Şamil | Kategoriler | Konular

Otuz iki farz

OTUZ İKİ FARZ

Yapılması dinen kesin olarak emredilen
işlere "farz" denir. Farzlar sübûtu ve delâleti kesin
olan ayet ve hadis delillerine dayanır. Farzı ifa etmek
sevabı; terketmek ise azabı gerektirir. Bu çeşit emirleri
inkâr eden dinden çıkar. İman, temizlik ve ibadet
konularında her ergin ve akıllı müslümanın fert
olarak yerine getirmek zorunda olduğu farzların sayısı
otuz iki olarak meşhur olmuştur. Ancak İslâm'ın bütün
emirleri bunlardan ibaret olmayıp; medenî, borçlar, ticaret, ceza
hukuku ve benzeri alanlarda da uyulması gereken prensipler
vardır. Otuz iki farz; iman, İslâm, abdest, gusül, teyemmüm
ve namaz konularına aittir. Bunları yedi maddede açıklamaya
çalışacağız.

A. İmanın Şartları. Altı tane
olup Cibril hadisinde şöyle ifade edilmiştir: "İmân;
Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe,
hayır ve şerriyle kadere inanmaktır" (Buhârî,
İmân, 37; Müslim, İmân, I).

a. Allah'a iman*. Allah, bütün varlıkları
yoktan var eden, yöneten, başlangıcı ve sonu olmayan,
sonsuz güce sahip yüce yaratıcıdır. "De ki, göklerin
ve yerin rabbi kimdir? De ki Allah'tır" (er-Ra'd, 13/16).

b. Meleklere iman *. Melekler; Cenab-ı
Hakk'ın nuranî, latîf yaratılışlı, güçlü bir
takım kulları olup; istedikleri şekle girebilen, yorulmaz,
usanmaz, üremez, daima Allah'a itaat üzere bulunan varlıklardır.
"Üzerinizde zaptedici melekler vardır. Onlar şerefli kâtiplerdir.
İşlediklerinizi bilirler" (İnfitâr, 82/10-12).

c. Kitaplara iman*. Allah, peygamberleri vasıtasıyla
insanlığa kitaplar göndermiş; emir, yasak, va'd, mükâfat
ve ceza hükümlerini onlara ulaştırmıştır.
İlk peygamberlere sayfalar, Musâ, Dâvud, İsa ve Hz. Muhammed'e
kitap halinde vahyini duyurmuştur. "Allah bir insanla
karşılıklı konuşmaz. Ancak vahiyle yahut perde
arkasından konuşur, yahut bir elçi (melek) gönderip izniyle
dilediğini vahyeder" (eş-Şurâ, 42/51).

d. Peygamberlere iman*. Allah, insanlardan bazılarını
elçi olarak görevlendirmiş, emir ve yasaklarını insanlara
onlar vasıtasıyla ulaştırmıştır.

"Şüphesiz biz, her millet içinde; Allah'a
kulluk edin, şeytandan kaçının diye bir elçi
gönderdik" (en-Nahl, 16/36); "Peygamberlerden kimini daha önce
sana anlattık; kimini de anlatmadık" (en-Nisâ, 4/164).

e. Ahirete iman *. İnsan, bedeni
varlığı ölünce kabir hayatına geçer; kıyamet
kopunca da insanoğlu kabirlerden kalkacak ve böylelikle ahiret hayatı
başlayacaktır. Orada insan, dünyada yaptığı
işlerin durumuna göre, Cennet veya Cehennemdeki yerini alır,
sonsuz ve yeni bir yaşamın içine girer. Kur'an-ı Kerim'de
ahiretten söz eden pek çok ayet vardır: Yüce Allah takva
sahiplerinin niteliklerini belirtirken; "Onlar ahirete kesin bir
kanaatle inanırlar" (el-Bakara, 214) buyurur.

f. Kaza ve kadere iman *. Cenab-ı Hakk'ın,
insanın ileride yapacağı iyi ve kötü şeyleri ezelde
bilip yazmasına "kader"; zamanı gelince ezelî ilmine
uygun olarak o eşyayı veya olayları yaratmasına da
"kaza" denir. Kader, Allah'ın ilim sıfatının
ürünüdür. Ayette şöyle buyurulur: "Allah, emrini yerine
getirendir. Allah, her şey için bir ölçü koymuştur"
(et-Talâk, 65/3). Hz. Peygamber; "Sizden hiçbir kimse yoktur ki,
Allah onun cennetteki veya cehennemdeki yerini yazmış
olmasın..." (Buhârî, Cenâiz, 83; Tefsîru Sure, XCII/6;
Müslim, Kader, I; İbn Mâce, Mukaddime, 10).

B. İslamın Şartları. Beş tane
olup, bir hadiste şöyle ifade edilmiştir: "İslâm beş
şey üzerinde kuruldu: Allah'tan başka ilâh olmadığına,
Hz. Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet
etmek; namaz kılmak; zekât vermek; Ka'beyi haccetmek ve Ramazan
orucunu tutmak" (Buhârî, İmân, I, II; Müslim, İmân,
19-22; Tirmizi, İmân, III; Nesâî, İmân, 13).

a. Allaha ve peygamberine iman etmek ve bu imanı açıklamak.
Ayette şöyle buyurulur: "Allaha iman edin. Allah'a ve
sözlerine iman eden, okuyup yazması olmayan, Allah'ın elçisi
Peygamber (s.a.s)'e de iman ediniz" (el-A'râf; 7/158).

b. Namaz* kılmak. Kur'an-ı Kerim'in bir
şok yerinde; "Namazı kılınız, zekâtı
veriniz"bir ayette de; Bütün namazları ve orta namazı
(ikindiyi) muhâfaza ediniz" (el-Bakara, 2/238) buyurulur.

e. Zekât* vermek. Kur'an-ı Kerim'de "Zekâtı
veriniz" (el-Bakara, 2/43); "Onların mallarında
dilencinin ve yoksulun bir payı vardır" (el-Meâric, 70/25)
buyurulur.

d. Haccetmek. Müslüman, ergin, akıllı, hür,
yeterli vakte sahip, sağlıklı, gidiş-geliş süresi
içinde yol masrafı ile kendisinin, eş ve çocuklarının
geçimi temin edilen kimselere, ömründe bir defa hac farzdır.
Kur'an'da şöyle buyurulur: "Yoluna gücü yeten herkesin, o
Ev'e hac etmesi Allah'ın bir hakkıdır" (Âl-i İmrân,
3/97).

e. Oruç* tutmak. Ergin, akıllı her müslümanın
üzerine Ramazan orucu farzdır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyurulur: "Ey iman edenler! sizden önceki ümmetlere oruç farz kılındığı
gibi size de farz kılındı" (el-Bakara, 2/ 183).

C. Abdestin Farzları. Abdest üç organı su
ile yıkamak ve başı meshetmekten ibaret bir temizliktir.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Ey inananlar! Namaz kılmak
istediğiniz zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın;
başlarınızı meshedin ve topuklara kadar
ayaklarınızı da (yıkayın)" (el-Mâide, 5/6).
Abdestin farzları dörttür.

a. Yüzü yıkamak. Tüy bitimi ile çene altı
ve iki kulak arasında kalan yüzü bir defa yıkamak
farzdır.

b. Elleri yıkamak. Dirseklerle birlikte
kolları yıkamak gerekir.

c. Başa meshetmek. Başın dörtte birini
meshetmek gerekir. Bazı bilginler başın çok az bir kısmının,
hattâ saçın bir iki telini meshetmenin yeterli olduğunu söylerler.

d. Ayakları yıkamak. Topuklarla birlikte iki
ayağı yıkamak gerekir.

Kur'an-ı Kerim'e el sürmek, namaz kılmak ve
Ka'be'yi tavaf etmek için abdestli bulunmak şarttır.

D. Guslün Farzları. Cünübün, hayız ve
nifası kesilenin boy abdesti alması farzdır. Guslün
farzları üçtür. Ayette şöyle buyurulur: "Eğer siz
cünüp iseniz, tertemiz yıkanınız " (el-Mâide, 5/6).

a. Ağzı yıkamak (mazmaza*). Boy
abdestinde ağız ve burun yüzden sayılır.

b. Burnu yıkamak (istinşak *).

c. Bütün vücudu yıkamak. Vücud hiç bir yeri
kuru kalmayacak şekilde yıkanmalıdır. Saç diplerine
suyun ulaşması yeterli olup, kadınların uzun olan saç
örgülerini çözmeleri gerekmez.

E. Teyemmümün Farzları. Su
bulunmadığı veya bulunup da kullanma imkânı
olmadığı zaman temiz toprak veya kum ve kerpiç gibi toprak
cinsinden bir şeye ellerini sürüp yüzü ve kolları
meshetmeğe teyemmüm denir. Teyemmüm abdest ve gusül yerine geşer.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Su bulamadığınız
taktirde temiz toprağa teyemmüm ediniz" (el-Mâide, 5/6).
Teyemmümün farzı ikidir.

a. Niyet etmek. b. Elleri toprağa veya toprak
cinsinden bir şeye iki kere vurup, yüzü ve kolları meshetmek.

F. Namazın Şartları. Namazın
dışında kalan, fakat namaz kılabilmek işin
mutlaka yapılması gereken şeye "şart" denir.
Namazın şartları altı tanedir.

a. Hadesten temizlenmek. Abdestsizlik, cünüplük,
âdet veya lohusa hâlinde bulunmaya "hades" denir. Abdest veya
boy abdesti almak suretiyle hadesten temizlenme meydana gelmiş olur
(bk. el-Mâide, 5/6).

b. Necâsetten temizlenmek. Vücutta, elbisede veya
namaz kılınacak yerde bulunan pisliği (necâseti)
temizlemek gerekir. Bu, namaz kılabilmek için bir ön
şarttır (el-Müddessir, 74/4; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî
ve Edilletüh, Dimaşk 1985, I, 871).

c. Setru'l-avret. Bakılması haram olan
yerleri örtmek demektir. Avret yerleri, erkekte göbekten diz kapağına
kadar (diz kapağı dahil); kadınlarda el, yüz, ayakları
hariç bütün vücuttur. Ayette şöyle buyurulur: "Ey Ademoğulları,
her mescide çıkışınızda en güzel elbiselerinizi
giyiniz" (el-A'râf, 7/31). Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Allah hayız görecek yaştaki kadının
namazını baş örtüsüz kabul etmez" (eş-Şevkânî,
Neylül-Evtâr, 2/67); "Ey Esmâ, kadın hayız görecek çağa
gelince onun şu şu yerleri dışındaki vücudunun
görülmesi uygun olmaz. Hz. Peygamber, yüzüne ve avuçlarına
işaret etmişti" (ez-Zeylaî, Nashu'r-Râye, I, 299).

d. İstikbâl-i kıble. Namazda kıbleye yönelmek
demektir. Kur'an-ı Kerim'de; "Yüzünü Mescid-i Haram tarafına
çevir. Siz de olduğunuz yerde yüzünüzü onun tarafına döndürünüz"
(el-Bakara, 2/144) buyurulur.

e. Vakit. Vakit girmeden namaz farz olmaz. Bu bakımdan
namaz vakitlerinin belirlenmesi önemlidir. Farz namazların vakitleri
bir hadiste şöyle ifade edilmiştir: "Sabah
namazının vakti, ufukta güneşin kenarının
belirmesinden hemen öncesine kadardır; öğlen
namazının vakti, güneşin, gökyüzünün ortasından
sağa kaymasından itibaren başlar; ikindi oluncaya kadar sürer.
İkindinin vakti, güneş sararıp çemberi tamamen ufukta
görünmez oluncaya kadardır. Akşamın vakti, güneşin
batmasından, şafak'ın kaybolmasına kadar sürer. Yatsının
vakti de gece yarısına başka bir rivayette tan yeri
ağarıncaya kadardır" (Müslim, Mesâcid, 31).

Vitir namazı da yatsı namazının
vakti içinde ve bu namazdan sonra kılınır (İbn
Hanbel, Müsned, VI, 7).

f. Niyet. İbadeti diğer
alışkanlıklardan ayırmak ve namazı Allah
rızası için kılmak üzere kalp ve düşüncenin
yönelişine niyet denir. Namaz vakitleri içinde aynı cins
ibadet birden çok yapılabildiği için, kılınacak
namaz çeşidi belirlenerek niyet etmek şarttır. Kur'an'da
şöyle buyurulur: "Onlar, dini sadece Allah'a tahsis ederek,
hakka eğilerek, ancak Allah'a ibadet etmekle, namazı
kılmakla ve zekâtı vermekle emrolunmuşlardır.
İşte dosdoğru din budur" (el-Beyyine, 98/5). Hz.
Ömer'in naklettiği şu hadis, niyet konusundaki genel prensibi
oluşturur:

"Ameller niyetlere göredir. Herkes niyet ettiği
şeyi görecektir" (Buhârî, Bedül-Vahy,I; Müslim, İmâre,155;
Ebû Dâvud, Talâk, 11). Başka bir hadis de şöyledir:
"Allah, sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, fakat
sizin kalplerinize ve amellerinize bakar" (Müslim, Birr, 32;
İbn Mâce, Zühd, 9; İbn Hanbel, II, 285).

G. Namazın Rükünleri. Namazın sıhhatli
olması için yapılması gereken ve namazı
oluşturan ana unsurlara "rükün" denir. Namazın rükünleri
altıdır.

a. İftitah tekbiri. Namaza başlama tekbiri
olup, buna "tahrime" de denir. Yemek, içmek, konuşmak gibi
namaz dışında yapılması mübah olan şeyleri
bu tekbir yasakladığı işin "tahrime"
adını almıştır. Tekbirin "Allah her
şeyden yücedir" anlamına gelen "Allahu
ekber"veya bu anlamda bir zikir olması gerekir. Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyurulur:

"Rabbinin adını anıp namaz
kılan, arınan, kurtuluşa ermiştir" (el-A'lâ,
87/15); "Kalk insanları uyar, Rabbini yücelt!"
(el-Müddessir, 74/2,3). Hadis-i şeriflerde şöyle buyurulur:

"Namazın anahtarı temizlik,
başlaması tekbir ve bitmesi selâm iledir" (Ebû Dâvud,
Tahâre, 31; Salât, 73; Tirmizî, Tahâre, III, Mevâkît, 62);

"Allah, bir kimsenin namazını, abdesti
yerli yerince almadıkça, kıbleye yönelmedikçe ve sonra
Allâhu Ekber demedikçe kabul etmez " (Buhârî, Hıyel, II;
Tirmizî, Tahâre, 56; İbn Hanbel, II, 318). Ebû Hanîfe ve Ebû
Yusuf'a göre namazda iftitah tekbiri rükün değil bir
şarttır.

b. Kıyâm. Ayakta durmak demektir. Farz ve vacib
namazlarda ayakta durmak farzdır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyurulur: Namazlara ve orta namaza devam edin. Gönülden boyun eğerek
Allah'ın huzurunda ayakta durun" (el-Bakara, 2/382). Hadiste;
"Namazı ayakta kıl" (Buhârî, Taksîr, 19; Tirmizî,
Mevâkît, 157; Ebû Dâvud, Salât, 175; İbn Mâce, İkâme,
139) buyurulur.

c. Kıraat. Okumak demektir. Farz namazların
iki rek'atinde, vitir ve nâfile namazların bütün rek'atlarında
bir ayet olsun Kur'an okumak farzdır. Ebû Yusuf ve İmam
Muhammed'e göre farz olan, uzun bir ayet veya kısa üç ayet okumaktır.
Kur'an'da; "O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni
okuyun" (el-Müzzemmil, 73/20) buyurulur. Hz. Peygamber namazını
yanlış kılan bir sahabiye namazı tarif ederken;
"Sonra Kur'an-ı Kerim'den kolayına gelen yeri oku"
buyurmuştur (Buhârî, Ezân, 95,122; Müslim, Salât, 45; Tirmizî,
Salât, 110). Hanefiler bu delillere dayanarak Fâtiha Süresi veya başka
ayet okumanın yeterli olduğunu, ancak Fâtiha'yı tercih
etmenin farz değil, vâcib hükmünde olduğunu söylerler.
Çünkü Ebû Hureyre (r.a)'den rivayete göre Allah Resulü şöyle
buyurmuştur: "Kim, kendisinde Fâtihayı (ümmül-kitab)
okumadığı bir namaz kılarsa bu namaz eksiktir" (Müslim,
Salât, 38, 41; Ebû Davud, Salât,132; Tatavvu ; 13; Tirmizî, Salât,
116, 166). Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel ise bu son delile
dayanarak namazda Fâtiha okumayı farz olarak kabul ederler (İbnü'l-Hümâm,
Fethul-Kadîr, I, 193, 205, 322 vd.; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi',
I,110; ez-Zühaylî, a.g.e., I, 645 vd.).

d. Rükü. Eğilmek, rükü etmek, boyun eğmek
demektir. Terim olarak, namazda ellerin diz kapaklarına ermesiyle,
sırt ve baş aynı seviyede olacak şekilde
eğilmektir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Ey
iman edenler! Rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin"
(el-Hac, 22/77); "Rukû edenlerle beraber rükû ediniz"
(el-Bakara, 2/43; Bkz. el-Bakara, 2/125; Âl-i İmrân, 3/43;
el-Mâide, 5/55; el-Hac, 22/26; Sâd, 38/24; et-Tevbe, 9/ 112).

Namazını eksik kılan kimseye Hz.
Peygamber namazı tarif ederken; "... Sonra vücûdun sükunet
(itmi'nân) bulacak şekilde rükû yap" (Buhârî, Ezân, 95,
122, İsti'zân, 18, Eymân, 15; Müslim, Salât, 45; Tirmizî,
Salât, 110; Nesâî, İftitâh, 7). Ebû Hanîfe ve Muhammed'e göre
rükû ile ilgili ayetlerde itmi'nân'dan söz edilmemesi ve bu konudaki
hadislerin de haber-i vahid kabilinden olması nedeniyle, rükûda
itmi'nân (tama'nîne) farz değil, vacibtir. Diğer mezhep müctehidleri
ise bunu farı olarak kabul etmişlerdir (eş-Şevkânî,
Neylül-Evtâr, II, 268; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 193;
ez-Zühaylî, a.g.e., I, 655 vd).

e. Sücûd *. Secde etmek; boyun eğmek, alçak
gönüllülük göstermek demektir. Terim olarak, namaz kılanın
en az alnının bir kısmını ve ayaklarını
toprak veya başka bir şey üzerine, yere koymasıdır.
Tam secde; ellerin, dizlerin, ayakların ve burunla birlikte
alnın yere konulmasıyla gerçekleşir. Kur'an'da; "Ey
iman edenler, rükû edin ve secde edin " (el-Hac, 22/77) buyurulur.
Hz. Peygamber de namazını eksik kılan kimseye namazı
anlatırken; "... Sonra vücûdun sükûnet (itmi'nân) bulacak
şekilde secde et" (Buhârî, Ezân, 95, 122; İsti'zân, 18;
Müslim, Salât, 45) buyurmuştur.

f. Ka'de-i ahîre*. Son oturuş demektir.
Namazların sonunda "Tahiyyât"ı okuyacak (teşehhüd)
kadar oturmak da namazın bir farzı, bir rüknüdür. Kur'an-ı
Kerim'de, Allah'a oturarak ibadetten söz eden genel anlamlı ayetler
vardır. "Onlar, ayakta iken, otururken, yanları üzere
yatarken Allah'ı zikrederler" (Âl-i İmrân, 3/191). Hz.
Peygamber, Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'a namazı tarif ederken;

"Sen tahıyyâtı okuduğun veya
oturuşu yaptığın zaman namazın tamam
olmuştur" (eş-Şevkânî, a.g.e., II, 298; ez-Zeylaî,
Nasbu'r-Râye, I, 424). Burada Resulullah (s.a.s) namazın tamam
olmasını fiile bağlamıştır. O da
oturmaktır. Tahıyyâtın okunması Hanefilere göre farz
değil vacibtir.

Hamdi DÖNDÜREN


Konular