Şamil | Kategoriler | Konular

Muavenet

MUÂVENET

Yardımlaşmak, insanların birbirine
yardımda, iyilikte bulunması. "Âvene" kökünden
mastar olup, "teâvün" ile eş anlamlıdır.
İnsanlar sürekli olarak birbirinin yardımına muhtaçtır.
Bu, toplu yaşayışın gereğidir. Diğer yandan
yaratılıştaki farklılık, servet
dağılımından ortaya çıkan zenginlik-yoksulluk
gerçeği, güçlünün zayıfı ezme temayülü insanlar arası
yardımlaşmayı gerekli kılan unsurlardandır.

İslâm dini yardımlaşmaya ve sosyal adâlete
büyük önem vermiştir. Zekât, fıtır sadakası, fidye,
yemin keffaretinde yoksulu doyurma gibi esaslar, zenginle yoksul
arasındaki yardımlaşmaya süreklilik kazandıran sosyal
güvenlik kuruluşlarıdır. Buna, tarih içinde eğitim
ve sağlık hizmetlerinde, toplumdaki yetim, öksüz ve dulları
gözetmede büyük görev üstlenen "vakıflar" oda ilâve
edilebilir. Hattâ vakıflar insana hizmetin ötesinde, kanadı
kırıldığı için uçamayan kuşu koruyacak
kadar canlılara merhametin ve desteğin sembolü olmuştur.
Diğer yandan takva sahipleri toplumdaki yoksulları, kendilerine
ecir ve mânevi derece kazandıran bir nimet gibi görerek bağrına
basmıştır.

Kur'an-ı Kerim ve Sünnette yardımlaşmayı
emir ve teşvik eden pek çok nass vardır. Bazıları
şunlardır:

Allah Teâlâ yardımlaşmanın meşrû
konularda olması gerektiğini şöyle bildirir: "İyilik
ve takva hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günah ve
tecavüz (ve düşmanlık) üzerinde yardımlaşmayın"
(el-Maide, 5/2).

Takvâ; Allah'tan korkup, kötülüklerden sakınmak
demektir. Burada, yardımlaşmanın, birbirine destek
olmanın ölçüsü ve metodu bildirilmektedir. İyilik,
hayır, güzel amaçlarla yardım, sahibine büyük ecir kazandırır.
Fakat günah, haram, kötülük, zulüm, küfür ve düşmanlık
konularında başkalarına yardımcı ve destek olmak,
bu kötülüğü yapanların güçlenmesine ve şerrin
yayılıp kökleşmesine yardımcı olacağı
için, yardımcı olanı da şerre ortak yapar. Herkes kötülüğün
meydana gelmesindeki pay ve katkısına göre sorumlu olur.
Özellikle bu yardım ve destek sonucu bir kötülük çığırı
açılırsa, bu kötülük devam ettiği nesiller süresince
çığırı açanlar kendine düşen vebal
payını yüklenirler. Bunun aksine iyilik, güzellik, hayır
çığırı açılmasına katkıda bulunanlar
da, insanlar bu iyiliği, hayrı işlediği sürece, sanki
kendisi de işlemiş gibi ecir almaya devam eder. İyilik
yolunu gösteren bu iyiliği yapmış gibi ecir alır.

Allah Teâlâ bütün mü'minlerin birbirinin dostu ve
yardımcısı olduğunu şöyle bildirir: "Mü'min
erkekle mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler.
İyiliği emrederler, kötülükten menederler, namazı
vaktinde kılarlar, zekâtı verirler" (et-Tevbe, 9/71).
Ayetteki velî; yardımcı, destekleyici, idareci, Allah için
dost ve yakın anlamlarına gelir. Mü'minin ehl-i küfre
müslümanlara verecekleri zararda yardımcı olması
yasaklanmıştır. Âyette şöyle buyurulur: "(Ey
Muhammed!) kâfırlere kesinlikle arka çıkma" (el-Kasas,
28/86); "Allah, ancak sizi, sizinle din uğrunda
savaşanları, sizi yurdunuzdan çıkaranları ve çıkarılmanıza
yardımcı olanları dost ve arkadaş edinmekten
alıkoyar. Kim de onları dost ve arkadaş edinirse, işte
onlar zâlimlerdir" (el-Mümtehine, 60/9). Ancak bir önceki âyette,
müslümanlara saldırmayan ve onlarla anlaşmalı
bulunanlarla işbirliği yapılabileceği belirtilir:
"Allah, din uğrunda sizinle savaşmayanlara ve sizi
yurdunuzdan çıkarmayanlara iyilikte bulunmanızı, adâletle
davranmanızı menetmez. Şüphesiz ki Allah, adaletle davranıp
insaf ölçülerine bağlı kalanları sever" (el-Mümtehine,
60/8). Rivâyete göre, Huzâa Kabilesi müslümanlarla savaşmamış,
aynı zamanda bir anlaşma yapıp, müslümanlarla savaşacak
olanlara yardımda bulunmayacaklarına, onların yanında
yer alıp, Hz. Peygamberle savaşmayacaklarına söz vermişlerdi.
Bunun üzerine Yüce Allah onlara iyilikte bulunup, adaletli davranmaları
için mü'minlere ruhsat verdi. Bu âyet, gayri müslim ülkelerle ilişkileri
düzenlemede önemli bir devletler hukuku prensibini de kapsar ve hangi
şartlarda onlarla işbirliği ve sözleşme
yapılabileceğini belirtir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Dünyada insanların bir
sıkıntısını karşılayanın, Allah Teâlâ
da âhirette bir sıkıntısını giderir" (en-Nevevî,
Riyâzü's-Sâlihin, I, H. No: 242).

Yardımlaşmanın bir çok çeşidi
vardır. Bir yoksula bir sadaka vermek yardım olduğu gibi,
fikir danışana doğru bilgi vermek de bir
yardımlaşmadır. Zulüm ve haksızlığa
uğrayanı zalimin zulmünden korumak yardımlaşma
olduğu gibi; zalimin zulmüne engel olmak da yardımdır. Bu
hususta Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: Îster zâlim ister
mozlum olsun kardeşine yardım et ". Ashaptan bir zat:

- Ya Rasulallah! Mazlûm olan bir kimseye yardım
ederim, bunu anladım. Fakat zalime nasıl yardım ederim,
dedi. Allah elçisi şöyle buyurdu:

"Yaptığı zulümden onu alıkoymanız,
zâlim için bir yardımdır" buyurdu (Tecrîd-i Sarih
Tercemesi, IV, 281). Bu yolla zâlimin yükü hafiflemiş,
işlemek üzere bulunduğu kötülük engellenmiş olur.

Diğer yandan; "Komşusunun aç olduğunu
bilerek sabahlayan gerçek mü'min olamaz"; "Sizden biriniz
kendisi için sevdiğini mü'min kardeşi için de sevip arzu
etmedikçe gerçek mü'min olamaz"; "İmanın en alt
derecesi, mü'minin yolda gördüğü, başkalarının
ayağına takılacak engeli, taşı
kaldırmasıdır" ve benzeri hadisler İslâm'ın
yardımlaşmaya ne kadar önem verdiğini göstermektedir.

Şâmil İA


Konular