Şamil | Kategoriler | Konular

Muhalefetün li'l-havadis

MUHÂLEFETÜN Lİ'L-HAVÂDÎS

Cenab-ı Allah'ın tenzîhî ve selbî zâtına
layık ve vacib sıfatlarından birisi. Bu sıfat
Cenab-ı Hakk'ın zat ve sıfatlarında hiç bir şeye
benzemediğini ifade eder. Muhalefetün li'l-havâdîs Allah'ın
sonradan olan şeylere muhalif olması (benzememesi) demektir.
Bunun zıddı sonradan olan şeylere mümaselet (benzemek)'tir;
ki, Cenab-ı Hakk bundan münezzehtir. Allah Teâlâ'nın, zat ve
sıfatlarından mümaselet ve müşahebeti (benzeri
olmayı) kaldırdığı ve mefhumunda selb (nefy)
anlamı bulunduğu için bu sıfat da Tenzihât denilen sıfat-ı
selbiyeden sayılır.

Cenab-ı Allah, Vâcibü'l-vücûd'tur. Zâtından
dolayı zorunlu olarak var olmak, varlığında
başkasına muhtaç olmamak, başlangıcı
olmayıp ezeli olmak, bâkî ve ebedî olmak, vâcibü'l-vücûd'a lazım
gelen vasıflardır. Cenab-ı Allah'tan başka her
şey mümkindir ve sonradan var edilmişlerdir (hadisdirler).
İmkan (varlığı zorunlu olmamak), hudûs (sonradan
olmak), varlığında başkasına ihtiyaç, fâni ve
sonu olmak, zeval bulmak, noksanlık her mümkine lazım gelen
vasıflardır. Vacib her bakımdan mümkinlerin zıddıdır.
Zat ve sıfatları bakımından birbirine zıd olan
iki şey asla birbirlerine benzemezler. O halde Vacib Teala'nın
zatı ve sıfatları mümkinatın hakikat ve
özelliklerine benzemez.

Allah, zat ve sıfatlarıyla ekmeldir.
Başkaları noksan olup varlıklarında ve özelliklerinde
Allah'a muhtaçtırlar. Kendisine muhtaç olunan ve kendisi mutlak
ihtiyaçsız bulunan Allah Teâlâ, elbette her bakımdan
kendisine muhtaç olan varhklara benzemez. Cenabı Allah'ın
noksan varlıklara benzemesi, O'nun için nakisa (eksiklik) olur. O
halde başkalarına benzemek Allah Teâlâ hakkında muhaldir.
Mümkinatın her birinin birbirleri içerisinde cinsleri, tür ve
benzerleri vardır. Cenab-ı Hakk'ın cins ve benzeri yoktur.
Cins ve benzeri olmadığı için O'nun mahiyeti nedir? diye
sorulamaz. O cüz ve parçalardan da mürekkep değildir. Cüz ve
cisimlerin bitişme, ayrılma, hareket gibi hiç bir özelliği
O'nda yoktur. Böyle olsa, bunlara muhtaç olmuş olurdu. O, mutlak
ihtiyaçsızdır. O, bütün kâinatı yaratan tek
yaratıcıdır. O, noksanlıklardan münezzeh, bütün
ekmel sıfatlarla muttasıf, ekmel varlık ve tek
yaratıcı olduğu için, azamet ve ahadiyyet perdesi ile
gözlerden gizlenmiştir. Hattâ o kadar büyüktür ki, O'nun
mahiyetini ve zatını akıllar idrak edemez, O'nun
hakikatına hayal ve vehimler erişemez. Bunun için Peygamberimiz
(s.a.s), (Aklına gelen her şeyden Allah başkadır)
buyurmuştur. Allah Teâlâ'nın zat ve
sıfatlarının hakîkatini kavramak, O'nun ilâhi mahiyetini
tasavvur edebilmek mümkün olmadığından, akıl ve
hayalimize ne gelirse gelsin ve ne şekilde nasıl düşünürsek
düşünelim; O, hayal ve tasavvur ettiklerimizden ve düşündüklerimizden
başkadır. Bu sebeple Hz. Peygamber (s.a.s), "Allah'ın
mahlûkatı, nîmetleri ve varlığına delâlet eden
ayetleri hakkında düşününüz. O'nun zat ve mahiyeti hakkında
düşünmeyiniz" buyurmuştur (İbn Kesir,
Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azim; en-Necm, 53/42, et-Talak 65/12. ayetlerinin
tefsirinde el-Azîzî, Siracü'l-Münir Şerhu'l-Camiu's-Sagir
Mısır, 130 h. II, s. 170). Buna göre, Allah'ın
varlığına, kudret, ilim ve hikmetine delalet eden ayet ve
delilleri akıllar idrak eder, gözler görür, var ve bir olduğu
kesin olarak anlaşılır.

Zatında ve sıfatlarında Allah Teâlâ'nın
yerini tutacak ve O'nun makamına kaim olabilecek hiç bir şey de
yoktur. Zatında O'nun yerini tutabilecek bir şeyin
olmadığı malumdur. Cenab-ı Vacibul-Vücud'un hayat,
ilim, kudret ve diğer bütün sıfatları, mahlûkatın
sıfatlarından aralarında hiç bir münasebet ve benzerlik
olmayacak kadar ekmel ve çok daha yücedir. Meselâ, bizim ilmimiz
zorunlu olmayıp sonradan kazanılmıştır, arâzdır,
bâki değildir; zail olur, her zaman yenilenir ve çok eksiktir.
Yüce Allah'ın ilmi, O'nun zatına vacib zorunlu ezelî, ebedî
ve tastamamdır. Geçmişte ve gelecekte O'nun ilminden bir zerre
bile hariç kalmaz. O kudretiyle de ezelde ve ebed'te ekmeldir. O'nun her
mümkine gücü yeter.

Yüce Allah hiç bir şeye benzemediği için
araz değildir. Çünkü araz, var olabilmesi için kendisini tutup taşıyan
bir mahalle muhtaçtır. O'nun şekil ve sureti yoktur. Sonlu ve
sınırlı değildir. Sonu yoktur. O zaman ve mekandan münezzehtir.
Zaman ve mekânın fevkindedir. Hülâsa; Yüce Allah, mümkinât ve
hadisler denilen varlıklara hiç bir şekilde benzemeyen ve
bunların özelliklerinden münezzeh ekmel varlık ve tek
yaratıcıdır. "O'nun benzeri şöyle dursun,
benzeri gibisi bile yoktur. O, hakkıyla işitici ve görücüdür"
(eş-Şura, 42/11).

"Melekler saf saf olduğu halde Rabbin (in
emri) geldiği vakitte" (el-Fecr, 89/22); "Rahman olan Allah
Arş'ın üzerine istiva etmiştir" (Taha, 20/5), "Allah'ın
eli, onların ellerinin üstündedir" (el-Feth, 48/10) gibi
ayetlerde Allah Teâlâ'ya bir tür teşbihi (benzetmeyi) andıran
sıfatlar isnad edilmiştir. Bu sıfatlara, haberî sıfatlar
(es-Sıfatü'l-haberiyye) denilir. Selef uleması bu
sıfatları tecsimsiz (cismiyat isnad etmeyerek) teşbihsiz (başkalarınınkine
benzetmeyerek ve benzerliğini reddederek ve te'vilsiz kabul ederler
ve bunlardan murad edilen manâyı Allah'a havale ederler. Halef
uleması: (Kelamcıların müteahhirîni) ise, halkı
teşbih vadisine düşmekten, Cenab-ı Allah'ı başka
şeylere benzetmekten korumak için haberî sıfatlara Arap dili
ve belağatına uygun olarak Cenab-ı Hakk'ın zatına
lâyık bir anlam vermişlerdir. Meselâ yedullah'taki" yed'e
kudret ve nimet; "vechü Rabbike" (er-Rahman, 55/27) deki vech'e,
zat anlamını vermişler ve verdikleri bu manâların
ihtimal dahilinde olduğunu ve kesinlik
kazanamayacağını da söylemişlerdir ve neticede bu
haberi sıfatlardan kesin olarak murad edilenin ne olduğunu yine
Allah'a havale etmişlerdir.

Şamil İA


Konular