Şamil | Kategoriler | Konular

Zeval vakti

ZEVAL VAKTİ

Güneşin gökyüzünün ortasından
batıya doğru hareket etme zamanı. "Zâle"
fiilinden mastar olup anlamı; yer değiştirmek,
ayrılmak, yok olmak, güneş batıya meyletmek, güneş
tam tepe noktaya gelmek gitmek.

Zeval sözcüğü öğle namazının
vaktini belirlemede bir fıkıh terimi olarak kullanılır.
Çünkü öğle vakti, güneşin gökyüzünde çıktığı
en yüksek noktadan batıya doğru meyletmesiyle başlar ve
herşeyin gölgesinin bir misli uzamasına kadar devam eder.
Cisimlerin, güneş tam tepe noktada iken yere düşen gölgesi
bunun dışındadır. Bu gölgeye "fey'-i zeval"
denir. Öğlenin bu ilk vaktine "asr-ı evvel" denir. Bu,
Ebû Yûsuf, İmam Muhammed, Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b.
Hanbel'in görüşüdür. Ebû Hanîfe'ye göre ise, öğlenin
vakti, fey-i zevâl dışında, cisimlerin gölgesi iki misli
uzayıncaya kadar devam eder. Bununla öğle namazı vakti çıkmış,
ikindi namazı vakti girmiş olur. Buna da "asr-ı sânî"
denir. Cisimlerin gölgesinin mislini hesaplamada zeval vaktinde bu
cisimlerin sahip oldukları gölge, uzunluğa itibar etmede uzayan
gölgeye eklenir.

Öğle namazı vaktinin
başlangıcı, güneşin tepe noktasından batıya
yönelmesidir. Delil şu âyettir: "Güneşin batıya
kaymasından, gecenin karanlığına kadar geçen süre
içinde namazları kıl, sabah namazını da eda et.
Çünkü sabah namazında melekler hazır bulunur" (el-İsrâ',
17/78).

Öğle namazı vakti zeval'l-e
başladığına göre zeval süresinin belirlenmesi
gerekir. Çünkü tam zeval vaktinde ne kazaya kalmış farz namaz,
ne vitir gibi vacip bir namaz, ne de cenaze namazı
kılınır. Daha önce okunmuş bir secde âyetinden dolayı
tilâvet secdesi de yapılamaz. Aksi halde bunların iâdeleri
gerekir. Diğer yandan zeval vaktinde nâfile namaz da kılınamaz.
Ancak kılınacak olursa, mekruh olmakla birlikte geçerli olur ve
iadesi gerekmez. Çünkü bu mekruhluk, nafile namazların
sıhhatine engel olmaz. Bununla birlikte güneş doğarken,
batarken ve tam tepe noktasında iken kılınmakta olan bir
nafile namazı bozup, kerâhet vakti çıktıktan sonra kaza
etmek daha faziletlidir. Bu üç vakitle ilgili yasaklama, güneşe
tapanlara benzememek içindir.

Zeval vaktinin süresine gelince; İslâm'da gün
"şer'î" ve "örfi" diye ikiye ayrılır.
"şer'î gün"; ikinci fecirden güneşin batmasına
kadar olan süredir. "Örfi gün" ise güneşin
doğuşu ile batışı arasındaki süredir.
Günün süresindeki bu görüş ayrılığı zeval
vaktinin süresinde de farklı sonuca yol açmıştır.
Birinci görüşe göre, bu konuda örfi gün geçerli olup tam zeval
vaktine "istiva vakti " denir.Bu güneşin her kesin tam
başı üzerinde olduğu veya o hiizaya geldiği
andır. İşte kerahet zamanı da yalnız bu andan
ibarettir. İkinci görüşe göre; bu konuda "şer'î
gün" geçerlidir. Şer'î günde "istivâ" vakti,
zeval vaktinden biraz önce belirli hale gelir. Bu durumda kerâhet vakti
de, bu istivâ vaktinden önce, zeval vaktine kadar olan süreden
ibarettir.

Meselâ; ocak ayının ilk günü, ikinci
fecirle güneşin batması arasındaki şer'î günün
süresi 11 saat 10 dakika olmuş olur. Buradaki örfi gün de 9 saat
25 dakikadır. Bu durumda şer'î günün yarısı, yani
istiva zamanı fecirden 5 saat 35 dakika sonra olup, güneşin
doğmasından 3 saat 50 dakika sonraya rastlamış olur.
Bu yüzden şer'î günün yarısı, zeval vaktinden 52 dakika
önce olmuş olur. İşte bu 52 dakikalık süre bir
kerâhet zamanıdır. Harzem fakihlerinin görüşü bu
şekildedir.

Zeval vaktinde namaz kılma yasağı
şu hadise dayanır. Ukbe b. Âmir el-Cühenî (r.a) şöyle
demiştir: "Üç vakit vardır ki, Rasûlüllah (s.a.s) bize,
bu vakitlerde namaz kılmamızı ve ölülerimizi defnetmemizi
yasakladı: Güneş doğduğu zaman yükselinceye kadar,
güneş tepe noktasına geldiği zaman zevaline kadar, güneş
batmaya meylettiği zaman" (Müslim, Müsâfirîn, 293; Ebû
Dâvud, 51; Tirmizî, Cenâiz, 41, Mevâkît, 31, 34, Cenâiz, 89;
İbn Mâce, Cenâiz, 30; Dârimî, Salât, 142; Ahmed b. Hanbel,
IV,152; bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali,
İstanbul 1991, 206, 207, 232-234).

Hamdi DÖNDÜREN


Konular