Şamil | Kategoriler | Konular

Ukubat

UKÛBÂT

Arapça ukûbet ceza demektir. Çoğulu "ukûbât"tır.
İslâm'ın getirdiği emir ve yasaklara veya İslâm'ın
verdiği yetki sınırları içinde yöneticilerin
belirlediği kurallarâ uymayanlara uygulanacak müeyyide ve yaptırımlar.

İslâmî hükümler inanç ve amelle ilgili olmak
üzere ikiye ayrılır. Amelle ilgili olan hükümler de temel fıkıh
kaynaklarında "ibâdetler, muâmeleler ve ukûbât yani ceza
hukuku" olmak üzere üçe ayrılır.

Ceza hukuku gerek inançla, gerek ibadet ve
muâmelelerle ilgili hükümlere uymama veya İslâm'ın
koyduğu yasakları çiğneme halinde uygulanacak hükümleri
ifade eder. Bu cezalardan ayet ve hadislerde belirlenmiş olanlâra
"had" cezası denir. Çoğulu "hudûd"tur.
İslâm devletinin koyacağı cezalara "ta'zîr"
cezası adı verilir.

Had cezalan beş tane olup; zina,
hırsızlık, içki içmek, namuslu kadına zina
iftirası atmak ve yol kesmek suçları için belirlenen
cezalardan ibarettir. Bunlar kısaca şöyle açıklanabilir:

l. Zina Cezası

Evli erkek ve kadın için recm, bekâr erkek ve
kadın için yüz değnek vurmakla yerine getirilir. Bekârların
zina cezası ayetle, evlilerinki ise hadisle sabittir.

Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüz değnek
vurun. Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, Allah'ın
dinini uygulama konusunda onlara acıyacağınız
tutmasın. Müminlerden bir topluluk da onların cezalarına
şahit olsun" (en-Nûr 24/2). Bu ayette kastedilen bekârların
zinasıdır.

Zina sözlükte ve şeriatte şöyle tarif
edilir: Erkeğin kadınla mülk ve mülk şüphesi bulunmaksızın
önden cinsel ilişkide bulunmasıdır. Hanefiler haddi
gerektiren zinayı şöyle tarif ederler: İslâmî
hükümlerin uygulandığı bir ülkede kendisine cinsel istek
duyulacak yaştaki diri bir kadına, isteyerek mülk (cariyelik
gibi) ve mülk şüphesi, nikâh ve nikâh şüphesi olmaksızın
önden haram cinsel ilişkide bulunmaktır. Bu tarife göre, ilişkinin
zina sayılması ve had cezasını gerektirmesi için,
erkeğin cinsel organının sünnet kısmının
kadının cinsel organına girmiş olması
yanında akıllı ve ergin bulunmak da gerekir. Çünkü
küçük çocuk ve akıl hastası zina hükmüne muhatap olmaz.
Hadiste şöyle buyurulur: "Üç kişiden kalem
kaldırılmıştır: Çocuktan erginlik çağına
kadar; uyuyandan uyanıncaya kadar; akıl hastasından
şifa buluncaya kadar" (bk. Buhârî, Hudud, 22, Talâk, 11; Ebu
Dâvud, Hudud, 17; Tirmizî, Hudud,1; İbn Mâce, Talâk, 15). Diğer
yandan üç mezhebin ve Ebû Yusuf la İmam Muhammed'in aksine, Ebû
Hanîfe'ye göre arkadan cinsel temas zina hükmünde değildir. Zorla
ırza geçmelerde de istek olmadığı için zorlanana had
cezası uygulanmaz. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Ümmetimden
yanılma, unutma ve zorlandıkları şeyin hükmü kaldırılmıştır"
(Buhârî, Talâk, 11, İlim, 44, Şurût, 12, Enbiyâ, 27;
İbn Mâce, Talâk,16-20). Ayrıca, zina edilen yerin dâru'l-İslâm
olması da gerekir. Çünkü dâru'l-harp veya dâru'l bağy'de
İslâm'ın devletle ilgili hükümlerini uygulama imkânı
bulunmaz (bk."Dâru'l-İslâm", "Dâru'l-Harb" ve
"Bağy'.' maddeleri). Yine bir kimse şahitsiz veya velisiz
yahut geçici nikâhla yahut da mut'a nikâhı ile evlendiği bir
kadınla cinsel ilişkide bulunsa had cezası uygulanmaz.
Çünkü burada nikâh şüphesi söz konusudur. Hadiste; "Gücünüzün
yettiği kadar şüpheler ile hadleri düşürünüz" (Ebu
Dâvud, Salât, 14; Tirmizî, Hudud, 2).

Şâfiî ve Hanbelilere göre, değnek
cezası yanında bir yıl süreyle, sefer mesafesindeki bir
yere sürgün cezası da verilir. Delil şu hadistir. "Bekârın
bekârla zinasında yüz değnek ve bir yıl sürgün, dulun
dulla zinasında yüz değnek ve recm cezası
vardır" (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 330; eş-Şevkânî,
Neylü'l-Evtâr, VII, 87).

Hanefilere göre, zinada sürgün bir had cezası
olmayıp, İslâm devletinin ihtiyaç duymasına havale edilen
hapis cezası gibi ta'zir kabilinden bir cezadır (bk. es-Serahsî,
el-Mebsut, IX, 44 vd.; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi ; VII, 22 vd.;
İbnû'l-Hümâm, Fethu'l Kadîr, I V, 134 vd.; İbn Kusame,
elMuğnî, VIII,166; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî
ve Edi!letüh, 2. baskı, Dimaşk 1405/1985, VI, 26 vd., 31 ).

Evlilerin Zinası

İslâm bilginleri evlilerin zinasına recm
cezasının gerektiği konusunda görüş birliği içindedir.
Recm cezası tevatüre ulaşan hadislerle, ve icmâ ile sabittir.
Hz. Peygamber döneminde birkaç evli kişiye zina cezası
uygulanmıştır.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Müslüman bir kimsenin kanı üç
şeyden birisi dışında helal olmaz: Zina eden dul, can
karşılığı can ve cemaatten ayrılarak dinini
terkeden kimse" (Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26; Ebû
Dâvud, Hudûd,1 ). Bir işçi, patronunun eşiyle zina
etmiş, kendisi bekâr olduğu için Hz. Peygamber'in emriyle yüz
degnek vurulmuştur. Allah elçisi Üneys (r.a)'ı görevlendirerek
şöyle buyurmuştur: "Ey Üneys, o kadına git,
zinasını itiraf ederse, onu recmet" (Buhârî, Sulh, 5,
Ahkâm, 39, Âhâd, 1, Şurût, 9, Eymân, 3, Hudud 30, 34, 38, 46;
Müslim, Hudûd 25, Kudat, 22; Ebu Dâvud, Hudûd, 25).

Yine sahabilerden Mâiz zinasını itiraf
ettiği için kendisine recm uygulanmıştır (Zeylaî,
Nasbu'r-Râye, III, 314; Şevkânî, Neylül Evtâr, VII, 95,109). Diğer
yandan zinadan gebe olan bir kadının dört defa ikrarı
üzerine doğumdan sonra recmedilmesi emredilmiştir. Ancak kendi
rızası ile Allah'ın ve Resulunun hükmüne razı olan
bu kadın hakkında Allah elçisi cenaze namazını
kıldırdıktan sonra şöyle buyurmuştur: "O,
öyle bir tövbe etti ki, Medine'lilerden yetmiş kişiye taksim
edilse hepsine yeterli olurdu. Allah için canını vermesinden
daha faziletli bir amel biliyor musunuz?" (Müslim, Hudud, 28;
İbn Mâce, Diyet, 36).

Recm cezasının uygulanması için zina
edenin "muhsan" olması gerekir. Çünkü çeşitli
hadislerde bu şarta yer verilmiştir. Muhsan'm mastarı olan
"ihsân" sözlükte menetmek demektir. Recm konusunda ise bir
kimsenin muhsan sayılması için Hanefilere göre yedi
şartın bulunması gerekir. Zina eden kişinin;1)
Akıllı olması, 2) Ergin olması, 3) Hür olması,
4) Müslüman olması, 5) Sahih nikahla evli olması, 6) Sahih nikâh
içinde eşiyle guslü gerektirecek şekilde cinsel ilişkide
bulunması, burada boşalma şartı aranmaz. 7)
Yukarıdaki niteliklerin cinsel birleşme sırasında her
iki eşte de bulunması. Bu şartlardan herhangi birisi
bulunmazsa değnek cezası uygulanır (bk. es-Serahsî, a.g.e,
IX, 39; el-Kâsânî, a.g.e, IV, 37; İbn Âbidîn, a.g.e, III,163;
İbnü'l-Hümâm, a.g.e, IV,130). Bu sonuncu maddeye göre, diğer
şartlar bulunup kadın küçük olur veya akıl hastası
ya da cariye statüsünde bulunursa, bu eksiklik giderilip yeni bir cinsel
ilişki olmadıkça taraflar muhsan hale gelmiş bulunmaz.

Ebû Yusuf ve Şâfiîler bu sonuncu
şartı gerekli görmezler. Onlara göre, diğer şartlar
bulununca, kadın kâfir olsa veya taraflardan birisi akıl
hastası veya küçük bulunsa da muhsan şartı gerçekleşir
(ez-Zühaylî, a.g.e, VI, 42).

Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Yusuf'a göre,
recm için taraflann Müslüman olması şart değildir. Bu yüzden
zimmî, İslâm mahkemesine başvursa had uygulanır. Yine Müslüman
erkek zimmî bir kadınla evlenip, onunla cinsel ilişkide bulunsa
her ikisi de muhsan olurlar. Delil şu hadistir. İbn Ömer
(r.anhümâ)den rivayete göre Allah elçisine zina eden iki yahudi
getirilmiş, o, bunların recmedilmelerini emretmiştir (Müslim,
Hudûd, 27; Tirmizî, Hudud,10). Eğer recmde, Müslümanlık
şartı olsaydı, bunları recmetmezdi.

Hanefilere göre, iki yahudinin recmedilmesi olayı
recm ayeti inip neshedilmezden önce, Tevrat hükmüne uygun olarak vuku
bulmuştur (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 328; eş-Şevkânî
a.g.e, VII, 12; es-Serahsî, a.g.e, IX, 39, 40; İbnü'I-Hümâm,
a.g.e, VI,132; el-Kâsânî, a.g.e, VII, 28; İbn Âbidîn, III, 162).

Sonuç olarak zina cezasının uygulanması
için İslâmî yönetimin bulunması, dört erkek şâhidin
suçluların zina fiiline bizzat görgüye dayalı olarak
şahitlik yapması veya zina edenin ayrı zamanlarda mahkemede
dört defa zina ikrarında bulunması gerekir (Ayrıntı için
bk. "Zina" maddesi).

2. Hırsızlık Cezası

Başkasına ait olup, koruma altında
bulunan en az on dirhem değerindeki (Hz. Peygamber döneminde iki
koyun bedeli) bir malı çalmanın cezası Kur'an-ı
Kerim'de şöyle belirlenmiştir: "Hırsızlık
yapan erkek ve kadının; yaptıklarına
karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah
her şeye galip, tam hüküm ve hikmet sahibidir" (el-Maide,
5/38). Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden
öncekiler, şu yüzden helak oldular, onlar şerefli bir kimse
hırsızlık yaptığı zaman,
hırsızı serbest bırakırlar, güçsüz bir kimse hırsızlık
yapınca da ona ceza uygularlardı" (eş-Şevkânî,
a.g.e, VII, 131, 136).

Hırsızlık cezası uygulanınca,
çalınan mal elde mevcutsa sahibine teslim edilir; helâk olmuşsa
bu malın tazmini gerekmez. Çünkü had ile tazmin bir arada
uygulanmaz. Hatta, malı çalınan kişi daha önce malının
tazminini talep etmişse artık el kesme cezası düşer.
Çünkü yukarıdaki ayette yalnız had cezasına yer
verilmiş, malın tazmininden söz edilmemiştir. Diğer
yandan Allah elçisi; "Hırsıza had uygulanınca
artık malın tazmini istenemez" (Zeylaî, o.g.e, III, 375)
buyurmuştur.

Mâlikilere göre, hırsız zenginse hem had,
hem de malın tazmini birlikte uygulanır; yoksulsa, had
cezası ile yetinilir.

Şâfiî, ve Hanbelîlere göre ise, hırsızın
zengin veya yoksul oluşuna bakılmaksızın had ve tazmin
cezası birlikte uygulanır. Çalınan mal mislî ise
misliyle, kıyemî ise kıymetiyle tazmin ettirilir. Çünkü had
cezası Allah hakkı, tazmin cezası ise kul
hakkıdır (Ayrıntı için bk. "Hırsızlık"
maddesi).

El kesme cezası da diğer hadler gibi İslâmî
hükümlerin tam olarak uygulandığı İslâm ülkesinde
söz konusu olur. Böyle bir ülkede toplum dengeleri kurulmuş,
sosyal güvenlik müesseseleri oluşturulmuş olacağı için
maddî sıkıntıya düşenlerin problemleri çözülmüş
olur. Bu yüzden Hz. Ömer kıtlık yılındaki
sıkıntıları dikkate alarak el kesme cezasını
uygulamamıştır (Hayreddin Karaman, İslâm Hukukunda
İçtihad, Ankara 1975, 77).

3. Zina İftirası Cezası (Kazf)

Namuslu (muhsan) bir kadına zina iftirasında
bulunmak büyük günahlardandır. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle
buyurmuştur: "İnsanı helake götüren yedi günahtan
sakınınız. Bunlar şu günahlardır; Allah'a
şirk koşmak ,sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek,
faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, iffetli ve iman
sahibi bir kadına zina iftirasında bulunmak" (Buhari, Vesâyâ,
23; Müslim, İman, 38; Ebu Davud, Vesâyâ, 10). Kur'an'da şöyle
buyurulur: "Eğer yasaklandığınız büyük
günahlardan kaçınırsanız kusurlarını örter ve
sizi güzel bir makama koyarız" (en-Nisâ, 4/31, bk. en-Necm,
53/32) buyurulur.

Zina iftirasının cezası Kur'an-ı
Kerîm'de şöyle belirlenmiştir: "İffetli
kadınlara zina isnad edip de sonra bu iddialarını
doğrulayacak dört (erkek) şahit getiremeyenlere seksen
değnek vurun; onların şahitliklerini de ebediyyen kabul
etmeyin. İşte onlar, fasıkların ta kendileridir. Ancak
bundan sonra tövbe edip islâh olanlar bu hükmün dışındadır.
Çünkü Allah bağışlaması ve merhameti bol
olandır" (en-Nûr, 2414, 5).

Zina isnadı ya açık ifadelerle olur:
"Ey zâni", "sen zina ettin" sözleri böyledir. Bu
dört şahitle ispat edilir veya zina isnadında bulunulan ikrarda
bulunursa zina cezası uygulanır. Aksi halde zina isnad eden
iftira etmiş sayılır ve seksen değnek vurulur.
İsnad, bir kimsenin nesebini, bilinen babasından
kaldırmakla da olabilir. "Sen filancanın oğlu
değilsin" veya "O, senin baban değildir" demek
gibi. Bunu ispat edemezse, zina iftirası yapmış olur.

Zina İftirası Yapılanda Bulunması
Gereken Şartlar

a. İftira edilen kimse erkek olsun kadın
olsun, muhsan olması gerekir. Kazf konusunda "muhsan"
sayılmanın beş şartı vardır. Zina
iftirası atılan kişide bunların bulunması
şarttır. a) akıllı olmak, b) ergin bulunmak, c) hür
olmak, d) Müslüman olmak, e) zina yönünden iffetli bulunmak.

Buna göre küçük çocuk ve akıl hastasına
zina iftirası yapılsa had değil ta'zîr cezası
gerekir. İffetli olmaktan maksat ömrü boyunca, haram yolla cinsel
ilişkide bulunmamış olmasıdır.

b. Zina isnadı yapılanın bilinen bir
kimse olması gerekir. Bu yüzden; "Sizin içinizde bir kişi
dışında zina eden bir kişi vardır" veya iki
kişiye hitaben; "Sizden biriniz zina edendir" gibi sözlerde
belirsizlik vardır (el-Kâsânî, " Bedâyiu's-Sanâyi ; VII,
40; İbnü'l Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV,191; es-Serahsî, el-Mebsût,
IX,116; İbn Âbidîn, Reddû'l-Muhtâr III, 184).

Bir erkek kendi kansına zina isnadında
bulunur ve bunu dört şahitle ispat edemezse, önceleri ona da seksen
değnek cezası uygulanıyordu. Ancak daha sonra inen şu
ayetler bu konuda mulâane yöntemini getirdi: "Hanımlarına
zina isnat edip de, kendilerinden başka şahitleri
olmayanların şahitliği, doğru söyleyenlerden olduğuna
dair dört defa Allah'ı şahit tutup yemin etmesiyle olur.
Beşinci defasında, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın
lânetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da
kocası yalancılardan olduğuna dair, Allah'ı dört defa
şahit tutup yemin etmesi, cezayı kendisinden kaldırır.
Beşinci defasında kocası doğru söyleyenlerden ise,
Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını
diler" (en-Nûr, 24/6-9).

Bu hükümlerden İslâm'ın erkek ve
kadının cinsel hayatını koruma altına
aldığı, onları evlilik dışı cinsel
maceralardan koruduğu anlaşılmaktadır (bk.
"Kazf", "Zina", "Lian" maddeleri).

4. Yol Kesmenin Cezası

Yoldan geçenlerin önünü kesmek ve geçişi
haksız olarak engellemek suretiyle yolcuları soymak, İslâm'da
şiddetle cezalandırılmıştır. Allah Teâlâ
şöyle buyurur: "Allah ve Resulune karşı savaşan
ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların
cezası ancak; öldürülmeleri veya asılmaları yahut
ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi ya da
yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada
onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır"
(el-Mâide, 5/33).

Bu ayette belirlenen cezalar suçun niteliğine ve
şiddetine göre uygulanır. Yol kesenler yalnız soygun
yapmışsa el ve ayakları çaprazlama kesilir, yalnız
öldürme suçu işlemişlerse öldürülürler. Hem soygun, hem
de öldürme birlikte işlenmişse;

Ebû Hanîfe (ö.150/767) ve İmam Züfer'e
(ö.158/775) göre, İslâm devlet başkanı seçimlik hakka
sahiptir. İsterse ibret olması için önce el ve ayaklarını
çaprazlama keser, sonra öldürülür veya idam edilir. Dilerse kesme
uygulanmaksızın yalnız öldürülür veya asılır.

Ebu Yûsuf (ö.182/798) ve Muhammed eş-Şeybânî'ye
(ö.189/805) göre ise bu durumda yol kesen ya öldürülür veya asılır.
Çaprazlama el ve ayak kesilmez. Çünkü burada asıl suç yol kesme
olup, bir suça iki had birden uygulanmaz. Zaten öldürme cezası,
daha hafif olan çaprazlama kesmeyi de kapsamına alır. Nitekim
evli kimse hem hırsızlık hem de zina yapsa"recm"
cezası ile yetinilir. Çünkü ağır olan bu ceza
diğerini de kapsar (es-Serahsî, el-Mebsût, IX, 195; el-Kâsânî,
a.g.e, VII, 93; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 270;
ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-islâmî ve Edilletüh, 2. baskı,
Dimaşk 1405/1985, VI, 127 vd.).

Yol kesip adam öldüren ve soygun yapan kimseye had
cezasının uygulanacağı konusunda islâm âlimleri arasında
görüş birliği vardır. Bu ceza, âdî katilden farklı
olarak öldürülenin velisinin affetmesi veya soygunda alınan
malın geri verilmesi ile düşmez.

5. İçki İçmenin Cezası

Sarhoş edici içkilerin içilmesi ayet ve
hadislerle yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerim'de altı
ayette geçen "hamr" kelimesi üzüm suyundan elde edilen özel
içkinin adı olmuştur. Türkçe'de "üzüm
şarabı" denilen içki budur. Diğer içki çeşitleri
veya; içkinin yapıldığı hammaddeler hadislerde
belirlenmiştir. Tedricî yasaklamanın sonunda, kesin içki yasağı
bildiren ayette şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! İçki,
kumar, putlar ve fal okları sadece şeytanın işinden
birer pisliktirler. Bu pislikten kaçının ki, kurtuluşa
eresiniz. Şüphesiz Şeytan kumar ve içki ile aranıza düşmanlık
ve kin sokmayı, sizi Allah'ın zikrinden ve namaz kılmaktan
alıkoymayı ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil
mi?" (el-Mâide, 5/90, 91; Diğer ayetler için bk. el-Bakara,
2/219; en-Nisâ ; 4/43; el-A'râf, 7/157; en-Nahl, 16/67).

Hanefilere göre had cezasının
uygulanması bakımından içkiler ikiye ayrılır:
Şarap içene verilecek ceza, şarap dışındakileri
içene verilecek ceza. Şarap içen kimse az içsin, çok içsin sarhoş
olsun veya olmasın kendisine had cezası uygulanır. Çünkü
Hz. Peygamber; "Şarap içen kimseye değnek vurunuz"
(Ebû Dâvud Hudûd, 36; Tirmizî, Hudûd 15; Nesâî, Eşribe, 42;
İbn Mâce, Hudûd, 17, 18; Dârimî, Eşribe, 10)
buyurmuştur. Bu hadisteki "hamr"da köpük atmış
taze üzüm suyu olup, içenin aklını örttüğü için bu
ad verilmiştir. Şarap dışındaki içki çeşitlerinde
ise, kişi sarhoş olacak kadar içtiği takdirde had
cezası uygulanır (el-Kâsânî, a.g.e, VII, 39; İbnü'l-Hümâm,
Fethu'l-Kadîr, IV, 178; Zeylaî, Tebyînü'l-Hakâik, III, 195).

Çoğunluk fakihler ise şarapla diğer içki
türleri arasında bir ayırım yapmazlar. Çoğu
sarhoş eden içkinin azı da haramdır ve hamr (şarap) hükmündedir.
Bu yüzden, sarhoş edici olduğu bilinen herhangi bir içkiyi
içene had cezası gerekir. Delil şu hadistir: "Her
sarhoş edici içki hamr'dır ve her hamr da haramdır"
(Müslim, Eşribe, 73; Ebû Dâvud, Eşribe, 5; Tirmizî, Eşribe,
l; İbn Mace, Eşribe, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 16, 29, 31,105,
134, 137).

Ebû Hanîfe'ye göre haddin uygulanmasını
gerektiren sarhoşluğun ölçüsü; sarhoşun
konuşulanları anlamaması, mantıklı
konuşamaması, erkekle kadını, yerle göğü
birbirinden ayırt edememesidir. Çünkü hadlerde şüphenin
kalkması için ağır olanı esas almak gerekir. Hz.
Peygamber; "Gücünüzün yettiği sürece hadleri şüphelerle
kaldırınız" (Ebu Davud, Salat, 114; Tirmizî, Hudûd,
2) buyurmuştur.

Ebû Yûsuf, imam Muhammed ve diğer üç mezhep
imamına göre, sarhoşluk ölçüsü; sarhoşun saçma konuşması
ve sözleri birbirine karıştırmasıdır. Çünkü
insanlar bu durumdaki kişiye "sarhoş" demektedir. Bu
kimse kendi elbisesini veya ayakkabılarını
başkasınınkinden ayırt edemez.

İçki içene ceza uygulanabilmesi için akıllı,
ergin, Müslüman olması, içki zorlama ile veya zarûret sebebiyle
içmemiş olması, içtiği şeyin içki olduğunu
haram kılınmış bulunduğunu bilmesi gerekir.
Ayrıca içtiği içkinin kendi mezhep görüşüne göre
haram sayılması da gereklidir.

İçki İçene Verilecek Cezanın
Miktarı

Çoğunluk müctehitlere göre, sarhoşluğun
cezası seksen değnektir. Delil, Hz. Ali'nin şu sözüdür:
"Kişi içki içince sarhoş olur, sarhoş olunca da saçma
sözler konuşur; saçma sözler arasında da iftira eder.
İftiranın had cezası ise seksen değnektir"
(eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII, 144; Zeylaî,
Nasbu'r-Râye, III, 351).

Şâfiîlere göre, şarap veya diğer içkileri
içmenin cezası kırk değnektir. Çünkü Hz. Peygamber
(s.a.s) bu konuda belirli bir miktar uygulamamıştır. Ebû
Hüreyre (r.a), Hz. Peygamber'e getirilen bir sarhoşa uygulanan
cezayı şöyle anlatır: "Bizden bir kısmı
eliyle, bazıları ayakkabısı ya da elbiseleriyle
vurdular. Adam ayrılıp gidince, arkasından; Allah seni rüsvay
etsin" dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
"Böyle söylemeyin, ona karşı şeytana yardım
etmeyin" (Buhârî, Hudûd, 4; Müslim, Hudûd 35; Ebu Dâvud, 35,
36; Tirmizî, Hudûd, 14, 15).

6. İrtidâd Edene Verilecek Ceza

İrtidâd, sözlükte bir şeyden başka
bir şeye dönmek demektir. Aynı köktün ism-i fail olan mürted
sözcüğü ise; İslâm dinini terkedip küfre, dinsizliğe dönmek
anlamına gelir. İrtidâd küfrün en aşırısı
ve en ağırıdır. Hanefilere göre mücerred irtidatla,
Şafiilere göre ise irtidâdın ölümle birleşmesi halinde
önceki ameller boşa gider.

Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse, işte
onların, dünya ve âhirette amelleri boşa gitmiştir.
İşte Cehennemlikler onlardır. Onlar orada ebedî olarak
kalacaklardır" (el-Bakara, 2/217).

Müslüman olan bir kimse; Allah'ı inkâr,
peygamberleri veya bir peygamberi kabul etmemek veya zina, eşcinsellik,
şarap içmek ve zulüm yapmak gibi ittifakla haram olan bir şeyi
helal saymak ve yine alışveriş ve evlenmek gibi ittifakla
helal olan bir şeyi haram kabul etmek suretiyle dinden çıkar ve
mürted hükümlerine tabi olur. Yine hakaret için Kur'an'ı yere
atmak, bir hadis kitabını pisliğin içine atmak veya
putlara ya da güneşe tapmak, kişiyi dinden çıkarır
(bk. İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, IV, 385; eş-Şirbînî,
Muğnî'l Muhtâc, Mısır, t.y, IV, 133 vd.; eş-Şîrâzî,
el-Mühezzeb, II, 288; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. Baskı,
Kahire 1970, VIII, 123, 131).

İrtidadın geçerli olması için,
kendisini dinden çıkaracak sözü söyleyen veya işi
yapanın akıllı olması ve bu söz veya fiili kendi
iradesiyle yapmış bulunması gerekir.

Mürteddin Cezası

İslâm müctehitleri mürteddin öldürülmesi
gerektiği konusunda görüş birliği içindedir. Delil
şu hadislerdir: "Dinini değiştiren kimseyi
öldürünüz" (Buhârî, Cihâd 149, İ'tisâm, 28, İstitâbe,
2; Ebû Dâvud, Hudûd 1; Tirmizî, Hudûd, 25; Nesaî, Tahrîm,14);
"Müslüman bir kimsenin kanı ancak üç şeyden birisi ile
helal olur. Zina eden dul, cana karşılık can ve cemaatten
ayrılıp dinini terkeden kimse" (Buhârî, Diyât, 6;
Müslim, Kasâme, 25, 26; Ebu Davud Hudûd 1).

Hanefilere göre, irtidâd eden kadın
öldürülmez, fakat yeniden, İslâm'a dönünceye veya ölünceye
kadar hapsedilir. Çünkü o, büyük bir cürüm işlemiş olur.
Ancak kadınların öldürülmesini Rasûlüllah (s.a.s) yasaklamıştır.
Temelde, mürteddin öldürülmesi küfrü yüzünden değil, İslâm
toplumuna baş kaldırması yüzündendir. Çünkü İslâm
devletine baş kaldırmanın cezası Allah yanında,
öldürmekten daha büyüktür. Yukarıda yol kesmenin
cezasını açıklarken buna temas etmiştik (bk.
es-Serahsî, el Mebsût, I, 98 vd.; İbnü'l-Humâm, Fethu'l-Kadîr,
IV, 385 vd.; el-Kâsânî, a.g.e, VII; 134; İbn Âbidîn, a.g.e, III,
312, 326).

Çoğunluk fakihlere göre ise, dinden dönen kadın
da öldürülür. Çünkü Ümmü Mervân adlı bir kadın
İslam'ı terketmiş, bu haber Hz. Peygamber (s.a.s)'e
ulaşınca, bu kadının tevbeye davet edilmesini
bildirmiş, tevbe ederse serbest bırakılmasını,
aksi halde öldürülmesini emretmiştir. Ancak bu hadisin senedinde
zayıflık vardır (bk. Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 458; eş-Şevkânî,
Neylü'l-Evtâr VII,192). Yine Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel (ö. 18/639)'i
Yemen'e vali olarak gönderirken ona şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir erkek İslâm'dan dönerse, onu yeniden İslâm'a
çağır, dönerse ne âlâ; aksi halde onun boynunu vur. Kadın
da dinden dönerse, onu da dine yeniden çağır, dönerse ne
âla; aksi halde boynunu vur" (Zeylaî, a.g.e, III, 457; eş-Şevkânî,
a.g.e, VII,193). İbn Hacer, bu hadisin senedinin hasen olduğunu
söylemiştir.

Hanefilere göre, Hz. Peygamber döneminde görülen bu
gibi kadın öldürme olaylarının irtidâd sebebiyle değil
İslâm devletine başkaldırma yüzünden olmuştur.

Mürteddin öldürülmeden önce tevbeye çağrılması
Hanefîlere göre müstehaptır. Çünkü bununla yeniden İslâm'a
dönmesi umulur. Eğer tevbe etmezse, tevbe edeceği umulur veya
kendisi süre istemiş olursa ona üç gün süre verilir. Ancak tevbe
edeceği umulmaz veya süre istememiş olursa, derhal
öldürülür. Delil Hz. Ömer'in uygulamasıdır: Ömer (r.a),
İslâm ordusundan bir adamın durumunu sordu: "İslâm'a
girdikten sonra Allah'ı inkâr ettiği için onu
öldürdük" dediler. Hz. Ömer dedi: "Keşke onu bir evde
üç gün hapsedip, her gün bir ekmek verseydiniz, belki tevbe
ederdi". Sonra şöyle dua etti: "Allahım! Ben orada
yoktum, emir de vermedim, razı da olmadım" (Mâlik,
Muvatta', Akdiye, 16).

Çoğunluk müctehidlere göre, mürted erkek ve
kadının öldürülmeden önce üç kere tevbeye çağrılması
vaciptir. Delil; Ümmü Mervan hadisi ile Hz. Ömer'in tevbeye davetin
gerekliliğini bildiren ifadeleridir (bk. İbn Rüşd, Bidâyetti'l-Müctehid,
Mısır, t.y., II, 448; eş-Şirbînî, a.g.e,139 vd;
İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII,124 vd.; ez-Zuhayli, a.g.e, VI,
186-188.)

Mürted, yalnız İslâm devlet başkanı
veya onun yetki verdiği kimse tarafından öldürülebilir.
Bunların izni olmaksızın başka birisi öldürülürse
kötü bir iş yapmış olur ve ta'zîr cezası
uygulanır. Ancak tevbeye çağırmadan önce bile olsa,
böyle bir öldürmeden dolayı öldürenin tazminat yükümlülüğü
bulunmaz (ez-Zuhaylî, a.g.e, VI, 188).

Kısas Cezası

İslâm hukukunda âyet ve hadisle miktar ve
kapsamları belirlenen had cezaları yukarıda kısaca açıklananlardan
ibarettir. İslâm toplumu ideal bir ahlâk yapısına
kavuştuğu takdirde İslâm devletinin yalnız bu
cezalarla yetinmesi mümkün ve caizdir. Bunların yanında
"kısas" cezası gibi kul hakkı sayılan
cezalarla, diyet, erş ve hükûmetü'l-adl gibi malî cezalar da vardır.

>>>>>


Konular