Şamil | Kategoriler | Konular

Seddi zerayi

SEDDİ ZERAYİ'

Sedd; menetme, engelleme, kapama manalarına gelir.
Zerayi' ise bir şey'e götüren vesîle ve yol manâsına gelen
zeria'nın çoğuludur. Bu şey mefsedet, maslahat, söz ve
fiil olabilir.

Sedd-i zerayi' vesîleleri kaldırmak, sebebi
tıkamak demektir. Bu durumda harama vesîle olân şey haram,
vacibu vesîle olan şey vaciptir. Fuhuş haramdır;
fuhşa vesîle olduğu için yabancı kadının avret
yerine bakmak da haramdır. Cuma namazı farzdır, Cuma
namazına gitmek ve Cuma namazına gitmek için alış-verişi
bırakmak da farzdır.

Zerayide asıl olan fiillerin sonucudur. Fiil,
sonucuna göre hükme bağlanır. İstenilen bir şeye
vasıta olan fiil taleb edilir; kötülüğe vasıta olan
şey de yasaklanır. Burada fiillerin sonuçları göz önüne
alınırken failin niyetine değil fiilin sebep olduğu
neticeye bakılır ve hüküm ona göre verilir. Bu konuda "Maksadın
vesîlesi maksada tabidir" kaidesi câridir. İmam Karafi bu
konuda şöyle der: "Üstün maksada götüren vesîle
üstündür; kötü maksada götüren vesîle ise kötüdür."

"Maksadlara bir takım vesîleler ve
sebeplerle ulaşılır; o yollar da maksada tabi olurlar, onun
hükmünü alırlar. Haramlara vesîle olan şeyler de onlar gibi
yasaktır. Çünkü birbirlerine bağlıdırlar. Tâat ve
sevaba vesîle olanlar da, onlara sebep oldukları için, onlar gibi
istenen ve sevilen şeylerdir. Maksada vesîle olan şey maksada
tabidir; her ikisi de maksuddur. Biri maksad olarak, diğeri de vesîle
olarak hüküm alır. Rabbimiz bir şeyi haram kılarsa, ona götüren
vesîle ve yollar da haram olur. Çünkü haramdan sakınmak ancak bu
şekilde gerçekleşir. Eğer ona vesîle olan şeyleri mübah
kılmış olsa; bu, haram kılmakla zıd düşer,
bir nevi teşvik olur. Allah'ın hikmeti ile bu asla
bağdaşmaz" (M. Ebu Zehra, İmam Malik, Terc. O.
Keskioğlu, s. 388-389).

Sedd-i zerayi'de aslolan maslahatı celb, mefsedeti
def' kaidesidir. Yâni eğer bir işte umumun faydası varsa,
teşvik edilir; umumun zararına ise yasaklanır. Meselâ,
pazar yerine gelmeden yolda malları karşılayıp
satın almak yasaktır. Bu aslında mubah ise de; yolda
satın almakta, satanı aldatmak, halka zarar vermek, pazarda
kıtlık yaratmak vardır. Bunun için bu fiil yasaklanmıştır.

Bu konuda kişinin iyi niyetli olmasına da
bakılmaz. Yapılan işin doğuracağı neticeye
bakılır ve bu işe vesîle olan şey yasaklanır
veya serbest bırakılır.

Zerayi' sebepler, vesîleler manâsına olduğu
için yasağa götüren sebepler kastedildiği gibi: mubah ve helâle
götüren sebepler de kastedilir. Ancak bu, yasak fiillere götüren
sebeplerde daha çok kullanılmıştır. Sedd kelimesinin
kullanılması da bununla ilgilidir. İmam Karafi, zerayün asıl
manâsını göz önüne alarak bunu sedd-i zerayi' ve feth-i
zerayi' diye ikiye ayırır ve feth-i zerayi, iyiliğe götüren
yolları açmak, teşvik etmek olarak açıklar.

Sedd-i zerâyi' Malikî mezhebinde fıkhî
delillerdendir. Hanbelîler de bunu fıkhî delil olarak kabul eder ve
uygularlar. Hanefi ve Şafiî mezheblerinde ise bunun muhtevasını
kısmen birlikte, kısmen de farklı bir şekilde kabul
ederler (M. Ebû Zehrâ, Usûlü'l Fıkh, Terc. A. Şener, s.
276). Meselâ, Hanefilere göre mirastan mahrum bırakılmak
kastıyla boşanmış olan zevceye miras hakkı aynen
verilir.

Zahirîler de sedd-i zerayi' delil olarak kabul
etmemekle beraber, onun icâbına göre hüküm vermişlerdir.
Meselâ, canları teminat altında olanları öldüreceği
kesin olarak bilinen kişilere silâh satmak yasaktır. Üzümün
suyundan şarap yapacağı kesin olarak bilinen birisine
üzüm satmak yasaktır. Bunlar bir harama yardım etmek
olacağından, "İyilik etmek ve fenalıktan
sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek
ve haddi aşmak hususunda yardımlaşmayın"(el-Mâide,
5/2) âyetinin hükmüne tabidir (A. Zeydan, el-Veciz fi Usûli'l-Fıkh,
Terc. R. Özcan, s. 327).

Zerayi' ile amel edilmesi ve onun sebep olduğu
neticeye göre hüküm verilmesi Kitab ve sünnet ile sabittir. Kitabdan
deliller:

1. "Allah'dan başkasını ilah
edinerek tapınanlara sövmeyin ki onlar da bilmeyerek haddi aşıp
Allah'a söverler" (el-Enam, 6/108)

2. "Ey iman edenler, "râina-bizi gözet"
demeyin; "unzurnâ-bize bak, bizi dinle" deyin. Söze kulak
verin." (el-Bakara, 2/104).

Ayetteki "râinâ" kelimesinde "r"
harfinden sonraki "â" uzatarak okunursa kelime "bizi
gözet" manâsına gelir. Yahudiler ve münâfıklar
kelimenin özelliğinden yararlanarak "a" harfini değil
"i" harfini uzatarak söylüyor, böylece kelimeyi, "çobanımız"
manâsına sokarak hakaret etmek istiyorlardı.

Sünnetten deliller:

1- Ağız dolusu içkiye sebep olacağı
için içkinin damlası da haram kılınmıştır.
Bunun için Resulüllah (s.a.s.): "Çoğu sarhoş edenin
azı da haramdır" (Ebu Davud, Eşribe, 5)
buyurmuştur.

2- Rasûlü Ekrem savaş günlerinde müslümanlar
arasında fitne çıkardıkları halde münâfıkları
öldürtmemiştir. Çünkü onları öldürtmesi "Muhammed
kendi adamlarını öldürtüyor" diye aleyhinde dedikodu yapılmasına
sebep olacaktı.

3- Rasûlullah (s.a.s) faize yol açar veya faiz yerine
geçer diye, borçlunun alacaklısına hediye vermesini
yasaklamıştır.

4- Aynı şekilde davada iltimas ve görevi
kötüye kullanmaya yol açar diye hâkim ve emire hediye vermek yasaklanmıştır.

5- Rasûlü Ekrem ihtikârı yasaklarken "İhtikâr
yapan günahkârdır" (Müslim, Müsâkat, 129-130) diye yermiş,
satmak üzere pazara mal getireni (yani piyasanın işlemesini
sağlayanı) da "Celbedenin (pazara mal getirenin)
rızkı bol olsun " (İbn Mace, Ticârât, 6) diye övmüştür.

6- Savaş sırasında
hırsızlık yapanların ellerinin kesilmesi
yasaklanmıştır. Çünkü bu gibi cezaların
uygulanması düşman saflarına ilticalara sebep olabilir.

7- Zekât olarak verdiği şeyin
satılmakta olduğunu görse bile, şahsın bu malı
satın alması şerîat sahibince yasaklanmıştır.
Bu yasak, malın fakirden düşük fiyatla satın
alınmasını önlemek içindir.

8- Kin ve nefret hisleriyle insanların
birbirlerinden uzaklaşmalarını önlemek için, şerîat
sahibi, şahsın başkasının
nişanlısını istemesini, başkasının
muhayyerlik bulunan alış-veriş akdinin üzerine alış-veriş
yapmasını, başkalarının pazarlığı
üzerine pazarlık yapmasını yasaklamıştır.

9- Zinaya yol açmaması için, yabancı bir
kadınla baş başa kalmak haram
kılınmıştır.

10- Tamah sevkiyle gizlenmesine yol açılmasın
diye, başkasına ait bir şeyi bulan kimsenin, o şey
hakkında şahid getirmesini Rasûlullah (s.a.s) emretmiştir.

11- Rasûlullah (s.a.s), aslında mubah olduğu
halde, tapınmaya benzer bir şekilde, içinde yatanı takdise
sebep olabileceği için, kabirlerin üzerine mescid yapılmasını
yasaklamıştır (A. Zeydan, el-Vecîz )i Usûlü'l-Fıkh,
Terc. R. Özcan, s. 325-327; M. Ebu Zehra, Usülü'l-Fıkh, Terc. A.
Şener, s. 277-278; A. Zeydan, el-Medhal li Dirâseti'ş-Şerîatî'l-İslâmiyye,
s. 203-204).

İsmail KAYA


Konular