Şamil | Kategoriler | Konular

Kenz

KENZ

Define, hazine, yeraltında saklı
kalmış değerli eşya, para veya altın,
malları üst üste yığıp stok etme.

İslâm dini temelde malın belirli ellerde
toplanmasına karşıdır. Bu sebeple de belirli ellerde
toplanmasını engelleyecek bir takım tedbirler
almıştır. Bu tedbirlerden biri de para ve mal stokçuluğunun
engellenmesidir. Toplumun birlik ve beraberliği, fertler arası
kardeşliğin oluşması, malın âdil bir
şekilde toplum fertleri arasında dağılmasıyla
sağlanır. Bu sebeple İslâm zekâtın
yanısıra infak kurumunu getirmiş ve bunu teşvik
etmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Altın
ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda
sarfetmeyenler var ya; işte onlara acı bir azabı müjdele!
O gün Cehennem ateşinde bunların üzeri
ısıtılı(p pullanı)r; bunlarla onların
alınları, yanları ve sırtları dağlanır;
'İşte kendiniz için yığdıklarınız,
yığdıklarınız tadın' denir" (et-Tevbe,
9/34-35).

Âyette isim olarak altun ve gümüş
zikredilmişse de, her türlü mal stoku için durum aynıdır
(Kurtubî, el-Câmi'li Ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrut 1965, VIII, 133).

Aynı şekilde "Ona bir kenz indirilmeli
veya beraberinde bir melek gelmeli değil midir?" (Hûd, 11/'12)
âyetinde büyük servet anlamında kullanılmıştır.

Zekâtı verilmiş malın stok edilmesinin
yasaklanmış kenz'e girip girmeyeceği hususunda âlimler değişik
görüşler ileri sürmüşlerdir. Âlimlerin çoğunluğuna
göre, böyle bir mal, yasaklanan kenz kapsamına girmez. Hz. Ömer (r.a.)
bu görüştedir. İbn Abbas'tan nakledildiğine göre yukarıda
söz konusu ettiğimiz âyet indiğinde sahâbîler zor durumda
kaldı, ne yapacaklarını bilemez oldular. Hz. Ömer;
"Ben bu sıkıntınızı gideririm" diyerek
Peygamber (s.a.s)'e gitti. "Ey Allah'ın Rasûlü, bu âyet ashabına
ağır geldi" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s);
"Allah zekâtı, ancak arta kalan malı helal
kılsın diye emretti" buyurdu. Bu arada Hz. Ömer "Allahu
ekber!" dedi. Peygamber (s.a.s) sözlerine şöyle devam etti:
"Kişinin kenz edeceği şeyin en
hayırlısını söyleyeyim mi? Saliha kadındır;
ona baktığı zaman kendisini sevindirir, ona bir şeyi
emrettiği zaman kendisine itaat eder, hazır
bulunmadığı durumlarda da mal ve namusunu korur"
buyurdu (Ebû Dâvud, Zekât, 32).

Hz. Ömer'in oğlu Abdullah şöyle demiştir:
"Zekâtı ödenen mal, yerin yedi tabakasının
altında saklansa da 'kenz' değildir. Ama ortalıkta da olsa,
zekâtı ödenmediği takdirde 'kenz'dir' Aynı görüş,
İbn Abbâs, Câbir ve Ebû Hüreyre'den de nakledilmiştir (İbn
Kesir, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm, Kahire, ty, IV. 80-81).

Bazı âlimlere göre ise, stok edilen mal, zekâtı
ödenmiş olsa bile yasaklanan 'kenz'e girer. Bu görüşte
olanlar, yukarıdaki âyetle birlikte şu âyeti de delil olarak
zikrederler: "Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına
çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik, o (kimsenin
iyiliği) dir ki, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve
peygamberlere inanır; Allah rızası için yakınlara,
yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve
boyunduruk altında bulunan (köle ve esirlere) mal verir; namazı
kılar, zekâtı verir..." (el-Bakara, 2/177).

Dikkat edilirse âyette hem zekât zikredilmekte, hem
de yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara
infaktan bahsedilmektedir. Âyetin baş tarafında zikredilen infâk,
zekâtın aynısı olsaydı, ayrıca zekâtın
zikredilmesinin bir anlamı kalmazdı (Taberî, Câmiu'l-Beyân'an
Te'vili Âyâti'l Kur'ân, Kahire, ty. III, 348; Kurtubî, a.g.e., II,
241-242).

Bu âlimlere göre servette zekât dışında
hak vardır. Bu görüşün en şiddetli ilk savunucusu sahâbî
Ebû Zerr el-Gifarî'dir. Ona göre yiyecek maddeleriyle normal geçim
imkânlarından fazla elde tutulan bütün mallar stok olup sahibi
şer'an kınanmıştır. Ebû Zerr, insanları bu
görüşe teşvik etmiş ve muhalefet edenlere şiddetle
çatmıştır (Kurtubî, a.g.e., VIII, 125).

Kurtubî, Ebû Zerr'in bu görüşünü şöyle
bir ihtimal ile yorumlamaktadır: Kenz ile ilgili âyet, müslümanların
gerçekten maddî sıkıntı içerisinde oldukları, Muhâcirlerin
büyük maddi sıkıntılar içerisinde olup Peygamber (s.a.s)'in
bu maddî sıkıntılarını
karşılayamadığı bir dönemde inmiş
olmalı. Zira beytu'l-mal sahabilerin ihtiyaçlarını o gün
için karşılayamıyordu. İşte müslümanlar bu
durumda olduğu bir sırada ihtiyaçtan fazlasının stok
edilmesi bu âyetle yasaklanmıştır. Gerçekten de böyle
durumlarda altın ve gümüşü biriktirmek câiz değildir. Müslümanlar
o sıkıntılı durumdan kurtulduktan sonra, sadece zekâtlarını
ödemekle yükümlü tutulmuşlardır (Kurtubî, a.g.e., VIII,
125-126).

Kurtubî'nin bu yorumu gayet makuldür ve her ne zaman
müslümanlar aynı durumu yaşamakla karşı
karşıya kalırlarsa aynı hüküm sözkonusu olur.
Gerçekten de müslümanlar maddî sıkıntı içerisinde kıvranırken
onlardan birinin servet biriktirmesi, iman kardeşliğiyle
bağdaşmayan bir tavır ve tutumdur.

Mallarını kenz edip üstelik zekâtlarını
da ödemeyen kişilerin âhirette çekeceği azapla ilgili
hadislerde sözkonusu edilen azap sahneleri, âhirete inanan herkesi
ürpertecek sahnelerdir. Bu hadislerin birinde şöyle buyurulmaktadır:
"Ölüp de arkasında kenz bırakan kişi, kıyamet günü
bıraktığı o kenz, gözlerinin üstü simsiyah kocaman
kel bir yılana dönüşür ve onun ardına düşer.
Kişi; 'Ne oluyor sana, ne istiyorsun benden?'der. Yılan; 'Öldükten
sonra geriye bıraktığın kenz'inim' der ve o kisbyi
takip eder; ağzıyla elini lime lime ederek çiğner, sonra
da gövdesini kırıp çiğnemeğe başlar" (Buhâri,
Tefsîru Sûre (3), 14, Hayl, 3; Müslim, Zekât, 27, 28; Nesâî, Zekât,
2, 6; İbn Mâce, Zekât, 2)..

M. Sait ŞİMŞEK


Konular