Şamil | Kategoriler | Konular

Vefa

VEFA

Görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara
misliyle veya daha güzeliyle karşılık vermeye devam etme.
Böyle olanlara vefakâr denir.

Bir Müslümanda bulunması gereken güzel
huylardan biri olan vefakârlığın zıddı nankörlük
olup, iyiliğin kadrinin bilinmemesi veya kötülükle karşılık
verilmesidir. Allah insanların birbirlerine iyilik yapmasından
hoşlanır. İyilikler karşılıklı olarak
devam eder, iyilik yapanlar mûhataplarından kötülük görmez, yine
iyilik görürse bu, başkasına da güzel örnek olur ve cemiyete
huzur ve güven duygularının sağlanmasına yardım
eder. En büyük vefâkarlık, yaratanını tanımak,
kulluk görevlerini yapmak, verdiği nimetlerin kıymetini
bilmektir. En büyük nankörlükte kulun, Rabbı'nı inkâr
etmesi, O'nun yüceliğini tanımamasıdır. İnsan,
Allah'a ibadet etmek suretiyle, Elest bezminde yaptığı ahde
vefasını gösterdiği gibi, kendisine iyilik yapanlara da
vefakâr olmalıdır. Fertleri arasında vefâkarlık
olmayan toplumlarda güven ve itimat sarsılır, sosyal bir
çözülme başlar. Vefakârlık, dostlukların
devamını sağlayacağından, sosyal
dayanışmayı daha güçlü kılar. İnsanlar
arasında olduğu gibi, cemiyet ve devletin de, kendisine hizmet
etmiş kişilere vefakâr davranması, onların
kıymetini takdir etmesi gerekir.

Vefâkarlığın da en güzel örnekleri
Peygamber (s.a.s)'de görülmektedir: Hz. Peygamber, kendisine bir hafta
süt emziren dadısı Ümmü Eymen'i, ücret karşılığı
da olsa yıllarca kendisine bakan süt annesi Halime'yi, süt kardeşi
Şeyma'yı, çocukluğunu yanında geçirdiği Ebû
Talib'in hanımı Fatıma'yı:. ömrü boyunca unutmamış,
her fırsatta onlara ilgilenmiş, yardım etmiştir. Mekke
mürşiklerinin zulmünden kaçan Müslümanlara kucak açan Habeş
Necaşi'sini daima hayırla yadetmiş, öldüğünde dua
etmiş, yıllar sonra oğlu Medine'ye geldiğinde,
babasına hürmeten bizzat kendi eliyle ona hizmet etmiştir.

Verilen söz ve yapılan
anlaşmalarınız gereği olan ahde vefa ise islam
ahlakının en önemli umdelerinden biridir. Ferd ve cemiyet hayatının
gelişmesi karşılıklı ilişkilere,
ilişkiler de çeşitli anlaşma ve sözleşmelere
bağlıdır. Bunlar olmaksızın sosyal ve ekonomik
hayatın gelişmesi mümkün değildir. Yapılan sözleşmeye
uymayı istemek kazanılmış bir hak, onu yerine getirmek
de kabul edilmiş bir görevdir. Verdiği sözü tutmayan;
böylece, karşı tarafın hakkım ve kendi vazifesini
yerine getirmemiş olur. Bu nedenle, verilen sözün tutulmaması
münafıklığın üç alametinden biri sayılmış
ve Müslümanlar bundan sakındırılmıştır.

Arif KÖTEN


Konular