Şamil | Kategoriler | Konular

ınzıva

İNZİVA

Köşeye çekilmek, insanlardan uzaklaşmak.

İnzivanın uzlet ve halvetle de mana
birliği ve amaç bütünlüğü vardır. Son iki kelime, dünyadan
bir müddet el-etek çekme anlamındadır.

Bilineceği üzere insan, maddi alemle ilâhî
âlem arasında bir köprü durumundadır. Onun iki önemli öğesinden
biri olan bedeni, madde alemine; ruhu ise nefha-i ilâhi olduğundan
mana alemine aittir (es-Secde, 32/7-9). Bu nedenle insan, her iki alemle
de münasebet içinde olma imkanına sahiptir.

İnsanın maddî ve manevî bakımdan
mutluluğu, iyi bir kul olabilmesi, maddesi ile manâsı
arasındaki dengeyi kurabilmesine bağlıdır. Bu,
aynı zamanda bedeni ile ruhu, dünyası ile ahireti
arasındaki denge demektir. Bedenle ruh, madde ile mana, dünya ile
ahiret arasındaki dengeyi sağlayabilmek için, İslâm
dininde bir çok esaslar vardır. Bunlardan; zühd, cömertlik, kanaat,
rıza vb.ni sayabiliriz. Tasavvuf, kâl değil hâl ilmidir.
Teorik olmaktan çıkıp pratik olmaya geçmektir. Bu bakımdan
yukarıdaki esaslar, tasavvufta bir hayli geliştirilmiştir.

Konumuz olan inziva, tasavvufun önemli esaslarından
olan zühdün içinde yer almaktadır. Bilindiği gibi zühd; birşeye
rağbet etmemek, terketmek ve yüz çevirmek manalarına gelir.
Tasavvufî anlamda ise, Allah'tan gayrı şeylere, masivaya
karşı takımları olumsuz tavrı ifade eder.
Kur'an-ı Kerîm'de bir yerde geçer (Yusuf, 12/20).

Hz. Peygamber (s.a.s)'in ve ashabının
yaşayışları, tarihçilerin de övgüsüyle
bahsettikleri gibi zâhidane idi. Her zaman bulamadıkları için
değil, fakat dünyevî nesnelere değer vermedikleri için bu
hayatı yaşıyorlardı.

O devirdeki bu hayat, Allah korkusu ve ahiret sevgisine
dayanıyordu. Sahabelerden aşırı gidenler
olduğunda, bizzat Hazreti Peygamber, o gibileri uyarıyor ve
makul çizgiye indiriyordu. Bundan sonraki devirde, İslâm topluluğunun
süratle genişlemesi, çeşitli kültür ve medeniyetlerle temas,
siyasi kavgalar, idarî baskılar gibi psikolojik ve sosyal etkiler
sonucu, zühd hareketi şiddetini artırmıştır.
Emevî saltanatının lüks ve israfa düşkünlüğüne
ilk defa zahid sahabî Ebû Zerr el-Gıfarî (Ö. 32/652)
şiddetle tepki göstermiştir.

Bütün bunlardan anlıyoruz ki, bir müslümana
yakışan hem dünyada yaşayacak, hem de kalben onun
sevgisinden uzaklaşacaktır. Dünyadan uzaklaşma
anlamında olan inziva, ya halkın şerrinden kaçmak için,
ya da münzevinin "halka zarar vermeyeyim" diye yaptığıdır
ki, ikincisi birincisine tercih edilir.

Kalp ile inzivaya çekilenlerin çoğu zaman
aynı zamanda bina kurup, su çıkaran ve araziyi sulayıp bol
ürün elde eden birer muktedir mühendis oldukları tarihte gözlenmiştir
(ö. L. Barkan, Kolonizatör Türk Dervişleri, s. 55). Bunlar, "İnsanlar
içine karışıp da onlardan gelecek
sıkıntılara katlanan müslüman, inanlara karışmayıp
onlardan gelecek sıkıntıya sabretmek durumunda olmayan müslümandan
daha hayırlıdır" (Ahmed b. Hanbel, V, 365) hadisine
uyarak, masivadan kaçmak yerine, onunla pençeleşmeyi prensip
edinmişlerdir. Yine bunlar, mutlak hürriyeti seçtik ve Hakk'a
teslim olduk diye de, dünyadan el-etek çekip, işi gücü bırakmamışlar,
sûfî elbisesine bürünüp, bir köşeye çekilip, menfaat sağlamaya
çalışmamışlar, "el emeklerinin
karşılığı olan lokmalarını
yemişler" (Kâmil Miras Tecrîd-i Sarîh, VI, 369), "ilâ-yı
kelimetullâh" için cihat etmişlerdir (Ahmet Sevgi, XIII.
Asırda Anadolu'da Tasavvûfî Hareket, Erciyes Üniv. İlâhiyet
Fakültesi Dergisi, s. 3).

Kısaca inziva, Allah'tan alıkoyan
şeylerden sıyrılmaktır.

Hasan Fehmi KUMANLIOĞLU


Konular