Şamil | Kategoriler | Konular

Mevlevilik

MEVLEVİLİK

Mevlana Celaleddin Rumi'nin (d. 1184 Belh, Horasan-ö.
1273 Konya) düşünceleri çevresinde kurulan tarikat. Babasının
düşüncelerini sistemleştirdiği ve tarikat biçiminde
örgütlendirdiği için Mevlana'nın oğlu Sultan Veled (ö.
1312) Mevlevilik'in asıl kurucusu ve ikinci piri sayılır.

Mevlana'nın hayatı boyunca tarikatlara özgü
birtakım kurallara uymadığı, kendisine
bağlananlar için özel kurallar koymadığı
bilinmektedir. Sözgelimi kendisine bağlananlar için ne bir giriş
töreni düzenler, ne de belli bir zikir öngörürdü. Diğer
tarikatlar gibi özel giysilerle ayrılma yoluna da gitmemişti.
Bilinen başlıca uygulaması müridliğe kabul
edilenlerin saç, sakal, bıyık ve kaşlarından birkaç
kıl kesmek, kendisine halifelik verilenlere de bugün hırka
denilen geniş kollu, yakasız, önü açık bir giysi olan
fereci giydirmek, halkı aydınlatma görevini simgelemek üzere
bir çerağ vermekti. Mevlevilik'in başlıca
kurallarından birisi olan semayı da yalnızca aşk ve
cezbe için yardımcı bir öğe sayardı. Ancak oğlu
Sultan Veled, halifeliği döneminde Mevlana'nın düşüncelerini
temel olarak Mevleviliği kendine özgü kuralları, törenleri
olan bir tarikat durumuna getirdi.

Mevleviliğe göre tasavvufi eğitimin
amacı insanın kendine gelmesini, kendini bulmasını
sağlamaktır. Gerçeğe ulaşmak için insan tabiatına
aykırı yöntemlere başvurulmamalıdır. Zikir ve
çile gerçeğe ulaşmanın temel yöntemi değildir.
Zikir ancak düşünceyi harekete geçirdiği ölçüde yararlıdır.
Gerçeğe ulaşmanın asıl yolu aşk ve cezbedir.
Bunun için de isimlerden ve kelimelerden geçip Allah'ı bulmak Allah
dışındaki varlıklardan (masiva) arınmak gerekir.
Bütün varlığı kuşatan Allah'ın
varlığı tek gerçektir. Varmış gibi görülen
varlıklar gerçekte yoktur; varolan, bu varlıklar
aracılığı ile kendini gösteren Allah'tır. Evren
her an yeniden yaratılmaktadır. Zıdlar alemi olan bu dünyada
herşey izafidir. Allah'ı gerçek anlamda tanımayan insanlar
dünyanın, altın ve gümüşün kulu, kölesi olurlar. Bu
kölelikten kurtulmanın tek yolu da Allah aşkıdır.

Mevleviliğe göre mürid kendini mürşidinde
yok etmeli, kendine baktığında mürşidini görmelidir.
Mürşidinin tüm isteklerini tereddüt etmeden kabul etmeli, ona
itaatı Allah'a ve Peygamber (s.a.s)'e itaat, muhalefeti de Allah ve
Peygamber (s.a.s)'e muhalefet bilmelidir. Kendisini şeyhinden
uzaklaştıracak hiçbir sözü dinlememeli, onun iyiliğin
mutlak temsilcisi olduğuna inanmalı, hakkında kötü düşünmemeli,
yanında çok konuşmamalıdır. Nefsini zayıflatmaya,
riyazet ve mücahede ile öldürmeye çalışmalıdır. Kötülüğü
buyuran nefsi (nefs-i emmare) ancak mürşid öldürebilir. Bu nedenle
mürid mürşidinin irşadına sıkı biçimde sarılmalıdır.

Mevlevilikte başlıca tarikat ayini, âyin-i
şerif de denilen semadır. Belli kurallar içinde ve müzik eşliğinde
yapılan semadan başka zikir telkini, tac ve hırka giyme,
halvet, tarikata giriş, halifelik verme de belli kurallara
bağlanmıştır. Sözgelimi zikir telkininde şeyh müridi
önüne oturtarak elini tutar, bütün günahlardan sakınacağına,
iyilik ve takva üzere bulunacağına dair söz alır,
kelime-i tevhidi üç kez telkin eder, sonra da onun için dua eder. Duanın
arkasından şeyh, dünya ile ilgisini kestiğini simgelemek
üzere müridin saçından birkaç kıl keser. Halvet, diğer
tarikatlarda olduğu gibi kırk gün süren bir ibadet, riyazet
biçiminde değil, tekkede hizmet biçiminde uygulanır. Binbir gün
süren bu halveti (çile) tamamlayan kişiye derviş adı
verilir.

Tac ve hırka giydirme de küçük bir törenle yapılır.
Tac giyecek mürid başını açarak şeyhin önüne
oturur, başını şeyhin dizine koyar. Mevlevi
silsilesini okuyan şeyh Allah'tan müridi fakirlik yolunda (tasavvuf)
başarılı kılmasını, başına manevi
bir tac ihsan etmesini dileyerek tacı giydirir. Fatiha sûresini
okuyarak dua eder. Hırka ise ayakta giydirilir. Yine mevlevi
şeyhleri silsilesi ve Fatiha okunur, dua edilir. Duanın
arkasından hırkası giydirilen mürid şeyhin ve orada
bulunan büyüklerin ellerini öper.

Halvetten çıkmış, eğitimini
tamamlamış ve gerekli olgunluğa ulaşmış
dervişlere verilen üç tür halifelik vardır. Bunlar suret-i
hilafet, mana-yı hilafet ve hakikat-ı hilafet olarak
anılır. Suret-i hilafet, bir dervişe bir tekkenin yönetimini
yürütmesi amacıyla verilen halifeliktir. Bu tür halifeler irşad
yetkisine sahip değildir. Mana-yı hilafet, seyr-ü süluk
denilen tasavvufi yolculuğun makam ve mertebelerini iyi bilen,
Allah'ı tam anlamıyla tanıyan dervişe halkı
irşad etmesi amacıyla verilen halifeliktir. Hakikat-ı
hilafet de doğrudan irşad ve şeyhlik yetkisiyle verilen
halifeliktir. Şeyhlik makamı boş olan tekkelere atanacak
şeyhler bu halifeler arasından seçilir.

Mevleviliğe mensup kişiler seyrü sülukteki
durumlarına göre çeşitli derecelere ayrılır.
İlk dereceyi mevlevilerin büyük çoğunluğunu temsil eden
muhibler oluşturur. Seven kişi demek olan muhib, mevlevi
kurallarına göre sikke tekbirletip tarikata giren, ancak dervişliğe
ikrar vermeyen müriddir. İkinci derecede dede de denilen
dervişler yeralır. Derviş ikrar verip tekke
mutfağında (matbah) üç gün saka postunda oturan, kararından
dönmezse arakiye ve hizmet tennuresi giyinip çeşitli hizmetlerle
binbir gün halvet (çile) çıkaran, onsekiz gün süren hücre
çilesini de tamamlayan mevleviye verilen addır. Şeyhler
üçüncü dereceyi oluşturur. Şeyh, bir tekkeyi yönetmek,
muhib ve dervişlerin yetiştirme yetkisine sahip olan mevlevidir.
Mevlevilikte son dereceyi halifeler meydana getirir. Halifeler,
başkasına halifelik verme yetkisine sahip şeyhlerdir.

Sultan Veled'ten sonra bütün Mevleviliği temsil
eden Konya'daki merkez tekke şeyhliğinin babadan oğula ya
da ailenin büyüğüne geçmesi gelenekleşti. Bu geleneğe
bağlı olarak şeyhlik makamına oturan kişiye
Çelebi adı verildi ve zamanla merkez tekke şeyhliği
Çelebilik makamı olarak anılmaya başladı. Çelebiler,
başlangıçta, şeyhlik makamında oturan kişi
tarafından önceden belirlenirdi. Sonraları çelebiler dedelerin
onayıyla atanmaya başladı. Daha sonra da, adaylar
arasındaki çekişmeler nedeniyle çelebiler padişah
iradesiyle atanır oldular.

Mevlevilik Türk düşünce ve sanat hayatına
önemli etki ve katkıları olan bir tarikattır.
Mevlana'nın vahdet-i vücud (varlık birliği)
anlayışına dayanan düşünceleri yüzyıllar
boyunca etkisini sürdürmüş, günümüze kadar canlılığını
koruyabilmiştir. Mevlevi tekkeleri, tarikat faaliyetlerinin
yanısıra bir sanat ve kültür kurumu gibi çalışmış,
baştan beri birçok şair, yazar ve bestecinin
yetiştiği merkezler olmuştur.

Osmanlılar döneminde Türkiye'de en yaygın
tarikatlardan birisi olan Mevleviliğin faaliyetine, diğer
tarikatlarla birlikte, 13 Eylül 1925 tarihli bir kanunla son verildi.
Faaliyetini bir süre Şam'da sürdürmeyi denediyse de başarılı
olamadı. Ancak 1926 yılında Konya'daki merkez tekke ve
Mevlana türbesi müze olarak yeniden açıldı. Günümüzde de
her yılın Aralık ayında Konya'da turistik amaçlı
mevlevi ayinleri icra edilmektedir.

Ahmet ÖZALP


Konular