Şamil | Kategoriler | Konular

ırsad

İRŞÂD

Doğru yoldan gitmek, doğru yolu bulmak,
doğru düşünmek, akıl ve temyiz gücüne sahip olmak, irşâd
ise doğru yolu gösterme, uyarma, irfan sahibi birinin bir kimseye
tarikatı ve Allah yolunu göstermesi gibi anlamlara gelir.
İrşâdı yapan kimseye mürşid denir. Allah'ın,
sayısı doksandokuz olan güzel isimlerinden birisi de "er-Reşîd"
(bk. Hûd, 11/87). Reşîd, mürşid anlamındadır. Mürşit,
doğru ve hak yolu gösteren demektir. Şu halde irşâdda;
rehberlik, doğru yolu gösterme, hak ve hakikate davet söz konusudur.

Terim olarak irşâdı şöyle tarif
edebiliriz: Bu işe ehil kimseler tarafından insanları, dünya
ve ahiret saadetine ermeleri için hak ve hakikate, doğru yola, salih
amele ve her çeşit iyiliklere çağırarak, her türlü
kötülükten kaçınmalarını telkin etmek.

İrşâdda muhatab olan, yani irşâd
edilecek kimseler hem gayrimüslimler ve hem de müslümanlardır. Müslüman
olmayanları irşâd; onları iman ve İslâm'a davet
etmek demektir. Müslümanları irşâd ise; onlara imanın
gereği olan salih amel ve güzel ahlâkı telkin etmektir.
İrşâdı yapacak kimseler ise Peygamberlerden sonra, salih müminler
ve din bilginleridir. İrşâd, dini bir emir olup müslümanlar
üzerine farz-ı kifayedir. Müslümanların içlerinden bir grup
bu görevi yapınca diğerlerinin üzerinden düşer.
İnsanları irşâd edecek mürşidleri, din bilginlerini
yetiştirmek müslümanlar üzerine farzdır. Kur'an-ı Kerîm'de:
"Sizden, insanları hayra çağıran, iyiliği
emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun" (Âlu
İmrân, 3/104)buyurulur. Ümmet; grup, sınıf
anlamınadır. İçinizden irşâd görevini yapacak bir
grup bulunsun" veya "sizden, emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l
münker yapacak bir topluluk oluşsun" demektir.

İnsanlık tarihinde doğru veya
yanlış hiçbir sistem ve hiç bir nizam büyük kitleler tarafından
kendiliğinden kabul edilmemiştir. Her hangi bir nizam ve
ideolojinin kabul edilmesi için mutlaka o nizam ve ideolojinin
davetçilerinin bulunması gerekir. Din için de bu genel kaide
geçerlidir. Allah Teâlâ'nın insanların hidayeti için
peygamberler göndermesi, bu peygamberlerin, Allah'ın dinini yeryüzünde
hakim kılmak için daimi bir çalışma içerisinde
bulunmaları bunun apaçık bir delilidir.

İnsanları irşâdda bulunmak, onların
dünya ve ahirette saadet ve selametleri için çalışmak
demektir. Bu nedenle insanları irşâd önemli bir görevdir. Bu
görevi toplumda belli bir grubun üstlenmemesi, toplumun hepsinin
sorumluluğuna sebep olur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Günah isleyenlerin bulunduğu bir toplumda önlemeye gücü
yeten kimseler olduğu halde bunu engellemezlerse, Allah'ın,
kendi nezdinden onların hepsini kapsayan bir azabın gelmesi pek
yakındır" (Ebû Dâvud, Melâhim 17: İbn Mâce, Fiten,
20; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 361, 363, 364, 366);

"Şunu yeminle söylüyorum ki; siz ya iyiliği
emreder, kötülükten sakındırmaya çalışırsınız;
aksi halde Allah size içinizdeki en kötülerinizi musallat eder. Sonra
hayırlılarınız dua eder, fakat duaları kabul
olunmaz" (Ebu Dâvûd, Melâhim, 17; Tirmizî, Fiten, 9; Ahmed b.
Hanbel, V, 388, 390, 391). Allah Resulune, insanların en
hayırlısının kim olduğu sorulunca, şöyle
cevap vermiştir: "İnsanların en
hayırlısı en çok okuyanı, en muttaki olanı,
iyiliği en çok emredeni, kötülükten en fazla sakındırmaya
çalışanı ve en çok sıla-ı rahim
yapanıdır " (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 432).

Hz. Peygamber, Veda haccı hutbesinde, dinî emir
ve yasakların, bilgilerin nesilden nesile aktarılması ve
irşat faaliyetinin sürdürülmesi için ümmetine görev yüklemiştir.
Bu da tebliğ görevidir. "Sizden hazır olanlar, burada
bulunmayanlara sözlerimi ulaştırsınlar. Umulur ki,
bunları burada bulunmayanlar, bulunanlardan daha iyi anlar ve korur"
(Ahmed b. Hanbel, V, 41).

Kur'an-ı Kerîm'de; "Siz insanların
faydası için çıkarılmış en hayırlı
ümmetsiniz. iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız."
(Âlu İmrân, 3/110) buyurulur. Onu en hayırlı yapan;
iyiliği emretme, kötülükten sakındırmaya çalışma,
başka bir deyimle "irşat" görevini ifa etme özelliğidir.

İrşâtın metodunu ve
irşatsırasında izlenecek yolu Kur'an-ı Kerîm şöyle
belirlemiştir: "Ey Peygamber! İnsanları Rabbinin
yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel
şekilde mücadele et. Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapanı
da çok iyi bilir, doğru yolda yürüyenleri de çok iyi bilir"
(en-Nahl, 16/125);

"Ey Musa ve Hârun! İkiniz de Firavun'a gidin.
Çünkü o çok azdı. Öğüt alacağını veya
korkacağını umarak ona yumuşak sözler söyleyin"
(Tâhâ, 20/43-44); "(Ey habibim!) Allah'ın rahmeti sebebiyle
onlara yumuşak davrandın. Eğer sen sert ve katı kalbli
olsaydın, şüphesiz insanlar, etrafından
dağılır giderlerdi. Öyleyse onları affet ve
bağışlanmalarını dile. İşlerde onlarla
istişare et. Bir ise de azmettin mi, Allah'a tevekkül et. Şüphesiz
Allah tevekkül edenleri sever" (Âlu İmrân, 3/159).

Diğer yandan mürşidin etkili olabilmesi söyledikleriyle
önce kendisinin amel etmesine bağlıdır. Aksi halde
irşâddan olumlu sonuç alınamayacağı ayette şöyle
ifade edilir: "Ey iman edenler, yapmayacağınız
şeyi, niçin söyleyip duruyorsunuz" (es-Saff, 61/2).

İrşâdda mürşidin amelinin önemini
belirtmek üzere İslâm bilginleri; "Ey Rabbimiz bizi ulemâ-ı
âmilîn ve sulehâ-i şâkirinden eyle" duasını
çokça tekrar etmişlerdir. Anlamı: "Ey Rabbimiz bizi,
bilgisiyle amel eden âlimler ve nimetlere şükür eden sâlihler
zümresine ilhak et" demektir.

Şâmil İA.


Konular