Şamil | Kategoriler | Konular

Zarar

ZARAR

Sıkıntı, hastalık.
"Darra" fiilinden "zarar" mastarı zarar vermek,
rahatsız etmek demektir. Bir fıkıh terimi olarak zarar; bir
mala veya cana yönelik haksızlık, haksız tecavüz,
İslâm'ın tanıdığı haklarda
kısıntı yapma gibi yollarla ortaya çıkan olumsuz
durumu ifade eder.

Kur'ân-ı Kerîm'de zarar kökünden çeşitli
türevler kullanılmıştır. Darrun, durrun, dârrun,
darar ve dırar sözcükleri bunlardandır. Şu âyetleri
örnek verebiliriz: "Ey Muhammed! De ki: Allah'ı
bırakıp da size hiç bir fayda ve zarar vermeye gücü yetmeyen
şeylere mi ibadet ediyorsunuz?" (el-Mâide, 5/76). "De ki:
Allah'ın dilediğinin dışında, ben kendim için
bir menfaat elde etmeye ve zarar vermeye mâlik değilim" (el-A
'râf, 188) "Ey Peygamber de ki: Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?' O
Allah'tır, de. Allah'ı bırakıp, kendilerine hiçbir
fayda ve zarar veremeyen şeyleri mi dostlar
edindiniz"de"(er-Ra'd, 13/16).

Yukarıdaki âyetlerde, daha çok inançla ilgili
olarak insanın kargılaşacağı zarardan söz
edilir. Bunun yanında insanın dünya hayatı ile ilgili
zararlardan söz eden âyetler de vardır. Bazıları
şunlardır; "İnsana bir zarâr geldiğinde, yan
yatarken veya otururken yahut ayakta iken bize yalvarıp durur. Fakat
ondan uğradığı zararı kaldırınca sanki
o dokunan zararın kalkması için biz'e yalvarmamış
gibi yine yoluna devam eder. İşte böyle aşırı
gidenlerin yaptıkları kendilerine güzel gösterilir"
(Yûnus,10/11). "Eşlerinizi
boşadığınızda, iddetlerini tamamlayınca ya
onları iyilikle tutun, ya da iyilikle bırakın.
Haklarına tecavüz etmek için onlara zarar verecek şekilde
tutmayın" (el-Bakara, 2/231).

Hz. Peygamber'in çeşitli hadislerinde de zararla
ilgili uyarıcı, yasaklayıcı nitelikte esaslar yer
almıştır. Bazıları şunlardır:
"Onlar sana zarar vermek için bir Şey (plan) üzerinde
toplansalar, sana zarar veremezler" (Tirmizî? Kıyâme, 59;
Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 292). "Kim başkasına zarar
verirse Allah da ona zarar verir" (İbn Mâce, Ahkâm, 17; Ebu
Dâvud, Akdiye, 31). Kim bir mü'mine zarar verir veya ona bir tuzak hazırlarsa
lânetlenmiştir" (Tirmizî, Birr, 27).

Bir İslâm toplumunda mü'minler başkalarıyla
olan ilişkilerinde karşılıklı hakları gözeterek
ve kendine düşen görevleri yaparak uyumlu bir yaşam sürmek
durumundadırlar. İslâm'da haksız bir şekilde
başkasının malına, canına, ırz ve namusuna
zarar vermek yasaklanmıştır. Zarara karşılık
zarar verme de menedilmiştir. Zarar verme yollarından olan yol
kesme, hırsızlık, yankesicilik, gasp, hile, yalan,
öldürme, yaralama, iftira, malı telef ve tahrip etme, zulüm ve
haksızlık yapma yasaklanmıştır.

Mecelle'nin genel prensipleri kapsayan ilk 100 maddesi
içinde şu esaslar zararla ilgili olarak düzenlenmiştir:
"Zarar eskiden beri geldiği şekilde
bırakılmaz" (Mad. 7). "Zarar ve zarara
karşılık zarar verme yoktur" (Mad. 19). "Zarar izâle
olunur" (Mad. 20). "Bir zarar kendi misliyle giderilemez".
Meselâ; komşunun camını kıran kimsenin de
camını kırmak suretiyle zarara karşılık
vermek anlamsızdır. Kırılan camın tazmin
ettirilmesi gerekir. "Genel zarara engel olmak için özel zarar
tercih edilir" (Mad. 26). Meselâ; bütün çarşıya
yayılabilecek bir yangının önünü kesmek için, aradaki yıkılması
kolay olan bazı dükkanları dozerlerle yıkıp
temizlemek ve yangını kesecek bir koridor oluşturmak gibi.
Ancak bu arada ek zarar görenlerin zararının da tazmin yolu
araştırılır. Yine ehliyetsiz sağlık memurunu
veya sahte doktoru meslek icrasından menetmek de bu kapsama girer.
Belki bu yüzden sağlık memuru veya doktor zarar görür. Fakat
daha büyük zarar olan toplum zararı önlenmiş olur. "En
ağır zarar en hafifi ile giderilir" (Mad. 27). Meselâ;
sert konuşarak veya dövmek suretiyle engellemek mümkün olan
durumlarda saldırıyı öldürerek önlemek caiz değildir.
En hafif olan yol izlenir. "Zarar imkân ölçüsünde yok
edilir" (Mad. 31). "Bir şeyin menfaatına nail olan,
onun doğuracağı zarara da katlanır" (Mad. 87).
"Hayvanın kendiliğinden yapacağı cinayet ve
vereceği zarar hederdir, yani boşa gitmiş olur" (Mad.
94)

İnsanların birbirine veya mallarına
verdikleri hafif zararlar örfte affedilir. Toplum küçük zararlara karşılıklı
olarak izin vermiş ve önceden rızasını
bildirmiş. Yol kenarına bırakılan araçlar, bazı
yol kenarlarında yer alan işportacı tezgâhtarları,
çöplerin çöp arabası gelmeden 1-2 saat önce yol kenarına çıkarılması
gibi durumlarda gerek bu yerde oturan kimseler ve gerekse yoldan geçenler
bundan zarar görür ya da rahatsız olur. Ancak bunlara
alışıldığı ve bu şekilde
davranılması hoş karşılandığı için
bu konuda toplumda oluşan alışkanlıklara uyulması
dinî bakımdan da bir sakınca doğurmaz. Ancak dükkân,
depo, özel garaj önüne veya insanların yonun olarak hareket etmek
zorunda olduğu yol kenarlarına araç, tezgâh vb. şeyleri
bırakarak gelişi engellemek başkasına zarar vermek
olur.

Meydana gelecek zararın aşırı
olması halinde bunu zorla engelleme hakkı doğar.
Mecelle'de; "Zarar-ı fâhiş bi eyyi vechin kâne def
ettirilir, yani; aşırı zarar ne şekilde olursa olsun
giderilir" (Mad.1200) hükmü yer alır. Meselâ; bir evin bitişiğinde
demirci dükkânı veya un değirmeni yapılıp da demir dövülmesinden
veya değir-menin çalışmasından dolayı bu evde
çatlaklıklar meydana gelse, yeni oturulan evlerin arasında tütün
veya yağ fabrikası yahut tabakhane gibi pis koku yayan
kuruluşlar yapılsa, bu evlerde oturulamayacak ölçüde rahatsızlık
olunca zarar "fâhiş zarar" niteliğinde olup bu
zararlar zorla kaldırılır.

Yine bir kimse başkasının
duvarının yanından su kanalı geçirse duvar rutubetle
zayıflasa veya başkasının duvarının
yanını çöplük yeri yapsa bu çöplüğün duvara ve
kokusunun da evde oturanlara vereceği zarar "fâhiş-i
zarar" olup buna engel olunur. Evin havasını, dış
manzarasını veya evin içinin güneş almasını yan
tarafa yeni yapılan binanın kapatması fahiş zarar
olarak kabul edilmemiştir. Çünkü bunlar temel ihtiyaçlardan sayılmamıştır
(bk. Mecelle, mad.1201).Ancak ışığın tamamen
engellenmesi fâhiş zarar niteliğinde olur. Meselâ; evin tek
penceresi olsa, bunun da komşu tarafından yakına
yapılan duvarla kapatılması halinde içeride yazı
okunamayacak kadar karanlık olursa, zarar fahiş
sayılır. Ancak iki pencereden birisi kapansa diğeri yeterli
ışığı sağlıyorsa zarar fâhiş
ölçüde sayılmaz.

Günümüzde şehir belediye imar plânları ve
binaların projeleri hazırlanırken İslâm toplumunda
komşu ilişkileri ve hakları ile ilgili ana çizgelerin de
gözetilmesi gerekir.

Mecelle'de; bir evin mutfak, kuyu başı ve
evin salonu gibi kadınların sık olarak bulunma yerinin görülmesi
fâhiş zarar sayılmıştır (bk. Mad. 1202). Böyle
bir yere bakan penceresi olan ev sahibinden gerekli tedbirleri alması
istenir. Pencere kapatılmadan araya uygun engel konularak görünüme
sınır getirilir.

Diğer yandan evin bahçe kısmının görünmesi
komşu için fahiş zarar kapsamına girmez. Bahçedeki ağaca
çıkıldığında komşu
kadınlarının eğleştiği yerlerinin görülmesi
halinde, ağaca çıkmadan önce çıkılacağını
komşuya haber vermek gerekir. Aksi halde komşunun bunu engelleme
hakkı bulunur.

Bir kimse meşrû olarak mülkünde tasarruf
etmekte iken, başkası onun yanında bina yaparak zarara
uğrasa, bu zararı kendisinin çözümlemesi gerekir. Meselâ;
bir kimse fabrikaların bulunduğu yöreye bina yapsa, gürültü,
hava kirliliği gibi zarar unsurlarını kendi imkânları
ile çözümlemeye çalışmalıdır. Çünkü bu yörenin
niteliklerini bilerek bina yapmıştır (bk. Mecelle, Mad.
1207).

Aralarında ortak duvar bulunan iki kişiden
birisi diğerinin izni olmadıkça duvarı yükseltemez ve
üzerine bina yapamaz. Bu durumun diğer ortağa zarar verip
vermemesi sonucu değiştirmez. Ancak bir ortak kendi
arsasına bina yapıp, bu ortak duvara çatı kirişlerini
koyabilir. Diğer ortağın da bu ölçü ve sayıda
kiriş koyma hakkı bulunur. Buna göre, ortaklar duvarın
kaldırabileceği kadar kiriş ve
ağırlığı yarı yarıya paylaşma
hakkına sahiptirler. Bir ortağın kullandığı,
yarı hakkı geçerse diğeri ona engel olabilir (Mad, 1211).

Şahsa ait bir su kuyusunun veya su
kanalının yakınına bir fosseptik çukur açılsa,
eğer pis su, kuyu veya kanala ulaşıyorsa buna engel olunur,
gerektiğinde fosseptik çukur kapatılır.

Genel veya özel yolların üstünde veya altında
yapılabilen alt veya üst geçit, alt yapı tesisleri konusunda
da başkasına zarar vermemek gerekir. Bu yüzden genel veya çıkmaz
aralık şeklindeki özel yolun iki tarafında ev, dükkan ve
benzeri gayri menkulü olan kimse yolun üstüne üst geçit yapmışsa,
bunun geçenlere zararı yoksa bırakılır. Ancak bu geçit
yıkıldıktan sonra yeniden yapılmasına izin
verilmez. Yine genel yol ve cadde tarafında insanların
başına çarpacak veya geçen araçlara çarpacak şekildeki
çıkıntı, ek baraka, büfe gibi şeylerin geçenlere
verdiği zarar aşırı ölçüde olunca, bunlar eskiden
kalma olsa bile kaldırılır. Yeni bina yapımı veya
eski binayı tamir ve islâh çalışması
sırasında kum, tuğla, harç karılması gibi
işler uzun süre yolu kaplamamak ve geçenlere zarar vermemek
şartıyla yol kenarında bulunabilir (bk. Mecelle, mad.
1213-1215).

Bir kimsenin mülkü, değeri devlet
tarafından ödenmek şartıyla yola eklenebilir. Fakat
satış bedeli verilmedikçe kimsenin mülkü elinden alınamaz.
Diğer yandan geçenlere zararı olmadığı takdirde
bir kimse yolun fazla olan yerini, satış bedelini vermek
suretiyle devletten alıp arsasına ekleyebilir. Genel yola herkes
ilk olarak kapı açabilir; özel yola ise yalnız seçme hakkı
bulunanlar kapı açabilir. Yalnız belirli kimselerin gelip-geçtiği
çıkmaz aralıklar bu özel yolun yanlarında
oturanların ortak mülkü gibidir. Bu nedenle onlardan birisi, diğerlerinin
izni olmadıkça bu yol üzerinde bir tasarrufta bulunamaz. Bu
tasarrufun diğerine zararlı olup olmaması sonucu
değiştirmez.

Bir kimse kendi aleyhine zarar doğuran bir
şeye izin verse sonradan bu izninden dönüp zarara engel olabilir.
Meselâ; geçit hakkı olmayan birisine kendi bahçesinden geçme izni
veren kimse, her zaman bu geçişe engel olma hakkına sahiptir.
Mecelle'de şöyle denir: "Bir şeyi mübah kılan, bu ibâhasından
dönebilir. Bir zarar da izin ve rıza ile bağlayıcı
olmaz"( Mad. 1226).

Daha önce başkasının arsasından geçirilmiş
olan temiz ve pis su boruları veya kanalizasyon şebekesi
sonradan kaldırılamaz. Ancak geçtiği yerlere zararlı
duruma gelmiş olur veya bu yerlere yeni inşaat vb. yapılar
nedeniyle bu alt yapı tesislerinin sökülmesi veya daha uygun yerden
geçirilmesi gerekiyorsa, bunların tamir, islah ve yenileme
işleri bu tesislerin sahibine aittir. Ancak komşu bunların
tamir ve ıslahına izin vermezse, kendisi hâkim tarafından
bu tamiri yaptırmaya zorlanır (Mad. 1228).

Meşru Hakları Kullanırken
Başkasına Zarar Vermek

1- Zarar verme kastının bulunması: Bir
kimse normal hakkını kullanırken başkasına zarar
vermeyi amaçlarsa bu hak zulüm ve haksızlığa dönüşür
ve buna engel olunur. Cayılabilir boşama ile
ayrılmış olan eşlerden kocanın iddet içinde sırf
eşine zarar vermek amacıyla ona dönmesi mirasçılara veya
alacaklılara zarar vermek için vasiyetle başkalarına mal
bırakılması, kocanın sırf eşine zarar vermek
için onu uzak yolculuğa çıkarması, yine ölüm hastasının
sırf mirasçıları veya alacaklıları mahrum etmek
için borç ikrarında bulunması buna örnek verilebilir. Bu
tasarruflar normal şartlarda meşru iken kötüye kullanıldığı
zaman meşru olmaktan çıkar. Bu tasarrufları yapan kimse hâkim
tarafından ta'zir cezasına çarptırılır,
tasarrufu iptal edilmeye elverişli ise iptal edilir ve meydana
gelebilecek zarar önlenir. Kişinin zarar kastı bir takım
delil ve karinelerle tespit edilir.

2- Zararın yarardan daha büyük olması:

Kimi zaman kişi meşru bir yararı gerçekleştirmek
için bir hakkı kullanır, fakat bu yarardan daha çok veya buna
denk ölçüde zarar söz konusu olur. Böyle bir durumda o kimse,
"Seddü'z-zerâyi (kötülüğe giden yolu kapama)"
prensibine göre bundan menedilir. Burada zararın topluma veya bir
ferde olması arasında bir fark bulunmaz. Çünkü hadiste;
"Zarar ve zarara zararla karşılık verme yoktur"
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 313) buyurulmuştur. Buna göre, zarar
topluma ait olunca hakkın kullanılması zulüm kapsamına
girer ve bu özel zarardan her zaman daha şiddetlidir. Ancak özel
zarar da hak sahibinin yararından daha çok veya onun zararından
daha şiddetli yahut buna denk olursa yine zulüm ve haksızlık
söz konusu olur. Ancak başkasına verilen zarar az olur ve
örfen insanlar bunu müsamaha ile karşılıyorsa zulümden
söz edilmez. Yol kenarına araçların konulması, mescide
girerken ayakkabıların üst üste konulması gibi.

Topluma verilen genel zarara şunlar örnek
verilebilir:

Karaborsacılık: Bu insanların muhtaç
olduğu şeyleri satın alıp, fiyatları yükseltince
ve bunlara olan ihtiyaç artınca satmak üzere depolamak demektir.
Hz. Peygamber çeşitli hadisleriyle bunu
yasaklamıştır: Bir gıda maddesini kırk gece
depolayan kimse Allah'tan uzaklaşmış ve Allah da onu
kendisinden uzaklaştırmıştır" (Ahmed b.
Hanbel, II, 33). "Bir kimse kırk gün karaborsacılık
yaparsa, sonra depoladığı bu malları sadaka olarak
yoksullara dağıtsa, bu sadakası onun
karaborsacılık suçuna keffâret olmaz" (Ahmed b. Hanbel,
XI, 3). "Karaborsacılığı ancak günahkâr kimse
yapar" (Müslim, Müsâkât,129, 130; Ebû Dâvud, Büyû', 47).

Dışarıdan mal getirenleri şehir
kenarında karşılayıp malları ucuz almak (telakkî'r-rukbân):
Köylü üreticiyi veya dışarıdan satın
aldığı malları şehire getiren kimseyi bazı
toptancılar şehir kenarında karşılayarak ve
onların henüz piyasa fiyatlarını öğrenmesine
fırsat bırakmadan ucuz fiyatla satın alırlar. Daha
sonra bu malları depolayarak veya piyasaya kontrollü mal sürerek
fiyatların yükselmesini sağlarlar ve pahalı olarak
malı satarlar. Böylece bu maldan kârın çoğunu üretici
değil bir kaç finansman sahibi tüccar yararlanmış olur,
şehir halkı da paha:ı mal almak zorunda
kaldığı için yoksullaşmış veya normal
piyasa şartlarında ödemesi gerekenden daha fazlasını
ödemiş olur. Bu toplum için zararlı olan bir durumdur. Bu
nedenle Hz. Peygamber (s.a.s) binitlilerin yolda karşılanıp
yüklerinin alınmasını (telakkî'r-rukbân) yasaklamıştır
(bk. Buhârî, Büyü, 72, İcâre, II, 19; Nesâî, Büyü', 18). Çoğunluğa
göre böyle bir satış topluma zarar versin veya vermesin caiz
değildir. Ebû Hanîfe'ye göre ise, üreticinin yolda karşılanıp
malının alınması o belde halkına zarar veriyorsa
mekruhtur (İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. Baskı, Kahire 1970,
IV, 235/1933, IX, 468, 469; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre
Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir, 1984, 136, 137).

Düşmana silâh satmak: Fitne sırasında
düşmana, âsî ve yol kesicilere silah satmak kötülüğü
desteklemek demektir. Şarap fabrikasına üzüm satmak da
böyledir. Tüccar bu gibi alışverişlerden menedilir.
Çünkü topluma zararı açıktır. Haşhaş üretimi
ile esrar, kokain vb. uyuşturucu maddelerin yapımı ve
ticaret konu yapılması da İslâm devleti tarafından
sıkı kontrol altında tutulur.

Daha şiddetli özel zarara şunu örnek
verebiliriz: Komşunun bahçesine doğru, kadınların
bulunduğu odası, mutfak gibi yerlerin görüleceği
şekilde pencere açmak. Ancak bu yerler görülmeyecek şekilde yüksek
kısma pencere açılması bu nitelikte
sayılmamıştır.

Az zarar sayılan haller: Bahçenin çevresine
duvar yapmak, kendi bahçesine ağaç dikmek gibi. Bunlar her ne kadar
komşunun manzarasını veya güneş
ışığını almasını engellese de bu
şekilde az zarar müsamaha ile karşılanır.

Mutat olmayan kullanımın
doğuracağı zarar:

Bir kimse meşru hakkını mutat
şekilde kullanmak zorundadır. Meselâ; radyo veya teybin sesini
komşuları rahatsız edecek şekilde açsa veya bir evi
kiralayıp artık suları uzun süre komşunun
duvarına akıtsa yahut kiraladığı bir araca
mutadın üstünde eşya yüksele meydana gelecek zarardan sorumlu
tutulur. Çünkü bir kimse prensip olarak hakkını mutat
ölçüler içinde kullanmak zorundadır.

Meselâ; bir kimsenin her zaman normal olarak bahçede
yaktığı ocak ateşinden bir kıvılcım
komşunun çatısına geçip yangın çıksa tazmin
gerekmez. Fakat rüzgârlı bir havada böyle bir ateşi
yakmış ve komşuda yangın çıkmış olursa
meydana gelecek zararı tazimin etmesi gerekir (el-Mergînânî,
el-Hidâye Şerhu Bidâyetü'l-Mübtedî, III, 197; eş-Şirâzî,
el-Mühezzeb, I, 401; ez-Zühaylî, EI-Fıkhu'l-İslâmî ve
Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, IV, 36).

Hamdi DÖNDÜREN


Konular