Şamil | Kategoriler | Konular

Zikir

ZİKİR

Anma, anımsama, ezberleme, hatırlama. Söylenmesi
tavsiye edilen hamd, sena ve dua için kullanılan sözler. Bazı
alimler zikri, insana sevap kazandıran her türlü hareket olarak
tarif etmişlerdir.

Zikir, daha çok tasavvufi anlamda kullanılır.
Tasavvufta da, Allah'ın yüceliğini dile getirmek ve manevî
yetkinliğe ulaşmak amacıyla belli bir söz ya da cümleyi
yinelemektir. Yüce Allah'ın bilinen güzel isimleri ve tevhid
kelimesi (Lâ ilâhe illallah) ile yapılır.

Zikir, "zekere" fiilinin masdarıdır.
Aslı "zikr"dir. Türkçe'de zikir diye kullanılır.
Zükr kelimesi ile aynı anlamdadır. Çoğulu ezkâr ve
zükûr olarak gelir. Zikrâ kelimesi de, zikr'in mübalağası
olup çok zikretmek demektir.

Zikir, aynı kökten gelen kelimelerle birlikte,
Kur'ân'da üç yüz'e yakın yerde geçmektedir.

Yüce Allah Kur'ân'ın çeşitli âyetlerinde
Allah'ı zikretmeyi emretmiştir. Bu âyetlerden birinin meâli
şöyledir: "Öyle ise beni anın ki, ben de sizi anayım.
Bana şükredin, nankörlük etmeyin" (el-Bakara, 2/152).

Yüce Allah bu âyette zikir ile şükrü bir arada
anmıştır. Zikir de şükür gibi üç çeşittir.
Bunlar, dil, kalb ve beden ile yapılan zikirlerdir. Dil ile zikir, Yüce
Allah'ı güzel isimleri ile anmak, O'na hamdetmek, tesbihte bulunmak,
Kur'ân'ı okumak ve dua etmektir. Bu çeşit zikri dile getiren
birçok âyet vardır. Bu âyetlerden bazılarının meâli
şöyledir:

"İşte bu (Kur'ân) da, bizim indirdiğimiz
bir zilkirdir (öğültür). Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?"
(el-Enbiyâ, 21/50).

Kalb ile zikir de, Yüce Allah'ı gönülden anmaktır.
Bu bir nevi tefekkürdür. (bk. "Tefekkür mad.")

Beden ile zikir ise, vücudun bütün organlarının
Allah'ın emirlerini yerine getirmeleri ve yasaklarından
sakınmaları ile olur. Bu da kişinin kendi vücudunun
organlarını Allah'ın yolunda bulundurması ile mümkündür
(el-İsfahânî, el-Müfredât, İstanbul,1986 259 vd.,; Mehmet
Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü,
İstanbul 1971, 659).

Yukarıda meâli sunulan âyette geçen, "Siz
beni anın ki ben de sizi anayım" ifadesi, alimler
tarafından çeşitli manalar için yorumlanmıştır.
Bu yorumların şöyle özetlenmesi mümkündür:

"Siz beni ibâdet ve itâatla zikredin ki, ben de
sizi rahmetimle zikredeyim. Beni dua ederek zikredin, ben de sizin dualarınızı
kabul edeyim. Benim verdiğim nimetleri hamd ve senâ ile zikredin,
ben de size nimetlerimi artırayım. Siz beni dünyada zikredin,
ben de sizi ahirette zikredeyim... Beni, varlık ve refah içinde olduğunuzda
zikredin ki, ben de sizi belâ, musibet ve sıkıntılarınız
zamanında zikredeyim... Beni, benim yolumda cihâd ederek zikredin ki,
ben de sizi hidâyetimle zikredeyim. Beni sıdk, samimiyet ve ihlas
ile zikredin, ben de sizi sıkıntılardan kurtarmak ve bilgi
ile ihtisasınızı artırmakla zikredeyim. Beni Rabbiniz
olarak bilip kulluğunuzla zikredin ki, ben de sizi sevdiğim
kullarımdan kabul edip sonunda bağışlamakla zikredeyim"
(er-Râzî, Mefâtihu'l-Gayb, Mısır 1937, IV,143 vd).

Zikrin önemini bildiren ve zikir hakkında emir ve
tavsiyelerde bulunan diğer bazı âyetlerin meâli şöyledir:

"Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine
yatarken Allah'ı zikrederler (anarlar). Göklerin ve yerin yaratılışı
üzerinde düşünürler: "Rabb'imiz (derler), bunu boş yere
yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!..."
(Alu İmrân, 3/191).

"Onlar ki, inanmışlardır ve
kalbleri Allah'ı zikretmekle (anmakla) yatışır.
İyi bilin ki ancak Allah'ı zikretmek (anmak)la kalbler
yatışır" (er-Ra'd, 13/28).

Âllah'ın emrine uyan müslüman erkekler ve
müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, tâata
devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, sabreden erkekler
ve sabreden kadınlar, mütevâzi erkekler ve mütevâzi kadınlar,
sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler
ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve
ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden
erkekler ve zikreden kadınlar; işte Allah, bunlar için bir mağrifet
ve büyük mükâfat hazırlamıştır" (el-Ahzâb,
33/35).

"Ey inananlar, Allah'ı çokça zikredin ve
O'nu sabah akşam tesbih edin" (el-Ahzâb, 33/41, 42).

Meâlleri verilen âyetlerde görüldüğü gibi,
Yüce Allah zikir ehli olan kadın ve erkekleri, müslüman, mü'min,
tâat ehli, doğru, sabırlı, oruç tutan, hayır ve
sevap ehli, iffetli ve namuslu kişilerle beraber
anmıştır.

Hz. Muhammed (s.a.s) de, "Zikrin en faziletlisi, Lâ
ilâhe illallah ve duanın en faziletlisi de elhamdu
lillah'dır" (İbn Mâce, Edeb, 25) diyerek, tevhid kelimesi
ile zikirde bulunmanın islâm dinindeki önemini ifade etmiştir.
Bilindiği gibi zikirde esas unsur, diğer varlıkları
unutarak, hatta yok sayarak Allah'ı anmaktır. Onun için Allah'ın
varlığını ve birliğini ifade eden tevhid
kelimesi, en güzel zikir olarak kabul edilmiştir. Tevhid kelimesi
bir bütün halinde, "La ilâhe illallâh
Muhammedürrasûlüllah" şeklindedir. Zikirde söylenen la
ilâhe illallah, tevhid kelimesinin ilk yarısıdır. O da iki
kısmıdır. Birinci kısmı, cümlenin ilk yarısı
olan "La ilâhe"dir. Manası, "hiç bir ilâh
yoktur" demektir. Bu olumsuz kısma "nefy" adı
verilir. İkinci kısmı ise, "illallah"dır.
Manası,"ancak Allah vardır" demektir. Bu
kısmın adı ise, "isbat"tır. Tevhidin bu
kısmına tehlil de denir (Necmüddin Kübra, Tasavvufi Hayat,
trc. Mustafa Kara, İstanbul 1980, 59 vd).

Tasâvvuf ehline göre, Hz. Muhammed (s.a.s) dört
halifeye ayrı ayrı zikri öğretip tavsiye etmiştir.
Hz. Ebu Bekir (r.a)'a hafî (gizli) zikri, Hz. Ömer ve Hz. Ali'ye'cehrî
(sesli) zikri ve Hz. Osman'a da kalbî zikri öğretmiştir
(Mehmet Ali Aynî, Tasavvuf Tarihi, 1340,198 vd). Ancak sahih hadis
kaynaklarında böyle bir rivayet bulunmamaktadır.

Tasavvufî tarikatların kendilerine göre değişik
zikir çeşitleri ve usûlleri vardır (Bu hususta geniş
bilgi için bk. Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul
1985, 200 vd).

Hz. Muhammed (s.a.s) başka bir hadiste de zikir
hakkında şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar bir araya gelip Allah'ı
zikrettikleri zaman, melekler onları kuşatır, rahmet
onları kaplar ve Allah onları kendisine yakın olan
kişilerden kaydeder. "

Ebu Hüreyre (r.a) bir gün çarşıya gider ve
oradakilere şöyle seslenir: "Hz. Muhammed (s.a.s)'in mirası
camide taksim edildiği halde, siz buralardasınız!.."
Çarşıdaki insanlar hemen camiye giderler. Fakat miras diye bir
şey göremezler. Ebu Hüreyre'ye gidip şöyle söylerler:
"Yâ Ebu Hüreyre, camide taksim edilen herhangi bir miras
görmedik." Ebu Hüreyre onlara; "Neyi gördünüz?" diye
sorar. Onlar; "Allah'ı zikreden ve Kur'ân okuyan insanları
gördük" derler. O zaman Ebû Hüreyre "İşte
peygamberin mirası odur" der (el-Gazzalî, el-İhyâ, Beyrut
t.y., I, 296).

Hz. Muhammed (s.a.s)'in zikrin fazileti ve onun çeşitli
günahların affına vesile olduğuna dair söylemiş
olduğu daha hayli hadisler vardır (bk. Muhammed b. Allan,
Delilu'l-Fâlihîn, Mısır 1971, IV, 210 vd.).

Meâl ve açıklamaları sunulan bütün bu
ayet ve hadislerden anlaşıldığı gibi zikir,
insanı Allah'ın dışındaki varlıkların
her türlü kötülüklerinin tesirinden muhafaza eder, Allah'a bağlılığını
sağlar ve her nevi tevhidi muhafaza eder. Bununla beraber,
insanın gönlüne huzur verir, dünya ve ahiretin mutluluğuna
kavuşturur.

Nureddin TURGAY


Konular