Şamil | Kategoriler | Konular

Talak suresi

TALÂK SÛRESi

Kur'an-ı Kerim'in altmışbeşinci sûresi.
Oniki ayet, yüzkırkyedi kelime, binyetmiş harften ibarettir.
Fasılası, elif harfidir. Medenî sûrelerden olup, İnsan sûresinden
sonra nâzil olmuştur. Sûre, Talâk (Boşanma)'dan
bahsettiği için bu adı almıştır. Buharî'nin
İbn Mes'ud'dan rivâyet ettiği bir hadis-i şerife göre diğer
bir adı da "en-Nisau'l-Kusrâ" (Kısa Nisa sûresi)dir.
(Alûs, Ruhu'l-Meânı, XXVIII, 128).

Allah Teâlâ, bu surede boşanmanın hükümlerini
açıklamaktadır. Bakara suresinde yer alan iddetle ilgili hükümler
burada açıklanmakta; boşanmadan (talâk) sonra, boşanan
eşler, doğmuş olan çocuklar ve nafaka ile ilgili uyulması
gereken kurallar. Müslümanlara emir şeklinde bildirilmektedir.

İlk ayette, boşanmanın zamanı,
iddetin hesaplanması ve iddet müddetince boşanan
kadınların kocalarının evlerinde kalmaları
gerektiği şeklinde hükümler yer almaktadır. Ayrıca,
boşanma işlemleriyle alakalı olarak Müslümanlar uyarılarak,
karar verirken ve uygularken Allah Teâlâ'dan korkulması
emredilmektedir. Boşanmayla ilgili hükümler, Allah Teâlâ'nın
sınırları olarak nitelendirilmekte ve bu
sınırları aşan kimsenin kendisine zulmetmiş
olacağı haber verilmektedir:

"Ey Peygamber! Kadınları boşamak
istediğiniz zaman iddetleri içinde boşayın ve iddeti
hesaplayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkun. Apaçık bir
edepsizlikte bulunmadıkça onları evlerinden çıkarmayın.
Onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın koyduğu
sınırlardır. Kim Allah'ın koyduğu
sınırları asarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş
olur. Bilmezsin, belki de Allah boşanmadan sonra yeni bir durum
meydana getirir" (1).

Ayette hitap Resulullah (s.a.s)'e yöneliktir. Ancak,
ümmetin imamı olduğu için hüküm geneldir (Alûsî, a.g.e.,
XXIII, 128).

Allah Teâlâ'nın boşanmayı helal
kılması, Müslümanların, aşırı geçimsizlik
sonucunda doğan büyük sıkıntılardan
kurtulmalarını mümkün kılmak içindir. Talâka izin
verilmiş olması, isteyenin keyfine göre istediği zaman
karısını boşayabileceği anlamına gelmez.
Evlilik ilişkilerinde doğan problemlere karşı Allah'a
tevekkül edilerek sabredilmesi tavsiye edilmektedir. Boşanma
ağır sorumlulukları olan bir iştir. Bu konuda rivâyet
edilen hadislerde talâkın ne kadar ağır bir mesele
olduğu şu ifadelerle açıklanmaktadır: "Allah'ın
en çok buğzettiği helâl, talâktır?, "Evlenin
boşanmayın. Talâktan arş titrer?, "Kadınları,
onlardan şüphe duymanın (ahlâksız konusunda)
dışında boşamayın. Allah acze ve celle zevvak ve
zevvakatları sevmez", "Talkla yemin yoktur. Ancak münafık
olan kimse onunla yemin ister': "Ey Muaz! Allah, yeryüzünde köle
azad etmekten daha sevdiği bir şey yaratmadı. Yine yeryüzünde,
talâktan daha fazla buğzettiği bir şey yaratmadı..."
(Kurtubî, elCami'li Ahkami'l-Kur'an, Beyrut 1966, XVIII, 149).

Eğer boşanma, Allah Teâlâ'nın
koyduğu hükümler çerçevesinde hareket edilerek gerçekleşirse,
pişman olan kocanın, ilk iki boşanmanın iddet müddeti
içerisinde karısına dönmesi mümkün olur. Ancak üçüncü
talâk hakkını kullanan bir kimse, kadın başka bir
erkekle evlenip ondan boşanmadığı sürece, bu kadınla
evlenemez. Talâk ve nikah konusunda yapılan işlerde iki adil Müslümanın
şahit tutulması gerekir.

Bu ayet hakkında bazı hadisler rivâyet
edilmiştir. Abdullah İbn Ömer (r.a)'dan nakledilen hadis şöyledir:
İbn Ömer hanımını hayızlı iken
boşadı. Hz. Ömer (r.a) olayı bildirdiği zaman,
Resulullah (s.a.s) kızdı ve şöyle buyurdu: "Ondan
geri dönsün ve temizleninceye kadar hanımını yanında
tutsun, sonra bir hayız görsün ve temizlensin. İşte o
zaman onu boşamak isterse dokunmadan temiz olarak boşasın.
Allah Teâlâ'nın emrettiği iddet iste budur" (Kurtub,
a.g.e., XVIII, 148).

Anlaşıldığı gibi koca
karısını dilediği gibi boşayamamaktadır.
Bunun belirli bir vakitte olması gerekmektedir. Boşanmaya karar
veren kimse, karısının hayızdan temizlenmiş
olmasına ve temizlik döneminde onunla bir ilişkiye
girmemiş bulunmasına dikkat etmek zorundadır.

Boşamanın ikinci merhalesi ise
boşanmadan sonra başlayan iddet müddetidir. İddet süresi
içerisinde ve bitiminde nasıl davranılması gerektiği
şu şekilde bildirilmektedir:

"Boşanan kadınlar iddetlerinin sonuna
varınca onları, güzelce nikâhınız altında tutun
veya onlardan güzellikle ayrılın. İçinizden adalet sahibi
iki kişiyi yaptıklarınıza şahit tutun.
Şahitliği de, Allah için yapın. Allah'a ve ahiret gününe
iman edenlere bununla öğüt verilir. Kim Allah'tan korkarsa, Allah
ona bir kurtuluş yolu gösterir? (2).

Uyulması emredilen hükümleri Allah'tan korkarak
tam bir samimiyetle uygulayan kimseler bir kurtuluş bir çıkış
yolu gösterileceği ve ummadığı yerden
rızıklandırılacağı haber verilmekte ve böylece
diğer işlerde ve sıkıntılarda olduğu gibi,
evlilik ilişkileri ve boşanma halinde Müslümanlardan, Allah
Teâlâ'ya tevekkül ederek hileli yollara yönelmekten kaçınmaları
gerektiği anlatılmaktadır.

Peşinden iddetle alakalı bazı
ayrıntılar verilmektedir:

"Âdetten kesilen kadınlarınızın
iddetinde şüphe ederseniz, bilin ki onların iddeti üç aydır.
Hiç âdet görmeyenler de böyledir. Hamile kadınların iddeti
ise, doğum yapmalarıyla tamamlanmış olur. Kim Allah 'tan
korkarsa Allah ona işlerinde kolaylık verir" (4).

Bu hükümlerin, Allah'ın emirleri olduğu ve
O'ndan korkarak bu emirlere uyan kimselerin kötülüklerinin örtüleceği
ve mükafatlarının büyütüleceği bildirildikten sonra,
iddet süresi içerisinde boşanan kadınların barınma
ve geçimlerinin sağlanması, gebe olan kadınlara
doğumlarını yapana kadar nafakalarının verilmesi,
boşanmış olan çocuk sahibi kadınlar eğer
çocuklarını emziriyorlarsa onlara ücretlerinin verilmesi ve
çocuğun süt emmesi meselesinin boşanmış eşler
arasında güzellikle halledilmesi, ancak bu çözümde anlaşamazlarsa
çocuğa sütanne bulma yükümlülüğünün babaya ait olması
gibi hükümler yer almaktadır (Ayetlerden çıkarılan
fıkhî kaideler için bk. Kurtubî, a.g.e., XVIII, 148 vd.).

Allah Teâlâ, Müslümanların zor durumda
kalmamaları için, onlara güçleri ölçüsünde mükellefiyet
yüklemiştir. Boşanan kadınların nafakasının
karşılanması hususunda şöyle buyurulmaktadır:

"Varlıklı kimse nafakasını,
varlığı ölçüsünde versin. Rızkı dar olan da
Allah'ın kendisine verdiği kadar versin, Allah, kişiyi
ancak verdiği şeyle mükellef tutar. Allah güçlükten sonra
kolaylık getirecektir" (7).

Peşinden gelen ayetlerde, Allah Teâlâ, insanların
mutlak anlamda iyiliği için vazetmiş olduğu hükümlere
uyulmasını, aksi halde peygamberlerin getirdiklerine uymaktan kaçınan
geçmiş zalim kavimlerin durumuna düşüleceğini haber
vermekte ve Müslümanların kendileri için bir kurtuluş
vesilesi olan Kur'an'a uymaya çağırmaktadır:

"Allah, onlar için şiddetli bir azap
hazırlamıştır. O halde ey iman eden akıl
sahipleri! Allah'tan korkun, Allah size bir Kur'an indirmiştir.?
(10).

İman edip salih amel işleyenleri
bilgisizliğin ve inkarın karanlığından çıkarıp,
kurtuluş nuruna ulaştırmak için, içinde hak olduğuna
dair apaçık deliller bulunan Kur'an ayetlerini getiren bir peygamber
gönderdiğini, onun getirdiklerine iman ederek salih amel
işleyenlerin, içinde ebedi kalacakları altından
ırmaklar akan cennetlere konulacağı haber verildikten sonra
sûre, Allah Teâlâ'nın kudretinin bütün varlık alemini
kuşattığı ve bunun insanlar tarafından
bilinebilmesi için emirlerinin göklerle yer arasında inip
durduğunu bildiren şu ayet-i kerîme ile son bulmaktadır:

"Yedi göğü ve yerden de bir o kadar yaratan
Allah'tır. Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve ilminin
her şeyi kuşattığını bilmeniz için, Allah'ın
emirleri göklerle yer arasında inip durmaktadır" (12).

Ömer TELLİOĞLU


Konular