz. Bizden olsa da olmasa da..."
(Mevdûdî, Hilafet ve Saltanat, Terc. Prof. Ali Genceli, İstanbul
1980, 68).

Çünkü Rabbimiz biz inananlara:

"Ey inananlar! Allah için adaleti ayakta tutup
gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz, sizi
adaletsizliğe sürüklemesin, adil olun; bu, Allah'a karşı
gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'tan
sakının, doğrusu Allah, işlediklerinizden
haberdardır. " (el-Mâide, 5/8) buyurur.

Âdil yönetici nazarında, bütün vatandaşlar;
renk, soy-sop, dil, memleket ve ülke farkı olmaksızın,
hukuk bakımından birbirine eşittir. Herhangi bir ferdin,
bir zümrenin, bir sınıfın; herhangi bir soyun veya
hanedanın, her ne suretle olursa olsun, hiçbir şekilde
imtiyazı, farklı durumu yoktur. Kişisel özellikleri ve
nitelikleri bakımından da bir kimse, hukuk
karşısında, başkasından alt veya üst durumunda
olamaz. Allah:

"Ey iman edenler! Biz sizleri bir erkekle bir dişiden
yarattık, tanışasınız diye sizi kabilelere ve
oymaklara ayırdık. Şüphesiz ki sizin Allah'a göre en
makbul olanınız, Allah'tan en çok sakınanızdır.
Allah bilendir, haberdardır." buyurur. (el-Hucurât, 49/13)

Âdil bir yönetici olarak Resulullah (s.a.s.) da hayatı
boyunca bu prensipten taviz vermemiştir. Nitekim günün birinde,
Mahzumoğulları kabilesinden, hırsızlık eden
kadına ceza verilmemesi için, Kureyşliler Peygamber (s.a.s.)'e
Üsâme b. Zeyd'i aracı olarak gönderirler. Üsâme, ricasını
dile getirince, Resulullah (s.a.s.):

"Allah'ın hadleri*nden (ceza) birisinin
terkedilmesine aracı mı oluyorsun" dedi. Ve ayağa
kalkarak şöyle hitab etti:

"Sizden öncekilerin helâk olmalarının
sebebi, aralarından soylu, kuvvetli kimseler çaldıklarında,
onlara ceza uygulamamaları, zayıf biri çaldığında
ise ona hemen haddi uygulamalarıydı. Allah'a yemin ederim ki,
Muhammed'in kızı Fâtıma çalmış olsaydı
elini keserdim " (Buhârî, Hudûd 12: Müslim, Hudûd, 8-9).

Yine hayatının sonlarına doğru
Resulullah (s.a.s.) bir toplantıda:

"Ey insanlar! Sizlerin benim üzerimde hakları*nız
olabilir. Eğer ben bir kimsenin sırtına kırbaçla
vurdumsa, o da gelsin benim sırtımda kısas* yapsın.
Eğer ben bir kimsenin itibarını kıracak bir harekette
bulundumsa işte benim itibarım, intikamını alsın.
Eğer ben bir kimsenin malını aldımsa, işte benim
malım, gelsin alsın ve onun üzerinde sıkı
pazarlık etmekten korkmasın. Çünkü pazarlık âdetim değildir.
Belki benim için en aziz olan, bende hakkı olup da hakkını
alan yahut beni affeden kimsedir. Bu suretle ben Rabbimin huzuruna müsterih
olarak çıkarım." Bir adam kalktı Peygamber'in
kendisinden bir miktar ödünç para aldığını söyledi.
Derhal bu para kendisine verildi. (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, 241)

İslâm dininde âdil yönetici; Allah'a inanır,
yaptıklarından veya yapmakla mükellef olduklarından,
öncelikle Allah'a karşı sorumlu olduğunun bilincindedir.
Rabbi ile karşılaşacağına ve dünyada iken yaptıklarından
sorguya çekileceğine iman eder, kötü akibetten sakınır.
Resulullah'ın:

"Her biriniz birer çobansınız ve yönetiminizde
bulunanlardan sorumlusunuz. İmam (devlet reisi) çobandır ve yönettiği
kimselerden sorumludur. Erkek evinin çobanıdır ve eli
altındakilerden sorumludur. Kadın, kocasının evinin
çobanı (muhafızı)dır ve ondan sorumludur. Hizmetçi,
efendisine ait malın çobanıdır ve ondan sorumludur. "
(Buhârî, Cuma, 44; Ahmed b. Hanbel, II, 108) sözünü aklından çıkarmaz.

O halde; Müslümanların, Allah'a imanı
olmayan, kalbinde Allah korkusu duymayan bir kimseyi devlet
başkanlığı gibi bir mevkiye getirmeleri emanet*e
ihanet olur. Kur'an-ı Mübîn'de şöyle buyrulmaktadır:

"Hiç şüphesiz ki Allah size, emanetleri
ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman
adaletle hükmetmenizi emreder." (en-Nisa, 4/58)

Burada Müslümanlar,
İsrailoğullarının * düştüğü hatalara düşmemeleri
için uyarılıyorlar. Onların düştükleri en büyük
hata, dejenere oluşları sürecinde yetkiyi hep beceriksiz, ehil
olmayanlara vermeleriydi. Sorumluluk isteyen dinî ve siyasî liderlikleri,
ehil olmayan, ahlâksız, şerefsiz ve adaletsiz kişilere
vermeye başlamaları sonucu, tüm toplum yapısı
çöktü. Müslümanlara bu konuda dikkatli olmaları ve sorumluluk
isteyen yetkileri ehil, sorumluluğunun idrakinde ve ahlâklı
kişilere vermeleri emrediliyor. (Mevdûdî, "Tefhîm", I,
329)

Âdil yöneticinin Allah katında üstün bir
derecesi, kullar arasında da saygıdeğer bir makamı
vardır. Rasûlullah (s.a.s.):

"Kıyamet günü, insanların Allah'a en
sevgilisi ve meclis bakımından en yakını adil imam (devlet
reisi), Allah'ın en sevmediği ve meclis bakımından en
uzağı zalim imamdır." buyurur. (Tirmizî, Ahkâm, 4)

Başka bir hadiste "Üç sınıf insan
vardır ki, duası Allah katında reddolunmaz: Âdil devlet
reisi, iftar edinceye kadar oruçlu ve mazlumun duasıdır."
der. (İbn Mâce, Oruç, 48)

Diğer bir rivayette, Allah elçisi; adil
yöneticiye itaati şöyle dile getirir:

"Her kim bana itaat ederse, şüphesiz Allah'a
itaat etmiş olur ve her kim bana isyan ederse, Allah'a isyan
etmiş olur. Her kim imama (devlet reisi) itaat ederse şüphesiz
bana itaat etmiş olur ve her kim imama isyan ederse bana isyan
etmiş olur. " (Buhârî, Ahkâm. I; İbn Mâce, Cihad, 39)

Bu hadisten, devlet reisine ne kadar önem verildiği,
âdetâ ona itaatın Allah'a itaat, ona isyanın da Allah'a isyan
demek olduğu anlaşılmaktadır. Rabbimiz, ezelî Kelâm'ında;
kendisine ve Resulüne itaattan sonra mümin yöneticiye itaatı
emrediyor:

"Ey inananlar! Allah'a itaat edin, Peygamber'e ve
sizden olan buyruk sahiplerine (yöneticilere) itaat edin. Eğer bir
şeyde anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahiret
gününe inanıyorsanız- onun çözümünü Allah'a ve
Peygamber'e bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle
daha güzeldir." (en-Nisa, 4/59)

Ancak bir Müslüman, her şeyden önce Allah'ın
kuludur, diğer bütün özellikleri bu niteliğinden sonra gelir.
Bu nedenle bir fert veya toplum olarak bütün müslümanlar, öncelikle
Allah'a bağlıdırlar, diğer tüm bağlar, bu
bağa boyun eğmek zorundadır. Çünkü tüm insanlar Allah'a
verdikleri söze sadık kalmak zorundadırlar. Başka birine
bağlılık ve itaat ancak Allah'a itaatı
engellemeyecekse kabul edilir. (Mevdûdî, Tefhim, I, 329)

Yukarda geçen ayetten de anlaşılacağı
gibi, inananları yönetecek kimsenin adil sayılabilmesi için,
onun müminlerden olması şarttır. Aksi halde müminlerin
isteyerek ona itaat etmeleri söz konusu değildir.

Meselâ:

Hasan-ı Basrî, Ömer ibn Abdülaziz'e yazdığı
mektubunda, adil yöneticinin niteliklerini şöyle sıralar:

"Ey müminlerin emîri! Bil ki Allah, adil imamı;
haktan her sapanı düzeltici, her zalimi doğrultucu, her
bozuğu islâh edici, her zayıfa güç, her mazluma hakkını
veren ve her şaşkına sığınak
kılmıştır.

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; develerine karşı
şefkatli bir çoban ve onlara en iyi otlağı arayan bir dost
gibidir. Onları tehlikeli otlaklardan uzaklaştırır,
yırtıcı hayvanlardan korur, sıcak ve soğuğun
eziyetinden muhafaza eder.

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; çocuklarına
karşı şefkatli bir baba gibidir. Küçükken onlar için
didinir, büyüdüklerinde eğitimleriyle uğraşır,
hayatta iken onlar için kazanır, ölümünden sonrasına da
onlar için mal biriktirir.

Ey müminlerin emîri! Ädil imam; çocuğuna
karşı merhametli, yufka yürekli bir ana gibidir. Onu meşakkatle
taşır, meşakkatle doğurur. Çocukken terbiye eder.
Uyandığında o da uyanır, huzuru ile huzur bulur.
Emzirir sonra sütten keser. Sağlığına sevinir,
şikâyetinden kederlenir.

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; yetimlerin
vâsisidir, miskinlerin koruyucusudur. Küçükleri terbiye eder,
büyüklerinin geçimini sağlar.

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; organlar içinde
kalp gibidir. Onun sağlıklı olmasıyla diğer
organlar sıhhat bulur, bozulmasıyla da bozulur.

Ey müminlerin emîri! Âdil imam; kullarla Allah arasında
köprüdür. Allah kelâmını işitir ve onlara dinletir,
Allah'ın emirlerini gözetler ve onlara gösterir, Allah'a boyun eğer
onlara da boyun eğdirir. Ey müminlerin emîri! Allah'ın sana
emanet ettiği mülkte; efendisi kendisine güvenip muhafaza etsin
diye emanet ettiği malını heba eden, ev halkını
dağıtıp perişan eden, onları fakirleştiren köle
gibi olma!

Ey müminlerin emîri! Bil ki, Allah, yasakları;
insanları ahlâksızlıklardan, kötülüklerden sakındırmak
için indirmiştir. Onları, uygulamakla görevli olan çiğnerse
durum nasıl olur?

Şüphesiz Allah, "kısas"ı,
kulları için bir hayat olarak indirmiştir. Onlara
kısası uygulayacak olan, onları öldürürse nice olur?

Ey müminlerin emîri! Ölümü ve ölümden sonraki
hayatı, ölüm anında taraftarlarının ve ona
karşı yardımcılarının
azlığını düşün. Onun için ve ondan sonraki
büyük korku günü için azık edin.

Bil ki ey müminlerin emîri! Şu anda
bulunduğun meskeninden başka bir meskenin var, orada ikametin
çok uzun sürecektir. Sevdiklerin senden ayrılacaklar ve seni onun
dibinde yapayalnız bırakacaklar. O halde, kişinin;
kardeşinden, ana-babasından, eşinden ve çocuklarından
kaçacağı o gün için sana yarayacak azık edin.

Ey müminlerin emîri! Düşün, kabirdekilerin,
diriltilip dışarı atıldığı, kalblerde
ve gönüllerde olanların ortaya konduğu günü, ki o gün tüm
sırlar açığa çıkarılmış ve kitap
"küçükbüyük" hiçbir şeyi bırakmadan
kapsamıştır.

Bugünkü kudretine değil yarınki kudretine
bak! O gün sen ölüm kemendiyle esir edilmiş olarak, yüzlerin
"Hayy ve Kayyûm " olan Allah'a boyun eğdiği bir
sırada, melekler, nebîler ve resullerden müteşekkil bir
topluluğun arasında bulundurulacaksın.

Ey müminlerin emîri! Bu öğüdümle her ne kadar
benden önceki akıl sahiplerinin ulaştığı
dereceye ulaşamazsam da hiçbir nasihati esirgemedim. Bu mektubumu;
sevdiği kimseyi sağlığına kavuşturmak
istediği için ona acı ilâçlar içiren bir doktor telâkki et.
Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerine olsun ey
müminlerin emîri!" (Muhammed İbn Abdü Rabbihi, el
Ikdü'l-Ferîd, I-, 25)

Halid ERBOCA


Konular