Şamil | Kategoriler | Konular

Tahnit

TAHNİT

Ölüyü bozulmaması için belirli formül
dahilinde ilâçlama, iç organlarını çıkarma, ilâçlayarak
çabuk bozulmayacak hale getirme. Bir cismi, dayanıklılığını
arttırmak için İlâçlama. Tahnitin asıl manası,
ölünün kefenini buharla tütsülemektir.

Bir diğer adı mumya olan tahnit, insan
ruhunun ölümden sonra da hayatını sürdürdüğü inancına
dayanmaktadır. Tahnit hemen bütün eski dinlerde, özellikle Mısır
dinlerinde uygulanmıştır. Amerika yerlileriyle Afrika ilkel
kabile topluluklarında da tahnit bilinmektedir. İlkel
kabilelerde mumyalanmış cesedin dini ve sihri bir kudrete sahip
olduğuna inanılmış, başarı sağlamak için
savaş meydanlarına ve avlara mumyalar götürülmüştür.

Birçok medeniyetlerde tahnit daha çok katran ve
balsamlı maddeler kullanılarak yapılırdı. Mumya
uygulamasının en üst düzeyde olduğu eski
Mısır'da bu işlem sırayla şu seyri takib ederdi:
Cesedin iç organları böğründen açılan bir delikten çıkarılır.
Kafatasının içi burun deliklerinden madeni bir çubukla boşaltılır.
Ceset ve kafatasının içi önce kokulu maddelerle yıkanır,
sonra yine kokulu bazı toz maddelerle doldurulur, delikler
kapatılır. Sonra ceset sodyum karbonatlı bir havuzun içinde
yetmiş gün bekletilir. Havuzdan çıkarıldıktan sonra
kurutulan ceset, bir sıvı maddeyle baştan ayağa
sıvanır ve zamklı şeritlerle sarılır. Bu
haliyle yine kokulu bir tahta sandığa yerleştirilen ceset,
dik vaziyette duracak şekilde mezar odasına yerleştirilir.

Tahnitin yapılması resmi izne
bağlıdır. Kullanılacak maddeler kanuni düzenlemelerle
tesbit edilir. Günümüzde hayvan türlerini sergilemek içinde tahnit
yapılmaktadır. Önce onların iç organları
boşaltılarak yerine demir telden iskelet yerleştirilir.
Koruyucu kimyevi maddelerle gerekli işlem yapıldıktan sonra
mumya olayı gerçekleştirilmiş olur.

Ölülerin bozulmadan saklanmasına eski Yunan'da
da önem verilmiştir. Nitekim Büyük İskender'in cesedi Bâbil'den
Makedonya'ya bal dolu bir küp içinde götürülmüştür. Cesedin
çürümesini önlemek için sirke, şarap veya çok alkollü sıvı
kullanıldığı bilinmektedir. Asya ve Güney Amerika'da
Mısır'dakine benzer tahnit işlemi
uygulanmıştır. Mumyalama tekniğinin Yeni Krallık
döneminde (M.Ö. 1738-1102) en üst düzeye ulaştığı
ileri sürülürse de, tahniti en ayrıntılı bir
şekilde Yunan Tarihçisi Herodot yapmıştır. Tahnit
eski Mısır'da başlangıçta yalnız krallara
uygulanmış, cesedin bazı kısımları özel
İlâçlarla korumaya alınmıştır.

Eski toplumların bazılarında bilinenin
dışında karmaşık bir tahnit
uygulandığı görülmüştür. Mezar odalarında
yapılan arkeolojik tespitler, tarih öncesinde Peru'da yaşayan
Paraka yerlilerinin ileri bir tahnit tekniği
uyguladıklarını ortaya çıkarmıştır.
Kanarya adalarının yerlileri olan Guanceler de
Mısırlılarınkine benzer şekilde mumya
yapmışlardır. Peru'da yaşayan Jibaro'lular tahnit
ettikleri cesetleri ayrıca çok hafif ateşte
kızartırlar böylece ölünün bozulmadan kalmasını
sağlamaya çalışırlardı. Tibet'te çok eski bir
tahnit usulü bugün de uygulanmakta, ölü bir büyük kutuya konulduktan
sonra takriben üç ay tuzda bekletilerek mumyalanmaktadır. Eski Bâbil,
Sümer ve Yunanlılarda, ender olarak cesede merhem, parfüm ve
baharat sürmek suretiyle tahnit yapıldığı
bilinmektedir.

Yahudilerde tahnit olayına pek
rastlanmamaktadır. Ancak bazı zayıf kaynaklar Hz. Yusuf'un
babası ve kendisinin tahnit edilmesini emrettiğini
yazmaktadır.

Hristiyanlığın ilk dönemlerinde
ölülerin tahnit edildiğine dair bazı belgeler varsa da, genel
manada Hristiyanlar tahniti ve ceset yakma işlemini kabul etmezler.
Bu işlemleri, cesedin normal yapısını bozan
putperestler bir uygulama sayarlar. Ancak Hristiyanların, bazı
kişilerin kalıcı olmasını sağlamak için
tahnit yaptıkları bilinmektedir.

Ortaçağ ve Rönesans döneminde, Mısır
mumyacılığının ileri teknikleri kullanılarak,
az da olsa tahnit yapılmıştır. İngiltere
kralı 1. Henry'nin (XII. yy.) ölüsü Fransa'dan İngiltere'ye götürülmek
için tahnit edilmiştir. O dönemde tahnit bedeli karşılanamayacak
kadar pahalı bir işlemdi. Bu pahalılık özel baharat,
merhem, balmumu ve sargılardan ileri gelmekle beraber, işin
ustası olan tahnitçilerin yüksek ücretlerinden de kaynaklanıyordu.
Ancak o dönemde dinî çevrelerin bu uygulamaya kesinlikle karşı
oluşları, tahnit yapılmasını büyük ölçüde
önlemiştir. Bundan dolayı, cesede sıkıca sarılan
ve hava almasını engelleyen kefenden mumlu bez şeritlerin
kullanılması daha yaygın bir uygulama olmuştur.

Günümüzde az da olsa, gömülmeden önce ölülerin
atardamarlarına çeşitli maddelerin şırınga
edilmesiyle modern tarzda bir tahnit uygulaması görülmektedir. Bu
tarz bir uygulamanın XVIII. yy. da ilk defa İngiltere'de
başlatıldığı kabul edilmektedir. Damardan çeşitli
maddelerin şırınga edilmesiyle cesetlerin çürümesini
önlemeye yönelik tahnite dair ilk bilgileri ayrıntılı bir
şekilde İskoçya'lı anatomi bilgini William Hunter
vermiştir.

Tahnit istekleri son yıllarda İngiltere'de ve
özellikle de ABD'de yaygınlaşmış durumdadır.
ABD'de son zamanlarda ortaya çıkan bazı cenaze işleri
şirketleri, ölünün gömülme öncesinde ziyaret edilmesini sağlamak
için özel tahnit işlemleri yapmaktadır. Bu işin
ticaretini yaygınlaştıran bazı şirketlerin,
tahnit edilmiş örnek cesetleri sergiledikleri de görülmektedir.
Modern tahnit işleminde ise toplardamarların birinden kan
çekilerek ana atardamardan birine ilâç şırınga edilir.
Sonra vücuttaki su birikintileri bir iğneyle çekilerek yerine
koruyucu madde verilir. Kuruduğu zaman bu madde ölünün büzüşmesini
ve esmerleşmesini bir süre için önler. Ancak bu işlem cesede
devamlı bir koruma sağlayamaz. Nitekim Lenin'in büyük bir
özenle tahnit edilmiş ölüsü, muntazam aralıklarla tahnit
işlemine tâbi tutulmaktadır. Tahnitin esas gayesi, ölü yakınlarının
onu hayattakine benzer şekilde görme arzularına cevap vermektir.

İslâm dini açısından tahnitin hiçbir
değeri ve önemi yoktur. Bunların da ötesinde İslâm,
cesedin tahnitini ve yakılmasını yasakladığı
gibi, ölüm hadisesinin kesinleştiği
anlaşıldıktan sonra gömme işleminin geciktirilmesine
bile izin vermez. İslâm'a göre insan topraktan yaratılmıştır,
öldükten sonra toprağa gömülecek, toprakla bütünleşecek ve
yine toprak olacaktır.

Osman CİLACI


Konular