Şamil | Kategoriler | Konular

Secde-i sehiv

SECDE-İ SEHİV

Secde, alnı yere koyma; aşırı
saygı gösterme; sehiv, dalma, gaflet etme, bilmeyerek terk etme
demektir. Sehiv secdesi ise, yanılmak suretiyle namazın rükünlerinden
birisini geciktirme veya bir vacibi terk ya da geciktirme halinde, namazın
sonunda yapılması gereken iki secde demektir.

Bir rüknün tehiri veya bir vacibin terk yahut tehiri
halinde son oturuşta yalnız Tahiyyat okunduktan sonra iki tarafa
selâm verilir, daha sonra "Allahu ekber" denilerek secdeye varılıp,
üç kere "Sübhane Rabbiyel a'lâ" okunur; sonra "Allahu
ekber" denilerek oturulur, bir tesbih miktarı celseden sonra
yeniden "Allahu ekber" diye, ikinci secdeye varılır;
yine üç defa "Sübhane Rabbiyel-a'lâ" okunduktan sonra "Allahu
ekber" denilerek oturulur. Tahiyyat, Allahümme salli ve Allahümme
barik ve Rabbenâ âtinâ duaları okunduktan sonra önce sağ
tarafa, sonra da sol tarafa selâm verilir.

Yalnız sağ tarafa selâm verildikten sonra
sehiv secdelerinin yapılması daha faziletli ve ihtiyata daha
uygundur. Nitekim cemaatla kılınan namazlarda cemaatin
yanlışlıkla dağılmasına meydan vermemek için,
yalnız sağ tarafa selâmdan sonra sehiv secdelerinin yapılması
gerekli görülmüştür.

Hanefilerin sağlam görülen görüşüne
göre sehiv secdesi vacib, genel olarak diğer mezheplere göre ise
sünnettir (İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Mısır 1316/1898,
I, 355, 374; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', Beyrut 1394/1974,
I,163-179; el-Meydânî, el-Lübâb, İstanbul t.y., I, 95 vd.; ez-Zühaylî,
el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, I,
87 vd.).

Hanefilerin bu konuda dayandığı delil,
Abdullah b. Mes'ud (r.a)'den nakledilen şu hadistir: "Sizden
birisi namazında şüpheye düşerse, doğrusunu
araştırsın ve namazını kanaatine göre tamamlasın,
sonra selam verip sehiv secdesi yapsın, yani
yanıldığı için iki secde daha yapsın " (Buhârî,
Salat, 31; Müslim, Mesâcid, 88, 89; Ebû Dâvud, Salât, 190, 191, 193;
Nesâî, Sehv, 24, 25; İbn Mâce, İkâme, 132, 133; Mâlik,
Muvatta', Nidâ, 61-63; Ahmed b. Hanbel, I, 190, 193, 204-206). Ebû Saîd
el-Hudrî (r.a) de Allah elçisinin şöyle buyurduğunu nakleder:
"Sizden biri namazı üç rek'at mı yoksa dört rek'at mı
kıldığında şüpheye düşerse, şüphesini
atsın ve kesin olarak bildiği ne ise, onun üzerinden namazı
tamamlasın. Selâm vermeden önce de iki secde yapsın. Eğer
beş kılmış ise, bu secdeler namazına şefaatçi
olur, tam kılmış durumda ise, bu iki secde
şeytanın kendisinden uzaklaşmasına vesile olur" (Buhârî,
Sehv, 6, 7; Müslim, Salât, 19, 20; Ahmed b. Hanbel, III, 12, 37, 42).

Hz. Peygamber ile Ashab-ı kiramın
gerektiği durumda sehiv secdesi yapmaları bu secdenin vacib
olduğunu gösterir. Haccın vaciblerinden birisinin eksik
kalması halinde, bunu telâfi için kurban kesilmesi gibi, sehiv
secdesi de, namazdaki eksiklerin tamamlanması için vacib kılınmıştır.

Hanefilere göre; Namaz kılan kişi bu secdeyi
terketmekle günahkâr olur, fakat namazı fasit olmaz. Çünkü sehiv
secdesi kaybolmuş bir şeyin tazminidir. Bir şeyin tazmini
ise ancak vacib olur. Sehiv secdesi, teşehhüdü okumak ve selâm
vermek gibi vacib olan işlerin yapılmasından doğan günahı
kaldırır, fakat bir rükün olan, meselâ bir rükuu yapmamaktan
doğan eksikliği kaldırmaz.

Sehiv secdesi imama ve tek başına namaz
kılana vacibtir. İmama uyan kişi namazında
yanılırsa onun üzerine sehiv secdesi vacib olmaz. Eğer
İmam yanılmışsa cemaatin ona uyması vacib olur.
Eğer imama uyan kişi müdrik veya mesbuk ise, onun da imamın
sehiv secdesine katılması gerekir. Eğer imam sehiv
secdesini yapmazsa bu secde cemaatten de düşer. Çünkü cemaatin
imama uyması gerekir. Fakat mesbuk, yalnız secdelerde imama uyar,
selâmda ona uymaz (bk. "Müdrik"; "Mesbûk", "Lâhik"
mad.).

Sehiv secdesi vakit namazı kılmaya
elverişli olduğu zamanlarda ve durumlarda vacibtir. Meselâ;
sabah namazını kılarken selâm verdikten sonra güneş
doğsa veya ikindi namazında güneşin ufuktaki
kırmızılığı iyice ortaya çıksa bu
kimseden sehiv secdesi düşer.

Cuma ve bayram namazlarında kalabalık bir
cemaat varsa karışıklığa meydan verilmemesi için
sehiv secdesinin terkedilmesi daha uygun görülmüştür. Bir kimse
sehiv secdesini yaparken yanılsa, ayrıca bir sehiv secdesi daha
yapması gerekmez.

Farz, vacib veya sünnet bir namazın kendi içinde
kıyam, kıraat, rükû ve secde gibi farzları; Fâtiha,
süre ilâvesi, tertibe uymak gibi vacibleri; oturuşlarda Allahümme
Salli-Allahümme bârik duaları gibi sünnetleri vardır. Bunlara
tam olarak riayet edilince eksiksiz namaz kılınmış
olur.

Herhangi bir namazda bir farzın kasten veya
yanılarak terk edilmesi o namazın iadesini gerektirir. Bu büyük
eksikliği tamamlamak için sehiv secdeleri yeterli olmaz.

Bir vacibin kasten terk veya tehiri ise kötü bir iş
olup, bundan dolayı sehiv secdesi gerekmezse de; böyle bir namazı
yeniden kılmak daha uygundur. Bir vacibin yanılarak terk veya
tehir edilmesi ise sehiv secdelerini gerektirir. Bu yolla o eksiklik telâfi
edilmiş olur. Bir sünnetin kasten veya yanılarak terki ise
sehiv secdesini gerektirmez, fakat böyle bir hareket bir kusurdur, sevap
ve faziletten mahrum kalmaya sebep olur.

Sehiv secdesinin sebepleri şunlardır: 1)
Kasten yapılan işlerden dolayı üç yerde sehiv secdesi
yapmak gerekir. İlk oturuşu terketmek yahut birinci rekâttan
bir secdeyi namazın sonuna bırakmak yahut da bir rükün eda
edecek kadar bir süre tefekküre dalarak bir şey yapmamak.

2) Namazın vaciblerinden birini yanılarak
terketmekle sehiv secdesi gerekir. Bu da ya o vacibi terketmek, geri
bırakmak, öne almak, namaza bir şey eklemek veya bir şeyi
eksiltmek şekillerinde ortaya çıkabilir.

Terk veya tehir halinde sehiv secdesini gerektiren bu
vacibler on bir tanedir. Bunlardan altı tanesi aslî olup
şunlardır:

a) Farz namazların ilk iki rek'atında Fâtiha
süresinin tamamını veya çoğunu terketmek.

b) Farz namazların ilk iki rek'atında Fâtiha'dan
sonra üç kısa âyet veya uzun bir âyet okumayı terketmek.

c) Namazlarda açıktan veya gizli okuma
esasına uymamak. İmamın akşam namazında gizli, öğle
namazında açıktan okuması gibi, namazı yalnız
kılan kimse de aynı hükme tabi olur. Bu durumda namazın
sonunda sehiv secdesi yapılarak bu eksiklik giderilir.

Gizli okunacak yerde Fâtiha'nın çoğu açık
okunsa geri kalanı gizli okunur. Bunun aksine açık okunacak bir
namazda Fâtiha'nın bir bölümü gizli okunsa, yeni baştan açıktan
okunması gerekir. Böylece, açık ve gizli okuyuş, tek
namazda birleşmemiş olur. Başka bir görüşe göre,
yeniden başlamak gerekmez, yanlışlıkla sessiz
okuduğu anlaşılınca, geri kalan kısım sesli
okunmakla yetinilir.

d) Üç veya dört rekatlı namazların ilk
oturuşunda teşehhüdü terketmek.

e) Son oturuşta teşehhüdü terketmek,

f) Bir rekâtın içinde tekrarlanması gereken
bir işi yapmakta sırayı gözetmemek. Bu fiil her rekâtın
ikinci secdesidir. Meselâ; bir kimse, bir rekâtta ilk secdeden sonra yanılarak
sonraki rekâta kalkar ve o rekâtı iki secdesi ile yerine
getirdikten sonra, namazın sonunda terkettiği bu secdeyi
hatırlayıp, o secdeyi de yerine getirse, sıraya
uymadığından dolayı bu kimseye sehiv secdesi yapmak
vacib olur.

g) İftitah tekbirinden sonra rükuya gidip, yanıldığını
anlayarak geri dönüp Fâtiha ve ilâve süre okuyan kimse, rükuu
yeniler, tertibe riayet etmediği için de sehiv secdesi yapar. Bunun
gibi tilâvet secdesini yerinde yapmayıp terk etmek de sehiv
secdesini gerektirir.

Diğer yandan ayakta duracak yerde oturmak,
oturacak yerde ayağa kalkmak durumlarında olduğu gibi bir
farzın yerini değiştirmek veya tehir etmek de sehiv
secdesini gerektirir.

h) Rükû ve secdede ta'dili erkânı terketmek.
Sahih görülen görüşe göre, yanılarak ta'dili erkânı
terkeden kimsenin sehiv secdesi yapması vacib olur.

i) Farz namazlarda kıraatin yerini
değiştirmek. Meselâ; ilâve süreden sonra Fâtiha okumak veya
dört rekâtlı namazların son iki rekâtında süre okumak
gibi durumlarda sehiv secdesi yapmak gerekir.

j) Vitir namazının kunutunu terketmek. Bu da
kunutu okumadan rükûya varmakla gerçekleşir. Kunutu terk eden
kimse sehiv secdesi yapar.

k) Kunut tekbirini terketmek I) Bayram tekbirlerinin
tamamını veya bir bölümünü terketmek, yahut bayram namazının
ikinci rekâtının rükû tekbirini terketmek gibi durumlarda da
sehiv secdesi yapmak gerekir. Çünkü bunlar vacib tekbirlerdir. Birinci
rekâtın rükû tekbiri böyle değildir.

3) Namaza, namaz cinsinden olmayan bir şeyi ilâve
etmek. İki kere rükû etmek gibi. Bu durumda namazın sonunda
sehiv secdesi gerekir.

4) Yanılarak terkedilen fiile geri dönmek:

Bir kimse yanılarak birinci oturuşu yapmasa,
sonra bu durumu hatırlasa bakılır; eğer oturma haline
daha yakın ise, geri döner ve oturup teşehhütte bulunur. Eğer
ayakta durma haline daha yakın ise, geri dönmez, namazın
sonunda sehiv secdesi yapar.

Son oturuşu yanılarak terkedip beşinci
rekâta kalkan kimse, beşinci rekâtın secdesini
yapmamışsa geri döner ve oturur, sonunda da sehiv secdesi
yapar. Eğer bu kimse, beşinci rekâtın secdesini
yapmışsa farzı bâtıl olur ve
kıldığı namaz nâfileye dönüşür. Böyle bir
kimsenin bu namazı altıya tamamlaması menduptur. Bu hüküm
Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'e göredir.

Eğer son oturuşta teşehhüt miktarı
oturduktan sonra yanılarak ayağa kalkarsa, bu oturuşu
birinci oturuş sanarak selâm vermemişse bakılır:
Beşinci rekâtın secdesini yapmadıysa tekrar oturur.
Eğer beşinci rekâtın secdesini yapmışsa müstehap
olarak bu namaza bir rekât daha ilâve eder. Bu kimsenin kıldığı
farz namaz tamam olur. Çünkü son oturuş, kendi mahallinde
olmuştur. Fazla olarak kılınan iki rekât ise, bu kimse
için nafile hükmünde olmuş olur.

5) Namazda rekât sayısında şüphelenmek:

Bir kimse namazında şüphelenerek üç mü
yoksa dört mü kıldığını hatırlamasa,
eğer yanılma olayı bu kişinin başına ilk
defa gelmişse, yani bu gibi şüphelenmeler o kişide
devamlı bir âdet hâline gelmemişse namazını yeniden
kılmalıdır. Bunu yeniden kılmak için oturarak selâm
vermesi daha uygundur. Çünkü Allah elçisi; Sizden biri namazında
kaç rekât kıldığı hususunda şüpheye düşerse
namazını yeniden kılsın " (Zeylaî, bu hadis
için "garib" demiştir. bk. Nasbu'r-Râye, II, 173) buyurmuştur.

Eğer böyle bir kimseye çoğu kez şüphelenme
durumu geliyorsa, galip olan kanaatine göre namazına devam eder.
Üç veya dört rekâttan hangisi hakkındaki kanaatı
ağır basıyorsa o tarafı tercih eder. Çünkü sık
sık vesveseye düşen kimsenin namazını yeniden
kılmasında güçlükler vardır. Hz. Peygamber (s.a.s) bu
konuda şöyle buyurmuştur: "Sizden biri şüphelendiği
zaman doğruyu araştırsın ve namazını
tamamlasın " (Buhârî, Salât, 31; Müslim, Mesâcid, 88, 89,
Ebû Davud, Salât, 190, 191, 193; Nesâi, Sehv, 24, 25)

Namazda şüphelenip, kaç rekât kıldığı
hususunda kesin bir kanaata varamayan kimse en az rekâtı esas alarak
namazına devam eder. Çünkü en azı hakkındaki bilgi
kesindir. Böyle bir kimse oturması lâzım geldiğine kanaat
getirdiği her yerde oturmalıdır. Böylece farz veya vacib
olan bir oturuşu terketmemiş olur. Meselâ; dört rekâtlı
bir namazda, kılmakta olduğu rekâtın birinci mi, yoksa
ikinci mi olduğu hususunda şüphe eden kimse araştırmasına
göre amel eder. Eğer araştırması bir sonuç vermezse
en az olan bir rekatı esas alarak namaza devam eder. Ancak bunun
ikinci rekâtında oturmak vaciptir. Sonra kalkıp bir rekât daha
kılar ve oturur. Bu konuda delil Allah elçisinin şu hadisidir:
"Sizden biri namazında şüphe eder, üç mü yoksa dört
mü kıldığını bilemezse, şüpheyi atsın
ve en az rekâtı esas alarak namazına devam etsin " (Zeylaî,
Nasbü'r-Râye, II, 174).

Bir kimse namazda iki defa veya daha fazla yanılırsa,
hepsi için namazın sonunda bir tek sehiv secdesi (iki secde)
yapması yeterlidir. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

"Sizden biri yanıldığı zaman
iki defa secde etsin " (İbn Mâce, İkâme, 129). Bu hadis
iki kere yanılmayı da kapsamaktadır.

Diğer yandan bu son hadis, rukûlu ve secdeli olan
bütün vacib, sünnet ve diğer nafile namazlardaki
yanılmaları da kapsamına almaktadır.

Tek başına namaz kılanın açıktan
veya gizlice okumasından dolayı zâhiru'r-rivâye'ye göre,
sehiv secdesi gerekmez. Ancak gizlice okunacak yerde, meselâ; öğle
namazında açıktan okuması kasta dayanıyorsa kötü
bir iş sayılır.

Tek başına namaz kılanın gündüz kılacağı
nâfile namazlarında açıktan kıraatta bulunması
mekruhtur.

İmam, meselâ sabah namazında Fâtiha'yı
yanılarak gizlice okuyup, sonra hatırlasa, ilâve edeceği süreyi
açıktan okur, Fâtiha'yı yeniden okumaz.

Dört veya üç rekâtlı farz veya vitir
namazlarında birinci oturuşta, Tahiyyat okunduktan sonra,
yanılarak "Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli
Muhammed" denilmesi ve Ebû Hanîfe'den bir rivayete göre bu
Tahiyyattan sonra bir harf bile ziyade edilmesi sehiv secdelerini
gerektirir. Fakat son oturuşlarda Tahiyyattan sonra Kuran
okunması, dua edilmesi, sehiv secdelerini gerektirmez. Çünkü son
oturuş dua ve senâ mahallidir. Kuran ise dua ve senâyı içine
alır.

İmam yanıldığı zaman,
yanıldığını hatırlatmak konusunda, Allah elçisi
şöyle buyurmuştur: "Erkeklerin sübhanellah demesi, kadınların
ise el çırpması gerekir? (eş-Şevkani, Nehyül-Evtâr,
II, 320 vd.)

İmam Şafii de Ahmed b. Hanbele göre, sehiv
secdeleri iki tarafa selâm verilmeden yapılmalıdır.
İmam Mâlike göre ise, secde namaza bir ilâve yüzünden yapılacaksa
bunun selâmdan sonra; bir eksiklik yüzünden ise selâmdan önce yapılmalıdır.

Hamdi DÖNDÜREN


Konular