Şamil | Kategoriler | Konular

Zayıf hadis

ZAYIF HADİS

Sahih ve Hasen hadiste bulunması gereken
şartları taşımayan hadis. Bu şartlar; 1)
kesintisiz bir sened, 2) râvîlerin adaleti (doğruluğu), 3) râvîlerin
zabt (ehliyet) sahibi olup çok yanılan ve gâfil olmaması, 4)
meçhul olmaması, 5) hadisin şaz olmaması, 6) muallel
olmamasıdır. Sayılan bu şartlardan bir kısmı
ya da tamamını ihtiva etmeyen hadis, zayıf ismini alır
ve şartlar eksildiği ölçüde hadisin zayıflığı
da artar. Bu sebeple zayıf hadislerin derecelendirmesi ve taksimi
yapılmıştır. İbnu's-Salah ve Irâkî'nin 42,
İbn Hıbban'ın 50, el-Münâvî'nin, mümkün olması
itibariyle 81, aklen 129'a, (hatta bazılarınca 510'a) çıkarılan
bu taksimler aslında pratik olmaktan çok teoriktir. Bunlardan belli
bir muhtevâyı ifâde edecek şekilde özel isimle anılanlar
15 tanedir: Mürsel * (senedinde sahâbî râvînin ismi zikredilmeyen
hadis) Munkatı' * (senedinde bir râvî hiç zikredilmeyen ya da
mübhem olarak zikredilen hadis), Mu'dal * (senedinden ardarda iki veya
daha fazla râvî düşen hadis), Muallak * Zsenedin baş
tarafından bir veya birkaç râvî ya da tamamının ismini
kaldırarak rivâyet edilen hadis), Müdelles * (tedlis ile rivâyet
edilen hadis), Şaz* (makbul bir râvînin kendinden daha makbul bir
râvîve muhalif olarak rivâyet ettiği hadis), Muzdarib* (farklı
rivayetleri bulunduğu halde birini diğerine tercih etme imkânı
bulunmayan hadis), Musahhaf * (harflerin şekli aynı
kalmasına rağmen noktalama hatası bulunan hadis), Muharref
* (hareke ha' tası bulunan hadis), Maklub * (seneddeki bir râvînin
isim ve nesebinin veya metindeki kelimelerin takdim tehir edilmesi ya da
biri birinin yerine konulması suretiyle rivâyet edilen hadis),
Müdrec * (sened veya metine hadisle ilgili olmayan bir ilavenin yapılmasıyla
rivâyet edilen hadis), Muallel * (dış görünüşü
itibariyle kusursuz zannedilen, gerçekte sıhhatini zedeleyen bir
kusuru mevcut olan hadis), Münker * (zayıf râvînin sika râvîye
muhalif olarak rivayet ettiği hadis), Metruk * (yalancılıkla
itham edilmiş bir râvînin rivâyetinde yalnız
kaldığı hadis), ve Mevzu * (yalancıların
uydurduğu ve peygambere nisbet ettiği haberdir). Bu sonucu hadis
değildir. Ona hadis denilmesi ve zayıf hadis kategorisinde
değerlendirilmesi uyduranların iddiasına göredir. Bu
hiçbir zaman onun zayıf hadisin diğer
kısımlarıyla karıştırılmasına
sebep olmamalıdır. Muhtemelen bu incelikten dolayı
bazı müellifler onu zayıf hadis kategorisinde değil de
ayrı bir kategoride incelemek, Hz. Peygamber'e iftira olduğunda
hiç şüphe olmayan ve hiç bir huccet değeri
taşımayan mevzu hadis ile, Hz. Peygamber'e nisbetinde ihtiva
ettiği şartlara göre ciddi bazı şüpheler bulunan zayıf
hadisleri bir birine karıştırmak gibi bir sonucu
doğurmuştur.

Hadislerin zayıf olması genelde iki sebepten
kaynaklanmaktadır. Birincisi senette herhangi bir kesintinin
olması, diğeri ise râvînin adalet ve zabt vasfıyla ilgili;
(Yalan, Yalan söylemekle itham olunmak, Fısk, Cehalet, Bid'at;
Çokça yanılmak, Gaflet, Vehim, Muhalefet (râvînin kendinden daha
güvenilir birine muhalefet etmesi), Su-i hıfz, gibi ilk beşi
adalet ikinci beşi zabt vasfına yönelik bir tenkidin bulunmasıdır.

Senetteki kopukluk yüzünden zayıf olan hadisler;
Muallak, Mürsel, Müdelles, Munkatı, ve Mu'dal ismini alır.

Râvînin adalet vasfına yönelik tenkit
yüzünden zayıf' olan hadisler; Mevzu; Metruk, Münker, Şaz;
zabt vasfına yönelik tenkit yüzünden zayıf olan hadisler ise;
Münker, Muallel, Müdrec, Maklub, Muzdarib, Musahhaf, Muharref ve
Şaz ismini alırlar.

Bazı fırkalar aksini söylemişse de
peygambere yalan haber isnad etmenin küfürden sonra en büyük günah
olduğunda şüphe yoktur. Böyle bir hadisi kabul etmek de şöyle
dursun (uydurma/mevzu) olduğunu bile bile bunu açıklamadan rivâyet
etmek bile kesinlikle haramdır. Zayıf hadislerin helal, haram,
akaid ve ahkam ile ilgili olanları hariç, terğib, terhib ve
amellerin faziletleri ile ilgili olanlarını zayıf
olduklarını açıklamadan da rivâyet etmek câizdir. Ahmed
b. Hanbel, Abdurrahman b. Mehdi ve Abdullah b. el-Mübarek gibi büyük
imamların, amellerin faziletlerine dair hadislerin rivâyeti
hususunda daha müsamahakâr davrandıkları tür vakıadır.
Her ne kadar senedin zikredilmesi hadisin kıymetini ifâde etmekle eşdeğer
kabul ediliyorsa da, konunun uzmanlarının iyice
azalmış olması itibariyle bu kısmın bile
zayıf olduğunu açıklamak suretiyle rivâyet etmek gerektiği
ifâde edilmiştir.

Bu tür hadisler hiç rivâyet edilmeselerdi daha iyi
olurdu gibi bir düşünce sadece iyi bir temenni olmaktan öte bir
manâ ifade etmemektedir. Zira dinin tamamının rivâyet
mahsûlü olduğu, hadis rivâyetinin de bu vakıanın bir parçası
olduğu düşünülürse, beşerî farklılıklar da gözönünde
bulundurulduğunda karşılaşılan sonuç bir
sürpriz değildir. Hem bu hadisler rivâyet edilmiş ve eserlere
de gelmiş durumdadır. Âlimlerin bunların
ayıklanması hususunda büyük bir başarı
sağladıkları bilinmektedir. Hadisi sened ve metin yönüyle
inceleyen çeşitli konulara tahsis edilmiş geniş bir
literatür meydana getirmişlerdir. Zayıf hadislerin
tamamını literatürden çıkarmakla dini konulardaki birçok
problemin kolayca hallolacağını düşünmek ilk anda
makul bir düşünce gibi geliyorsa da bu rivâyetlerin Hz.
Peygamber'e nisbetle zayıf olduklarında hiç şüphe
olmamakla beraber ilgili oldukları döneme ya da râvîye ait bir
çok tarihi bilgiyi (hem de sıhhatli bir biçimde) bize intikal
ettirdikleri gözden uzak tutulmamalıdır. Hatta mevzû
hadislerin bile kültürel değeri inkâr edilemez. Meselâ; Gıyas
b. ibrahim isimli bir yalancı, Abbasi halifesi Mehdî'nin güvercin
yarıştırdığını görünce, "Ok,
deve, at, kuş yarışlarından başkası için
ödül almak helal olmaz" hadisini "kuş" kelimesini ilâve
ederek rivâyet etmiştir. Bu kelime dışında
tamamı sahih olan bu hadisin "kuş" kelimesinin ilâvesiyle
peygambere nisbet edilmesi ne kadar yalan ise, bu haberin Gıyas b.
İbrahim'e nispeti de o kadar sahihtir. Bu da tarih ve kültür tarihi
bakımından bu dönemde halifenin böyle bir işle
meşgul olduğunu bize ulaştıran bir rivâyet olması
itibariyle önem kazanmaktadır. Diğer zayıf ve mevzû
rivâyetlerin de bu çerçeve dahilinde değerlendirilmesi
yararlı olacaktır.

Zaten klasik ya da daha sonraki dönemlerde birçok
âlimin bu gibi hadisleri rivâyet etmeleri şu gerekçelere dayandırılmıştır;
1. Zayıf hadisleri bilip tanımak, 2. Başka tarikten rivâyet
edilen benzer hadisleri takviye etmek amacıyla itibar ve
istişhad etmek, 3. Muhtemel değerlendirme hatalarından
dolayı kaybedilmek istenmeyen bilgileri daha sonraki âlimlerin
tetkikine sunmak, 4. Helâl, haram, ahkâm ve akaid ile ilgili konuların
dışındaki amellerin faziletine dair terğib ve terhib
ile ilgili zayıf hadislerin rivâyetinde gösterilen müsâmaha.

Dikkat edilmesi gereken bir husus da rivâyetlerin
belirtilmesi için kaynaklarda kullanılan ifadelerin doğru
anlaşılmasıdır. "Bu hadis
zayıftır", "Bu hadisin aslı yoktur",
"Bu hadisini bilmiyorum", "Bu babta sahih hiç rivâyet
yoktur" gibi ifadelerin başka araştırmaya gerek
kalmadan hadis hakkında zayıf hükmünü vermeye yeterli olmadığı
kesinlikle gözden uzak tutulmamalıdır. Zira, bu ifadeler o
hadisin sahih başka bir tarikının olmadığı
anlamını içermemektedir. Ancak bir hadis otoritesi "Bu
hadis hiçbir sahih tarikle rivâyet edilmemiştir, "Bu hadisi
isbat edecek hiçbir isnad yoktur," veya sebebini açıklayarak
"Bu hadis şu sebeple zayıftır" derse, o takdirde
herhangi bir araştırmaya gerek kalmadan hadis hakkında
zayıf hükmü verilebilir. Senedi hazfedilmek suretiyle rivâyet
edilen bu tür hadislerde kesinlik (cezm) ifâdesi kullanılmayıp
şüphe (edilgen, meçhul, temrız) sığası
kullanılır. Bunun "....rivayet olunmuş",
"..naklolunmuş", "...zikr olunmuş",
"...hikaye olunmuş?, "...söyleniyor",
"...rivayet olunuyor", "...hikaye olunuyor",
"...isnad olunuyor", ifadeleriyle Türkçeye yansıtılmasına
da mutlaka titizlik gösterilmelidir.

Alimler arasında oldukça fazla tartışmalara
vesile olan hatta bazılarınca re'ye tercih edilen zayıf
hadislerle amel edilmesi konusunda üç temel görüş ileri sürülmüştür:

1. Zayıf hadisle hiçbir konuda asla amel edilmez,
2. Zayıf hadisle her konuda amel edilebilir, 3. Amellerin faziletleri
ile ilgili konularda belli şartlara bağlı olarak amel
edilir. Bu görüşü savunanların ileri sürdükleri
şartlar; a. Hadis şiddetli bir zafiyet
taşımamalıdır. Buna göre mevzu, metrük ve münker
hadislerle kesinlikle amel edilemez. b. Kitab veya sünnetle sabit bir
asla dayanmalıdır. c. Kendinden daha kuvvetli bir delile muhalif
olmadığı gibi haber hakkındaki zayıflık
kulak ardı edilip unutulmamalıdır.

Dün olduğu gibi bugün de taraftarları
mevcut olan bu görüşlerden, birinci ve ikincisi biraz
abartılı, amellerin faziletleri ile ilgili konularda
şartlı kabulü savunanlar daha isabetli görünmekle beraber
hadis teriminin tarih içinde geçirdiği evrelerden Tirmizî öncesi
zayıf hadis ile Tirmizî sonrası terminolojik gelişmeyi
dikkate almaları gerekmektedir. Zira Tirmizî öncesi dönemde zayıf
hadisin kapsamında değerlendirilen merviyyâtın bir
kısmı Tirmizî sonrası dönemde Hasen hadis ismiyle ayrı
bir kategorik değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Aksi takdirde
kaynaklardaki bilgileri kusursuz değerlendirmek imkânsız hale
gelir ve ciddî bir takım hatalara düşmek kaçınılmaz
olur (Zehebî, el-Mükıza, 33-54; Ahmed Muhammed Şakir, el-Bâisu'l-hasîs,
44-102; Ahmed Nâim, Mukaddime, 270-272; 282-349; Subhî es-Salih, Hadis
İlimleri, (trc Prof. Dr. M. Yaş'ar Kandemir), 137-180; 225-236;
Prof. Dr. İsmail L. Hakan, Hadis Usulû, 131-147; Ana hatlarıyla
Hadis, 195-201; Prof. Dr. Talat Koçyiğit, Hadis
Istılahları, 467-470).

Ali AKYÜZ


Konular