Şamil | Kategoriler | Konular

Abıd

ÂBİD

İbâdete düşkün, çok ibâdet eden kimse.
Çoğulu ubbâd, âbidîn ve âbidûn'dir.

Kur'ân'da tekil ve çoğul hâliyle, toplam oniki
yerde geçer. Bir âyet-i kerime şöyledir: "Ey Muhammed,
Allah'a tevbe eden, ibâdete düşkün (âbidleri), ona hamdeden, onun,
yolunda (dinini yaymak için seyahat eden)... Müminleri müjdele!"
(et-Tevbe,9/112). Âbid kelimesi hadis-i şeriflerde de "ibâdete
düşkün" anlamını ifâde eder. Ancak hadislerde
ilimsiz ibâdet düşkünlüğü ile ahlâkî olgunluğa
ulaşmamış bir âbidliğin değerinin
olmadığı anlatılır: "Âlim kişinin, (âlim
olmayan) âbid üzerine üstünlüğü, ayın yıldızlara
olan üstünlüğü gibidir. Ya da benim, sahâbilerimden en aşağı
seviyede bulunana üstünlüğüm gibidir." (Ebû Dâvud,
İlim, I; Tirmizî, İlim, 19; İbn Mâce, Mukaddime, 39;
İbn Hanbel, V, 196) "Cömerd fakat câhil olan kişi, âbid
fakat cimri olan kimseye nazaran Allah nezdinde daha makbûldur. " (Tirmizi,
Birr, 40).

Hz. Peygamber ve hulefâ-i râşidin* devrinden
sonra İslâm devletinin sınırlarının
genişleyerek müslümanların büyük bir servete sahip olması,
devlet idarecileriyle halkın zenginlerinden bir
kısmının dünya malına fazlaca rağbet etmeleri,
samimi müslümanların tepkisini doğurdu. Hz. Peygamber ve ashâbının
sade ve gösterişsiz, yaşantısına özlem duyan bazı
insanlar, dünyaya değer vermeden, halkın arasından
uzaklaşarak kendilerini Hakk'a ibâdete verdiler. Halkın büyük
bir bölümünün lüks ve refah peşinde koştuğu bir dönemde
böyle bir hayatı tercih ederek kendilerini ibâdete verenlere bir
ayrıcalık olmak üzere "âbid", "zâhid" *
ve "nâsik" gibi adlar verildi. İlk Âbidler diyebileceğimiz
bu kişilerin çoğu, ilim ve amelle meşgul kimselerdi.
Şu kadar var ki, âbid kelimesi tasavvuf literatüründe pek kullanılmamış
ve tasavvuf lügatlerine girmemiştir. Tasavvufta âbid yerine daha
çok ârif ve âşık terimleri benimsenmiştir. İlk
mutasavvıflardan Bâyezid-i Bistâmî "Abîd hâl ile ibâdet
eden, vâsıl-ârif ise içinde bulunduğu hâl ibâdet olan
kimsedir" der. (Sülemî, Tabakâtu's-Sûfiyye, Kahire 1986, s. 69).
İbnu'l-Cellâ, "Zâhid; övme ve yerme, nazarında eşit
olana, âbid; farzları ilk vaktinde kılana, muvahhid; her
şeyi Allah'tan bilene denir" diyerek âbid, zâhid ve muvahhid
arasındaki nüansı ifâde etmektedir.

M. Kâmil YILMAZ


Konular