Şamil | Kategoriler | Konular

Huddamü'l-kabe

HUDDÂMÜ'L-KÂBE

Kâbe hizmetçileri anlamında bir terkip.

İslâm topraklarını batılı
emperyalist güçlerin himaye, tecavüz ve işgaline karşı
muhafaza etmek gayesiyle kurulmuş bir cemiyet.

Kâbe Hizmetkârları Cemiyeti 1913'de kuruldu.
Başkanlığına Mevlana Muhammed Abdülbarî, genel
sekreterliklerine de Mevlevi Şevket Ali ve Hüseyin Kıdwaî
getirildi. Bunların üçü de Hindistanlıdır.

Cemiyet, Mevlana Abdülbarî'nin üstün teşkilatlanma
çalışmalarının bir ürünüdür.

Cemiyetin başlıca gayesi, Kâbe ve diğer
mukaddes İslâm beldelerine saygıyı devam ettirmek ve
buraları gayr-i müslimlerin saldırılarına
karşı korumak ve savunmaktı. Çünkü Ortadoğu'nun
problemli şartları içinde bu görevi, sadece Osmanlı
devletinden beklemek mümkün değildi. Bu konuda Osmanlılardan
başka diğer müslümanların da yardımlarına
ihtiyaç vardı (Gail Minault, The Khılafat Movement, Newyork
1982, s. 35).

Cemiyet, kültürel sahada faaliyetlerde bulunmak
üzere kitaplar yayınlamıştır. Bu kitaplardan ilki,
cemiyetin genel sekreteri Kıdwaî tarafından kaleme alman "İslâm'a
Çekilen Kılıç yahut Alemdarân-ı İslâm'ı Müdafaa,
Londra 1919'dır. Eserin konusu, Osmanlı murahhas heyetinin Paris
Sulh Konferansı (18 Ocak 1919)'na sunduğu muhtıra ile
konferansın Onlar Konseyi tarafından Osmanlı heyetine
verilen cevabın ışığı altında
Osmanlı İslam Devleti Meselesi'nin tahlilidir. Değişik
bir ifadeyle eser, Osmanlı hilafetinin batılı devletlere
karşı bir savunmasıdır. (Movement, a.g.e., s.6).

Kıdwaî eserinin önsözünde şunları söylemektedir:

"-Türklere isnad edilen haksız tecavüzler,
tarih ve insanlık huzurunda mutlaka savunulmalı ve onlar
hakkındaki gerçekler açıkça ortaya konulmalıdır.
İşte ben, onların din kardeşi olmam hasebiyle bu
vazifeyi yerine getiriyorum. Gerçi çok iyi bir dava vekili değilim.
Fakat doğru bir dava, çok iyi dava vekillerine de o kadar muhtaç değildir.
Dünya nüfusunun 1/3'ünü meydana getiren ve müslümanların vahdet
merkezi olan bir devleti yıkmak hiç şüphesiz adaletsizliktir."

Cemiyetin gerçekleştirmeyi
arzuladığı projeler arasında ise şunlar yer
almaktaydı:

Hac taşımacılığında tekel
olan İngiliz firmalarıyla rekabet etmek ve Bombay ile Cidde güzergâhındaki
hacıları taşımada kullanılmak üzere gemiler satın
almak ve müslümanlara ait bir gemi şirketi kurmak; Mukaddes
beldeleri korumak için Arap denizinde müslümanlara ait bir deniz filosu
bulundurmak veya en azından -bu amaç için Osmanlı deniz
kuvvetlerine bir zırhlı savaş gemisi vermek. Bu projelerin
hiçbirinin gerçekleşememesi halinde bir veya iki uçak satın
almarak Türkiye'ye hediye etmek. Ayrıca zor durumda bulunan İslâm
ülkelerini yok olmaktan kurtarmak amacıyla İslam dünyasından
yardım toplamak (Menault, aynı eser, s. 36).

1. Dünya Savaşı esnasında
İngiltere, Mekke Şerifi Hüseyin'i Osmanlı hilafetine
karşı isyan ettirmekle, İslam dünyasının Hüseyin'in
arkasında toplanacağını, hiç olmazsa onun manen
destekleneceğini ummuştu. Ne var ki, beklenilen gelişmeler
bu doğrultuda olmamış, aksine Halifeyi en zor anında
"arkadan vurma çılgınlığı"nı gösteren
Hüseyin şiddetle kınanmaktan kurtulamamıştır. Bu
noktada ilk protesto, Mevlana Abdülbari'nin liderliğindeki Hüddâmü'l-Kâbe
Cemiyeti'nden gelmiştir. Abdülbari, Hind ulemasından bir fetva
çıkartarak Şerif Hüseyin'i lanetletir, bu arada Halife'ye karşı
olan bağımlılıklarını ise perçinlettirir.
Güney Asyalı Müslümanların bu çabaları Türkiye'ye
şu şekilde yansır:

"... Müslümanların halifesine isyan eden
Mekke Emiri Hüseyin'in bu alçakça hareketi Hindistan'da duyulur
duyulmaz her yerde toplantılar yapıldı, nutuklar ve
hutbeler irad edildi. Öncelikle Hindistan'daki müslüman basın, Hüseyin'in
böyle bir zamanda İslam halifesine karşı isyan etmesini
İslâm dünyasının kalbine doğrultulmuş bir hançer
olarak telakki etmiştir. Daha sonra ise, Hind İttihad-ı
İslâm Cemiyetinin bütün şubeleri birleşerek bu haince
harekete karşı durulmasını, Hüseyin taraftarlarına
düşmanlık ilan edilmesini ve İslâm Şerîatı'nı
temelden sarsacak olan bu isyanı destekleyecek her türlü yardımdan
kaçınması için hükümete müracaatta bulunulmasını
kararlaştırdı... Her ne kadar Hindistan'daki İngiliz
gazeteleri ile bazı Mecusi basını Hicaz'daki
kıyamı, Hind Müslümanlarının menfaatleri açısından
hayırlı bir gelişme şeklinde değerlendiriyorlarsa
da bu isyan, Hindlilerce genel kabul görmedi. Zira görüyoruz ki, Hind
Müslümanları bu kıyama asla taraftar olmadıkları
gibi, başka cemiyetler akdederek, İttihad-ı İslâm
şubelerini birleştirerek hep bir ağızdan Şerif Hüseyin'in
yaptığı işleri pek ağır bir dille
kınıyorlar ve onun yaptığı kıyamı bir
hıyânet ve küfür olarak telakki ediyorlar. Kısacası Hind
basınını gözden geçirenler görürler ki, -doğrudan
doğruya İngiliz emellerini destekleyen birkaç istisna dışında-
genelde Hind basını, Şerif Hüseyin olayını
kınama noktasında müttefiktirler" ("Sâbık Mekke
Emiri Hüseyin ve Hind Matbuatı", Sebilürreşad, c. XIV, s.
179-180 ve 192-193, İstanbul 6 Tesrin-i Evvel 1332).

Ahmet Zeki İZGÖER


Konular