Şamil | Kategoriler | Konular

Suizan

SÛİZAN (SÛ-İZAN)

Kötü zann, fena tahmin, şüphe "Sû"
"fenalık, kötülük" demektir.

"Sû-i hareket (kötü davranış)",
"sûi ahlâk (kötü ahlâk)", "sû-i niyet (kötü niyet)"
vb. gibi, "sû-izan" da, "kötü zan" anlamındadır.
"Sû" kelimesi, verilen örnekler ve benzerlerinde, daima,
"sıfat" anlamını ifade eder.

"Zan" kelimesi ise, "sanma; farz ve
tahmin etme; ihtimâle göre hükmetme" demek olduğu gibi,
"şek, şüphe, tereddüd, vehim, hayâl" gibi anlamlara
da gelir.

"Sû-i zann"ın zıddı (karşıtı),
"Hüsnüzan * (hüsn-i zan)"dır. "Hüsn", "güzellik,
iyilik, hoşluk, olgunluk, mükemmellik" demektir. "Hüsn-i
ahlâk (iyi - güzel ahlâk)", "hüsn-i hat (güzel yazı)",
"hüsn-i niyet (iyi niyet)"... gibi, "hüsn-i zan"da,
"iyi-güzel zan; bir kimse veyâ bir olayın iyiliği
hakkında vicdânî kanâat" demektir.

Görüldüğü gibi, iki türlü "zan"
vardır. Zan, "tahmin" ve "ihtimâl''e dayandığına
göre, bu konuda alınacak tavır ne olmalıdır. Kur'ân
ve Hadis, bu hususla ilgili davranışın nasıl
olması gerektiğine açıklık getirmektedir: Kur'ân-ı
Kerim'de: "Ey inanan (mü'min)ler! Zannın bir çoğundan kaçının.
Çünkü bazı zan (vardır ki) günahtır... "
buyurulmuştur (el-Hucurât, 49/12). Âyette, "zanların birçoğundan
kaçınınız" denilmekte; sebep olarak da, "bazılarının
günah olduğu ifade edilmektedir. Demek ki, zannın hepsi günah
değildir; hattâ Allah'a ve mü'min (inanan)lere hüsn-i zanda
bulunmak gereklidir. Nûr Süresi'nde: "Onu işittiğiniz
vakit erkek mü'minlerle kadın mü'minlerin, kendi vicdanları (önünde)
iyi bir zann'da bulunup da..." buyurulduğu gibi (en-Nûr,
24/12), bir Kudsî Hadis'de de:

"Ben, kulumun, bana zannı gibiyim " diye
vârid olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s) de: "Her biriniz, Allah'a,
hüsnüzan ederek ölsün"buyurmuş ve bir başka hadisinde
de: "Hüznüzan, imândandır" demiştir.

Keşşâf ve benzeri büyük Kur'ân
müfessirleri, "doğruyu ve yanlışı, açık
belirtileriyle seçmeden, iyice gözleyip düşünmeden zanda
bulunulmamasını" önemle tavsiye etmekte, "açıkta
bir sebebi ve doğru belirtisi bulunmayan zannın harâm olduğunu,
kaçınılması gerektiğini" belirtmektedirler.
İhtimal üzerine hüküm olan zanlar, gerçeğe
uymadığından, başkasına bühtan ve iftira olacağından,
zanda bulunanı vebâl altına sokacaktır.

Bütün bunlardan, zan konusunda çok dikkatli olmak
gerektiği ve "Sû-i zann"ın ise, kesinlikle yasak
olduğu, açıkça anlaşılmaktadır. Sû-i zann'ın
harâm olmayanı, yalnızca fısk ve fucûr (günahkârlık)
ile tanınan kimselere karşı yapılanıdır.
Durumu kesin olarak bilinmeyen birine hüsnüzan gerekmese bile, Sû-i zan
da câiz değildir.

Sû-i zan'dan kaynaklanan "tecessüs" hakkında
da, daha önce verilen Hucurât Süresi'ndeki âyette, "tecessüs de
etmeyin" buyurulmaktadır. Tecessüs, "Onun-bunun durumlarını
araştırmak, eksik (kusur)lerini öğrenme
isteği"dir. Allah tarafından yasaklanan bu
davranışla ilgili olarak Hz. Peygamber (s.a.s)'de:

"Müslümanların eksiklerini,
ayıplarını araştırmayın. Zira herkim müslümanların
ayıplarını araştırırsa, Allah Teâlâ'da
onun ayıb (kusur)ını tâkip eder, nihayet evinin içinde
bile onu rezil ve rüsvây eder" buyurmuştur (Elmalılı
Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1960, VI,
4471-4473; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli,
İstanbul 1957, 633-634).

M. Süreyya ŞAHİN


Konular