Şamil | Kategoriler | Konular

Ramazan bayramı

RAMAZAN BAYRAMI

Müslümanların iki büyük bayramından biri.
Ramazan ayında tutulan bir aylık orucun bitiminde Şevval
ayının ilk üç günü müslümanların bayram günleridir.
Ramazan bayramına, o gün fıtır sadakası verilmesinden
dolayı "Fıtır bayramı" adı da
verilmektedir.

Resulullah (s.a.s) Medine'ye hicret ettiği zaman
Medinelilerin eğlenip neşelendiği iki bayramları
vardı. Hz. Peygamber Medinelilere özgü olan, cahiliye izleri taşıyan
bu bayramların yerine bütün müslümanların sevinip
eğleneceği İslâm'ın iki bayramını onlara
haber verdi: "Allahu Teâlâ size, kutladığınız
bu iki bayramın yerine, daha hayırlısını, Ramazan
bayramı ile Kurban bayramını hediye etti" (Sünen-i
Ebû Dâvud, Salat, 239). Bayram, Ramazan çıkıp bayramın
başladığı Şevval hilalini görmekle, havanın
bulutlu olması durumunda da Ramazan'ı otuz gün tutmakla başlar.
Ramazan'ın yirmi dokuzunda hilal görünürse, ertesi gün
Şevval'in biridir ve bayram yapılır (Sünen-i Ebû Dâvud,
3/306).

Ramazan bayramı, bir aylık oruçtan sonra
yeme-içmenin ve her türlü helal nimetten yararlanmanın mübah olduğu;
müslümanların eğlenip birbirlerini ziyaret ettikleri,
hediyeleştikleri; çocukların, fakirlerin ve kimsesizlerin
sadaka verilerek sevindirildiği; kısaca İslâmî kardeşliğin
toplumun her kesiminde canlı olarak yaşandığı; bütün
bunlarla birlikte Allah'a karşı da sorumluluklarının
bilinciyle topluca namaz kılıp birbirine nasihat ettikleri sevinç
günleridir. Ramazan bayramında yapılması vâcib olan fıtır
sadakası vermek, bayram namazı kılmak gibi ibadetlerin
yanında sünnet, müstehab olanları da vardır.
Ramazan'ın ilk gününde oruç tutmak ise haramdır.

Ramazan bayramı sabahı erken kalkıp
bayramın canlılığını hissetmek, diğer günlerden
farklı bir gün olduğunu görmek, cünüp olsun olmasın
guslederek temiz (mümkünse yeni) elbiseler giymek, pis kokulu
yiyeceklerden uzak durmak, ağzı misvaklayıp fırçalamak,
güzel kokular sürünmek, saçı-sakalı, tırnakları ve
vücudun diğer yerlerindeki kılları sünnete uygun bir
şekilde temizleyip düzene koymak, İslâm'ın adabından
olan güzel şeylerdir ve müstehabtır. Ayrıca fertlerin
birbirine karşı diğer günlerden daha fazla güleryüzlü
davranması, neşeli görünmek, topluca bayram namazına
gitmek; namazdan önce varsa hurma, hurma yoksa tatlı bir şey
yemek; bunun da bir, üç, beş gibi tekli olmasına dikkat etmek;
namaza giderken Allah'ı zikretmek, karşılaşılan müslüman
kardeşlerle selamlaşıp bayram sevincini paylaşmak, bu
günü daha bir anlamlı kılacak davranışlardır ve
Hz. Peygamber'in sünnetleridir. Yakın akrabaların birbirini
ziyaret edip sorması, ihtiyaç içinde olanlara yardımcı
olunması gerekir. Ana-babayı unutmamak, hiç olmazsa bayram
günlerinde kendilerini ziyaret edip gönüllerini almak müslüman
evlatların terketmemesi gereken dinî bir yükümlülüktür.

Zengin olunsun fakir olunsun, bayram gününde güç
yettiğince sadaka vermek, daha fazla müslümanla karşılaşıp
sevinci paylaşmak için namaza gidilen yoldan gelmeyip başka bir
yoldan dönmek sünnettir. Sadakaların dışında,
üzerlerine vâcib olan müslümanlar, bayram namazından önce
"fitre" adı verilen fıtır sadakalarını
verirler. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre sadaka-i fıtır
farz, Hanefi mezhebine göre vâcibdir (Tecrid-i Sarih, Tercümesi, 367).
Bayram namazından sonra müslümanların birbirleriyle
bayramlaşıp musâfaha yapmaları, kucaklaşmaları
İslâm'ın hoş karşıladığı güzel
geleneklerdir.

Sabah namazından sonra bayram namazına kadar
hiç bir namaz kılınmaz. Bu konuda İbn Abbâs'tan gelen bir
rivâyet şöyledir: "Nebiyyi Ekrem (s.a.s) fıtır
bayramı günü yalnız iki rekât kıldırıp ondan
evvel de sonra da hiç bir namaz kılmadı..." (Tecrid-i
Sarih Tercümesi III, 174).

Bayram namazının cami-mescid gibi kapalı
yerler yerine açık alanda, geniş ve düz bir meydanda kılınması
sünnettir. Medine'ye bin arşın uzaklıkta bir yer
vardı ki buraya "Musallâ" adı verilmişti. Bayram
namazları da burada kılınırdı. Ebû Saîd
el-Hudrî diyor ki: "Resulullah fıtır bayramı ile
kurban bayramı günlerinde Musallâ'ya çıkardı. İlk
başladığı şey namaz olurdu. Sonra namazdan çıkıp,
cemaat saflarında otururken ayakta onlara dönüp vaaz eder ve
istediklerini tavsiyede bulunurdu. Abdullah b. Sâib şöyle anlatır:
"Resulullah (s.a.s) ile bayram namazında bulundum. Namazı
bitirince; Biz hutbe okuyacağız, dinlemek isteyen otursun
dinlesin, gitmek isteyen de gidebilir" buyurdu (Ebu Davud II, 225).

Bayram namazlarında ezan okunmaz. Bu konuyla
ilgili pek çok hadis vardır. Ancak, halkın namazı kaçırmaması
için çağrı yapılabileceği yönünde mürsel hadisler
de vardır. Örneğin, "Resulullah, bayramlarda essalâtü
câmiah (Topluca namaz kılmaya buyrunuz) diye nidâ etmeyi müezzine
emir buyurmuşlardır... Dolayısıyla bu rivâyeti kabul
edip 'namaza gelin' gibi sözlerle namaza çağırmak mekruh
olmaz. Ancak "Hayyaalessalah? gibi ezan cümleleriyle nidâ
edilirse bu mekruh olur" (Tecrid-i Sarih, III, 181) diyen âlimler de
vardır.

Kadınların bayram namazına gidip
gidemeyecekleri konusunda da farklı görüşler vardır.
Peygamberimiz zamanında kadınların bayram namazına
gittikleri bir çok sahih hadisle sabit olmuş bir gerçektir. Hattâ
şu hadis hayızlı kadınların dahi namaza durmamak
şartıyla namaz yerine gidebileceklerini göstermektedir: Ümmü
Atiyye'nin bildirdiğine göre "Taze, kocaya varmamış
kızlara, hattâ hayızlı olanlara varıncaya kadar bütün
kadınlar namazgaha çıkar, o günün bereketinden nasiplenmek
ümidiyle erkeklerle birlikte tekbir getirir, onlarla beraber dua
ederlerdi. Yalnız, hayızlı olanlar Musallanın
haricinde kalıp cemaatin tekbir ve dualarında hazır
bulunurlar (namaza katılmazlardı)" (Tecrid-i Sarih, III,
183). Diğer bir rivâyette İbn Abbas diyor ki: "Resulullah,
kadınların hutbeyi işitmediklerini düşünerek
Bilâl'i alıp onların yanına geldi, onlara vaaz ederek
sadaka vermelerini emretti. Kadınlar küpesini, yüzüğünü
Bilâl'in eteğine atıyorlardı" (Sünen-i Ebu Dâvud,
Salat, 239,241). Bütün bunlara rağmen, ahlak ve namusa verilen
değerin azaldığı, fitne ve fesadın
yaygınlaştığı ortamlarda kadınların
cemaate katılmayıp evlerinde durmaları İslâm'ın
ruhuna daha uygundur.

Ramazan bayramının tespiti kamerî aylardan
Şevval hilalinin görünmesiyle olduğu için, hilalin görünüp
görünmediği hakkında kesin bir sonuca varılamaz da
Ramazan orucunun otuzuncu günü, o günün bayram olduğu
anlaşılırsa, orucu iftar edip bayram yapmak gerekir. Ancak,
bayram namazı öğle vaktine kadar kılınabileceği
için, eğer o günün bayram olduğu öğleden önce anlaşılmışsa,
bayram namazı hemen kılınır; yok eğer öğleden
sonra oruçlar açılmışsa, ilk gün bayram namazı
kılınmaz. İkinci gün kılınıp
kılınmayacağı konusunda İslâm âlimleri arasında
görüş farklılığı vardır. "Bir grup
insan (binek üzerinde oldukları halde) Resuluüllah'a gelerek, bir
gün önce hilali gördüklerine şâhitlik ediyorlardı. Resuûlullah
onlara, iftar etmelerini, ertesi sabah da Musallâ'ya gitmelerini
emretti" (Sünen-i Ebû Dâvud, II, 227) hadisini delil kabul eden
Hanefi ve Hanbelîler, bayram namazının ikinci günü kılınabileceği
görüşündedirler. Şâfiîler bayram namazını sünnet
kabul ettikleri için, onlara göre ikinci günü kılınmaz.

Bayramlarda eğlenmek ve hattâ oyunlar oynamakta
bir sakınca yoktur. Ancak, İslâmî kuralları, haramı,
helali, utanma duygusunu,
ağırbaşlılığı, israfı ve kâfirlere
özenip onlara benzememeyi akıldan çıkarmadan, müslüman
şahsiyetine yakışır bir şekilde olmasına
dikkat etmek gerekir.

Fedakar KIZMAZ


Konular